Sosyolojiye Giriş Bir Özgürlük Tarzına Çağrı- Adil Çiftçi
Mehmet Emin Sarıkaya
Çiftçi bu kitabında okuyucularına sosyoloji, bu bilimin doğuşunda etken olan amiller ve sosyoloji yapma biçimlerine dair kısa ama öz ve veciz ifadelerle bir giriş metni sunmakta ilgilerini cezbetmek istemekte ilgilenenlere yol göstermektedir.
İlk tespiti insanların ancak bir kriz durumunda düşünen varlık olma özelliklerini açığa çıkaracaklarına dair olan vurgusudur. Bu çerçevede toplum üzerine sistematik olarak düşünme işinin tarihte neden Batı’da meydana geldiği bu kriz söylemi üzerinden tartışılmaktadır. Çiftçi modern bir bilim olan sosyolojinin modern bir krizi anlama ve açıklama çabası olduğunu vurgulamaktadır. Ona göre Batı’da meydana gelen ve büyük bir toplumsal değişim dalgasına neden olan toplumsal gelişmeler beraberinde bu gelişmelerin anlaşılarak veya açıklanarak kriz ortamından çıkma isteğini depreştirdiğini ifade eder.
Bu ortamda tarihte daha önce görülmemiş bir kavram olan toplum, yine daha önce bu şekilde isimlendirilmemiş bilim insanının incelediği statik ve dinamik yönleri bulunan aynı zamanda siyasi bir birliktelik olarak karşımızdadır. Bu bilim insanlarını diğer sistem filozoflarından ayıran tarihin tamamına dair teoriler üretmek değil tarihin bir bölümünde bir mekanda ortaya çıkan değişimleri anlama çabasıdır.
Sosyolog olarak isimlendirilen bu bilim insanlarının toplumsal değişimin bir hedefi var mı sorusuna evet diyen Comte, Spencer ve Marx ve hayır cevabı veren Durkheim ve Weber klasikler olarak bu kitabın kapsamını oluşturmuştur.
Üç hal yasası, toplumsal evrim ilkeleri, yabancılaşma, sınıf teorisi, tarihsel materyalizm ve dayanışma, anomi, mekanik-organik toplum, karizma, rasyonalizasyon vb. kavramlarla tüm klasik sosyologların esas konusu modern zamanlarda bize ne oldu, nereye gidiyoruz? Sorularına verilen cevaplardır. Bu cevaplar Comte, Marx ve Spencer’da tarihin hedefliliğine dair teorilere; Durkheim’da olgusal nedenlere dayanarak toplumu açıklamaya, Weber’de karizma, rutinleşme, rasyonalizasyon gibi kavramlarla içinde yaşanılan toplumu anlamlandırmaya dönük çabalardır. Ve her bir çaba güvenilir ve geçerli cevaplar üretmek adına metodolojik ilkeler üzerinden gerçekleştirilmektedir.
Son bölümde yazar özgürlük çağrısı olarak sunduğu sosyolojiyi kendimiz için kendimizden, kendimiz için başkalarından, başkaları için kendimizden, başkaları için başkalarından özgürleşme olarak tanımlamaktadır. Sosyolojinin bir anlama sanatı olarak yargılamadan, biçim vermeye çalışmadan, karşısındakinin değer yargılarına saygılı olarak bir anlama ve meşruiyet krizine çözüm ulaşma olduğu ifade edilmiştir. Anlama başkalarının ezberlerini bozmaktır ve bu özgürlüktür. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, hiçbir şeyin bizim gördüğümüz gibi olmadığını, hiç kimsenin bizim gözlüklerimize ihtiyacı olmadığını anlamaktır. Bu anlama aynı zamanda nesnellik arayışıdır. Değerlendirmelerimizde kullandığımız dilin değerlere, yargıya varmaması çabasıdır. Sosyoloji bir bilim çabası olarak bilimsellik ve hakkaniyet değerleri ile harekete eden ve toplum mühendisliğine varmayan nesnel yorumlar getirebilmenin niyetiyle yöntemler sunan bir bilimdir. Ancak bu sosyoloji tanımına sosyolojinin kurucu babası veya babalarının uyum durumu tartışmalıdır.