KişilerKuramlarMarifet Divanı AkademiMarifet Metinleri

KUTSAL VE PROFAN DİYALEKTİĞİNDE ELIADE’NİN DİN ANLAYIŞI

Fahire Betül Bilge- Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi / İlahiyat Fakültesi / Lisans 4. Sınıf Öğrencisi

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında sosyal bilimler büyük çapta gelişmeler yaşanıyordu. Dinler Tarihi ise bu gelişmelerden nasibini almış, kutsal tecrübesinin, ulûhiyet anlayışlarının, tarih içindeki farklı dinlerin karşılaştırmalı bir analizinin yapılması ve pozitivist bir yöntem ortaya koyma çabasıyla yola koyulmuştu. Mircea Eliade, bu sahaya yeni bir yöntem ve yorum kazandırmak üzere bir ihya girişimi içerisindeydi. Eliade’nin din fenomenini anlayıp yorumlama çabasını, ürettiği yaklaşımlar ve kavramlar üzerinden ele almaya çalışacağız.

Eliade’nin Yöntemi

  • Dinleri kutsalın tezahürü olarak görmek.
  • Kutsal ve profan (din dışı) arasındaki ayrımı ve diyalektiği ortaya çıkarmak.
  • Bu paradoksal ilişkiyi hiyerofani kavramı ile açıklamak.

HAYATI

1907’de Romanya’nın başkenti Bükreş’te doğan Mircea Eliade, 1925’te Bükreş Üniversitesi’nin Felsefe Bölümü’ne başladığında çeşitli dergilerde yayımlanmış 100 makalesi vardı.1 Üniversitede tanıştığı ünlü Romen filozof Nae İonesco’nun sadık bir öğrencisi olmuş, hocasının etkisiyle İtalyan Rönesansına ilgi duymuştur. Hint kültürünü ve Sanskritçeyi öğrenmek için Hindistan’a gitmeye karar vermiş ve1928’de tezini tamamlayıp lisans eğitiminden mezun olduktan sonra başvurduğu burs sayesinde Hindistan’daki Kalküta Üniversitesi’ne gitmiş, akademik eğitimin yanı sıra altı aylık bir süreyle Himalayalar’da Rişikeş adlı bir Hindu aşramında münzevî hayatı yaşamıştır. Eliade, 1933’te Bükreş Üniversitesi’nde üstadı İonesco’nun asistanı olarak çalışmaya başlar ve felsefe, edebiyat ve dinler tarihi alanlarında çeşitli dersler verir. Yükselen siyasî gerilim ve hocası İonesco’nun sağcı ve Nazi yanlısı oluşum sebebiyle tutuklanması ve II. Dünya Savaşı’nın patlamasıyla Eliade ülkeden ayrılarak kültür ataşesi olarak Londra ve Lizbon’da bulunur. Savaşın bitmesinin ardından Fransız meslektaşı George Dumezil’in daveti üzerine Sorbonne’da Ecole des Hautes Etudes’te Dinler Tarihi Kürsüsü’nde dersler verir.

1948’te yayımlanan Dinler Tarihine Giriş adlı temel eserinde, kutsal ve profan arasındaki ilişkiyi ortaya koyduktan sonra kutsalın yapısı ile mitler ve sembollerin dinlerdeki yerini ve bu sembollerin çeşitli din ve inanışlardaki anlamını karşılaştırmalı olarak tahlil eder. Bu çalışmada ilk kez kullanmaya başladığı kutsalın tezahürü anlamındaki hiyerofani kavramıdır.

Eranos Konferansı’na katılarak dönemin dikkat çeken oryantalistleri Louis Massignon, Henry Corbin gibi isimlerle ve psikolog C. Gustav Jung ile tanışarak istişarede bulunur. Hayatının Paris ayağından sonra, 1956’da Dinler Tarihçisi Joachim Wach’ın daveti üzerine ömrünün sonuna kadar çalışacağı Chicago Üniversitesi’nde dersler vermeye başlamıştır. 1986 yılında hayatını kaybetmiştir.

ELİADE’NİN TARİH FELSEFESİ GÖRÜŞÜ

Ebedi Dönüş Mitosu ise Eliade’nin tarih felsefesini anlatan eseridir. İlk öncelikle arkeik yani eski insan ile modern insanın zihin kodlarını tahlilden geçirir ve insanın kozmos yani evren ile kurduğu ilişkide tarihin aşkın ve döngüsel olduğu tespitinde bulunur.

DİN VE KUTSAL

Eliade din yerine kutsal kavramını tercih eder çünkü ona göre din kavramı dar ve sınırlı bir anlama sahiptir. Farklı çağlardaki, coğrafyalardaki ve kültürlerdeki dinî tecrübelerin tamamını kapsamakta ve açıklamakta yetersiz kalacaktır. Eliade, din kavramını “bir tek Tanrı’ya, Tanrılara ve ruhlara iman şeklinde değil de anlam, hakikat ve varlık fikirlerine bağlı olan kutsalın tecrübesine iman şeklinde” düşünülecek şekilde bir genişletmeye giderek anlamayı teklif eder.

Kutsalın tanımını yaparken ise ilk olarak profan yani din dışının zıttı olduğunu söylemek ile işe başlar. Profan kelimesi, Latince profanus kelimesinden gelir ve mekânsal olarak tapınağın dışını ifade ettiğini görürüz; kutsal anlamına gelen sacer ise tapınağa ve dolayısıyla Tanrı’ya ait alanı işaret eder.

Otto’ya göre dini tecrübe tarif edilemez ona göre insanlar hayatlarının bir zamanında aşkın ve ezici bir gücü olan bir varlıkla karşılaşırlar, bu doğaüstü güce karşı insan kendini hiç görür. Bu düşünce yapısı kutsalın indirgenemeyeceğini ifade eden klasik bir tarzdır.

