Ölüm Siyaseti Cihatçı Üst Müslümanlar – Fethi Benslama
Mehmet Emin Sarıkaya
Yazar kitabında cihatçılık olarak gün yüzüne çıkan köktenleşme mefhumunun psiko sosyal analizini yapmak ve köktencileşmeye dair tipolojiler ortaya koyarak kavramın psikoanalizini yapmayı amaçlamaktadır. Köktencileşme Üstüne ve Üst-Müslüman ve Onun aşılması şeklinde iki ana başlık ve alt başlıklardan oluşan kitapta köktencileşmenin kimlik siyasetine dair vurgular yapan yazar köktencileşmeyi besleyen melez kimliklerden ve özellikle cihatçı yapıların gençlerin ergenlik ve geçiş dönemlerindeki bunalım ve boşluklarını değerlendirmesinden dem vurmaktadır. Psikolojik altyapısı itibari ile bir kimlik kazanma yarışı olan bu süreç aynı zamanda dini saiklerin de güdüleyici olduğu, dinin bir üst yorum biçiminin etkileri olarak algılanabilir. Yazar tersine çevrilmiş bir haçlı seferi olarak adlandırdığı köktencileşmeyi Avrupa ülkelerinin ve özellikle Fransa’nın gençler üzerindeki yanlış siyasetinin de olumsuz anlamda etkilediğini vurgulamaktadır.
Müslüman olmayan gençlerin de ilgi duyduğu bu süreç daha çok Müslüman kimliğine yaşadıkları Batı medeniyetinde yüklenen olumsuz anlam ile bireysel horlanmaların bir kesişimi olarak ifade edilmektedir. Bu sürecin unsurları olarak Yüceltme ve tümgüçlülüğe erişim (adam yerine koyulmak), Pişmanlık ve Arınma (Yapılan yanlışlara tövbe), Toplumsal özneye karşı topluluk öznesi (cemaatin sağladığı konfor), Yaşamla ölüm arasındaki sınırın ortadan kalkması (ölümsüzlüğe erişim), Bir kötülük ve yenilenme kuramı (içinde yaşanılan çağa ve topluma nefret ve yeniden dirilme),Anlamın sona erişi ve kıyamet günü (yeni bir anlam bulma milenyumcu bekleyiş) sayılmaktadır.
Yazar ikinci bölümde öncelikle İslamcılıktan bahseder. İslamcılığın Müslüman kimliği erittiğini onun yerine kendisini ikame ettirdiğini ancak bir dini bir kimlikten ziyade siyasi bir Batı karşıtı ütopya olarak siyaseti dinin içinde eritecek yeni bir kimlik oluşturduğunu ileri sürmektedir. Bununla ilgili 3 örnek İran devrimi (dini lider siyaseti yönetir), Afganistan emirliği (Bir örgütün dini yönetimi) ve IŞİD ( vahşeti yönetmek)’dir. Her bir örnek özünde siyaseti bireylerden alıp dinin öğretisi içinde eritmektir. Aslında bu tür bir tavır alış Batı’ya karşı yaşanmış olan teknik mağlubiyetin dinsel olarak rövanşını almaya çalışmaktır. Bu tür çabalar ve her yeniliğe karşı kutsal kitaptan getirilen kanıtlar bir Üst Müslüman algısını yaratmaktadır. Bu çatışma aynı zamanda modern ulus devlet ve yurttaşlığa karşı konumlandırılan Müslüman kardeşliği ve İslam devleti algısıdır. Üst Müslüman tarihten aldığı travmaları içselleştirerek dünyadan yüz çevirmenin iki şeklini yaşar: Münzevi bir sufilik yahut dünyanın sonunu getirmeye katkı. Bu anlamda iki düşman onu besler; Batı ve Batı’ya yüzünü dönmüş ayrı Müslüman.
Köktencileşme özdeşleşme ile başlar. Kendini din kardeşliğine ait hissetme. Daha sonra aşırı özdeşleşme ile kendisini İslam’a davet edenlerden daha fazla Müslüman olduğunu hissetme ortaya çıkabilir. Bu bir radikalleşmedir. En tehlikelisi ise özdeşleşememe yani kendi türü ile aynı olmadığına olan inanç. Tanrıda bütünleşme kendini tanrı rolüne kaptırmadır.
Bu tür bir Üst Müslümanlık anlayışı düşmanı olduğu ulus değerlerine ve onun hukukuna karşı yazarın fetva çılgınlığı adını verdiği şeyi gerçekleştirir. Müslümanların her anının fetvalarla belirlemek ve böylece ümmet’in (ana ümm kelimesinden gelir) namusuna tecavüz eden her türlü Aydınlanmacı anlayışı ortadan kaldırmaktır.
Yazar’ın Türkiye ve Mustafa Kemal devrimleri için yaptığı analiz bir noktada eksiktir. Laikleştirme uygulanmıştır ancak hiçbir zaman dinin özdeşleştirici gücünden vazgeçilmemiştir.
Bütün bu yönleri ile kitap cihatçılığın psikososyal analizi anlamında oldukça güzel tipolojiler ve tarihsel analizler ortaya koymaktadır. Bu çerçevede bu kitapta üretilen kavramlar üzerinden başkaca araştırmalara kapı aralanabilir.