Sosyolojiyi ilgilendiren temel problemlerden birisi toplumsal düzendir. Durkheim’ın tabiriyle ise bu “toplumsal dayanışma” olarak ifade edilir.
Durkheim için bu son derece önemli bir problemdir. Nitekim akademik kariyerinin büyük bir bölümümü bu sorunu analize ve açıklamaya adamıştır.
Durkheim ne yapmıştır?
Durkheim, toplumsal düzenin nasıl kurulduğunu ve varlığını nasıl sürdürdüğünü, yoğun ve hızlı bir değişme dönemi ardından nasıl yeniden kurulduğunu, geleneksel toplumların modern toplumlara, kırsal toplumların kitlesel sanayi-kent toplumlarına doğru nasıl evrimleştiklerini analiz etmeye çalışmıştır.
Geleneksel toplumların basit sosyal yapılarını modern toplumların karmaşık iş bölümleriyle karşılaştırmak ve analiz etmek için iki toplumsal düzen biçimine başvurmuştur. Bunlar;
*Mekanik dayanışmalı ve
*Organik dayanışmalı toplumlardır.
Mekanik\Geleneksel toplumların özellikleri:
İlişkiler özellikle yüz yüze ve mekaniktir. İş bölümü çok basittir, insanların çoğu genellikle aynı işi yapar. Ortak bir hayat tarzı, herkes tarafından bilinen, uygulanan ortak adetler ve ritüeller vardır. Ortak ahlak ve değerler topluluğu vardır. Kolektif bilinç tamamen hakim konumdadır. Bireyselliğe çok az yer vardır, toplumsal farklılıklar çok azdır. Özel mülkiyet neredeyse hiç bilinmez. Sapmalar şiddetle ve kolektif olarak cezalandırılır.
Toplumlar gelişip modernleşirken, sanayi ekonomileri ve karmaşık işbölümleri gelişir ve insanlar kırdan kente göç ederken sonuçta mekanik dayanışma topluma ‘dar’ gelmeye başlar.
Toplumdaki bu değişim ortamını incelediğimizde şu özelliklerle karşılaşırız:
Farklı meslekler, farklı hayat tarzları, alt kültürlerin çoğalması ve yasallık kazanmasıyla, benzerlik yerini farklılaşmaya, homojenlik yerini hetorojenliğe bırakır. Kolektivizm yerine bireyselcilik, ortak mülkiyet yerine bireysel haklar, ortaklaşalık yerine sınıf ve statü farklılıkları geçmeye başlar. Yüz yüze ilişkiler ve resmi olmayan sosyal kontroller artık toplumu bir arada tutamaz; güç ve otorite aile ve kiliseden hukuk ve devlete geçer.
Dünyada kalıtsal özellikler dahil olmak üzere birçok şey değişmiştir ve değişmeye devam etmektedir. Örneğin çocukların fiziksel özellikleri de bir değişim içerisine girmiştir. Köy veya şehir hayatının tercih etmesi ile beraber insanların ten rengi, boyu, kilosu dahi değişmektedir. Bu sadece beslenme alışkanlığı ile ilgili olan bir şey değildir birçok şeyi kapsamaktadır. Kalıtsal özellikler başta olmak üzere toplumsal normlar, işleyen sistem bizim bildiğimiz eski sistem gibi değildir. Hatta eskiden insanları heyecana getiren kimi hedefler planlar şu anda insanları heyecana getirmiyor. Mesela biz sosyologlar deriz ki; Toplumun ortak hedeflerinden biri bireylere ortak bir yaşam ve gelecek planı yaptırabilmektir. Bir toplumun gelecek adına büyük bir muhayyile kıldıramıyorsa, bir gelecek inşası yaptıramıyorsa, O toplum işlevini yerine getirememektedir. Durkheim’in yaşadığı o idi.
Bu farklılaşma ve kompleksleşme toplumsal dayanışma için yeni bir temel gerektirir. Bu da toplumsal düzen ve bireysel özgürlüğün başarılı bir biçimde sağlanabileceği “organik dayanışma”dır. Durkheim, organik dayanışma için ilk dinamik olarak ‘iş bölümü’ nü ortaya çıkarmaktadır. Günümüzün sanayi-kentli toplumlarında hiçbir birey tamamen kendine yetemez. Bu sebepledir ki Durkheim, modern ekonomik toplumların temelini karşılıklı çıkar, hayatta kalabilmek ve başarı sağlayabilmek için iş bölümüne önem vermektedir.
Bu dayanışmayı veya çatışmayı sağlayan şey iş bölümündeki toplumsal rekabettir. İş bölümü arttıkça rekabetin sayısı azalmaktadır. İş bölümünün sayısı azaldıkça çatışma artmaktadır. Mesela 80’li yıllarda yaşanan çatışmanın sebebini bu olarak anlayabiliriz. Köyden kente göç eden mesleki bilgilere sahip olmayan çocukların çok azı üniversite okumuş olmaları sebebiyle bunlar üzerinde mesleki bir iş bölümü gösteremezseniz bunlar amaçsız ve çatışmaya müsait gençler olacaklardır. Bu gençlerin kaybedecek bir şeyleri de olmamaktadır. Bu sebeple Herkes her bireyin kendisine uygun bir iş bölümünde bulunmak gerekmektedir. Eğer böyle hareket edilirse bu çatışma önlenecektir. Kral Marx’ın sürekli aile veya devlet demesi bilinçli bir söylemdir Bir adamın mesleki olarak bir işi var ve bu işi yapıyorsa bu bireyin terörize olma kötü bir işe girme gibi bir şeyi olmayacaktır. Ama zorunlu olarak modernleşmeye gidilirse bu iş bölümü gerektirmektedir fakat bazı toplumlar dayanışma ve iş bölümü olgusunu başaramamaktadır. Veya bazıları başarıyor Durkheim’in sancısı burada modern toplumun bunu başarması ile beraber herkesin bireyselleşmeye geçmesidir. Kişi sadece kendi işini yapıp başkalarına ihtiyaç duymamaya başlamaktadır. Burada Durkheim gelenekselciliğe öykünmemektedir ama burada geleneksel olan her şeyi de kaldırıp atmamaktadır. Hem aile içi ilişkiler hem aile ile olan ilişkiler başka ilişkilerde bunun dayanışmaya olan katkısı nispetin de düşünürle bilinmesi gerektiğini söylemektedir ki bu o dönem için zor bir tez zor bir savunma olmaktadır.
İş bölümünün yanında Durkheim, toplumdaki otorite ve gücü kontrol etmeyi hedefler. Aile ve kilise otorite ve gücünü kaybetmesiyle geleneksel düzeyde bu gücü devlet ve hukuka, sınai düzeyde mesleki ve uzmanlaşmış birlikler veya loncalara devreder.
Durkheim’ın bu düşüncesinden çıkarımlarımız; grupları ortak çıkarlar etrafında bir araya getirmek, profesyonel davranış kuralları geliştirmek ve onları ahlaki bir yurttaşlık görev ve sorumluluk kuralları aracılığıyla devlet ve kollektif düzene bağlamaktadır.
Kavramsal Gelişim:
Toplumsal dayanışma kavramı modern sosyolojinin merkezi bir temasını oluşturmakla birlikte anomi, intihar ve din üzerine birçok araştırmaya ilham kaynağı olmuştur. Toplumsal dayanışma kavramı intihar adlı çalışmasıyla bağlantılıdır. Şöyle ki toplumsal dayanışma düzeyi düştükçe intihar oranları yükselir.
Durkheim’a göre sağlıklı toplum dayanışmanın yüksek olduğu, hastalıklı toplum ise toplumsal düzenin işleyişinin bozulduğu toplumdur.
Durkheim esasen yapıya ve toplumsal düzenin işleyişine değil, toplumun temel ahlaki düzenine, bireysel davranışı belirleyen kurallar sistemine odaklanır.
Durkheim’ın üzerinde durduğu çalışmaya bazı eleştiriler gelmiştir:
-Bunlardan ilki Karl Marx’ın işbölümünün toplumu böldüğünü, ayrıştırdığını öne sürmesidir. Durkheim bu görüşün aksini dile getirmekle birlikte dayanışmayı güçlendireceğine inanmaktadır.
-Bazılarına göre Durkheim’ın organik bir analoji kullanması ve bütün toplumların aynı evrimci yolu izleyeceklerine inancı toplumsal ve tarihsel bakımdan geçersizdir.
-Toplumsal dayanışma kavramını yetersiz görenler olmuştur. Bu kavramın toplumsal düzeni analiz etmek için temel bir çerçeve sağlasa da, toplumsal değişme ve çatışmayı açıklayacak derinlikten yoksun olduğu yönünde eleştiri yapmışlardır.
-Durkheim’ın organik dayanışmayla mekanik dayanışmayı ölçecek bir temel ararken, cezalandırıcı ve iade edici hukuk arasındaki ayrılıkları abarttığını düşünerek eleştirmişlerdir.
Bütün bu eleştirilere rağmen Durkheim’ın toplumsal dayanışma analizleri toplumsal gelişmeyi analiz ve yönlendirme çabası o günden beri sosyolojik düşünce ve araştırmaların itici gücü olmuştur.
Yazar: Raziye Türkan-AYBÜ İslami İlimler Fakültesi