Öte taraftan, dinleri kutsal-profan dikotomisi üzerinden açıklayan Durkheim’a göre, kutsalın kaynağı toplumun ortak hafızasıdır ve bunun üzerinde doğaüstü bir alana dayanmamaktadır. Yine Durkheim’a göre kutsal ve profan kesinlikle ayrı, irtibatı olmayan ve birbirine dönüşemez iki alana tekabül etmektedir.

Eliade Durkheim’in aksine bu zıtlığın hiyerofaniler üzerinden sentezinin mümkün olduğunu düşünmektedir.

HİYEROFANİLER: Kutsalın tecelli ettiği dinî fenomenleri, mimarî yapıları, tapınakları, sembolleri, mitleri, efsaneleri, ritüellerdir.

KRATOFANİLER: Güç tezahürleri. Bunlara saygı duyulur ve çekinilir.

Eliade aralarındaki farkı şu şekilde açıklamıştır: Kratofaniler; büyüsel tezhürler,

Hiyerofaniler; kutsal tezahürlerdir.

KUTSAL VE PROFAN

Eliade’ye göre kutsal gerçektir bunun karşı kutbunda ise aldatıcı, kandırıcı, boş anlamlarında profanın bulunur. Eliade bu zıtlığı varoluşun iki sebebi gördüğü için eleştirilir. Ancak Eliade’ye göre bir dini fenomenin anlamı dışardan bakan nesnel bir göz olarak anlamak mümkün değildir. O dini fenomenin anlamını ancak o dine mensup biri anlar. Bu yüzdendir ki Eliade, Dinler Tarihi disiplininde “dindar insan için anlama” odaklanmayı doğru bulur. Kutsalın gerçekle ve dindışının da sahte, geçici ve boş olanla ilişkilendirilmesi, dindar insanın bakış açısı içinde bir anlam ifade eder.

KUTSALIN TEZAHÜRÜ OLARAK HİYEROFANİLER

Hiyerofaniler, kutsalın tezahürlerinin birikimidir. Yunanca hiero kutsal, phainein kelimesi ise göstermek anlamına gelir.

Doğal ve profan dünyamızın birer parçası olan gökyüzü, bitkiler, hayvanlar, taşlar, nesneler şeklinde uzatabileceğimiz listedeki varlıklar, kutsalı bünyelerine kabul ederek onun tezahürüne vesile olurlar. Aynı şekilde mesleklerin, zanaatların, tekniklerin kutsal bir kökeni olduğu yahut zamanla kutsallaştıkları bilinmektedir. Buna örnek olarak Hz. İdris (as) terziliğin, Hz. Davud (as) demirciliğin piri olduğuna halk arasında inanıldığını söyleyebiliriz.

Hiyerofaniler, tarihseldir belirli bir zamanda ve belirli bir toplulukta ortaya çıkarlar. Tarihsel olması tüm dinler için sınıflamalar oluşturması ile çelişmez. Yerel bir kadere sahip hiyerofaniler olduğu gibi evrensel değerleri olan ya da sonradan evrensellik kazanan hiyerofaniler de vardır.

AXİS MUNDİ ÖRNEĞİ: Axis Mundi Dünyanın Merkezidir. Dindar bir insan için bazı mekanlar kutsal, onu çevreleyen yer ise profandır. Dindar insan için dünya da bir sabitlik yoktur ve buda onda bir güvensizlik meydana getirir. Kutsal bir mekanın inşası karmaşık dünya için bir düzen ortaya koyar. Mekanın kutsallaştırılması farklı dindarlık biçimlerinde farklı hiyerofanilere tekabül eder.

Tanrı veya Tanrıların dünyaya açılabilecekleri bir kapı, bir merdiven, gökyüzündeki bir açıklık mekânı kutsallaştırabilir. Bunların olmadığı durumlarda ise bir hayvan serbest bırakılarak durduğu yer mabet olarak seçilebilir, bir okun veya gökten düşen bir taşın düştüğü yer, belirli tür bir ağaç veya bir dağ işaret olarak görülebilir. Bunların her birinde, hiyerofaniler farklı olmakla birlikte, ortak nokta olarak kutsalı ifşa için bir mekânın belirlendiğini görürüz. Dünyanın merkezi olan bu yerlere inşa edilen tapınaklar, profan ile kutsalı birleştirecek, profan dünyamızı kutsala açacaktır.

  • Hiyerofaniler kutsalın tezahürleridir, bunlar çok çeşitli olabilirler, zamanla, mekânla ve kültürlerle değişebilecekleri gibi kategorik olarak bir hattı takip edebilir.
  • Tarihin belirli bir döneminde kutsalın tecellisi olarak görülen bir nesne veya mekân değersizleşip gözden düşerek profanlaşabilir.

İslam tarihinde buna örnek olarak İslam’ın gelmesi ile put kırıcılığının oluşmasını gösterebiliriz.

HİYEROFANİLERİN PARADOKSU

Kutsalın kendisinde belirdiği nesne, ona şahit olan dindar bir insanın tecrübesine göre doğaüstü bir gerçekliği temsil etmektedir. Fakat aynı nesne, dış görünüşü açısından herhangi bir değişikliğe uğramamaktadır. Hiyerofaniye dönüşen nesne hem kendisi olmaya devam eder hem de daha önce hiç olmadığı bir nesneye dönüşür.

Hiyerofanilerin paradoksal yapısını ortaya koyan başka bir durum ise kutsalın kamuflajıdır. Aşkın olan kutsal kendini açmak için doğal, dünyevî, tarihsel, somutlaşmış şeylere ihtiyaç duyacak, profan bir nesnede kendini açığa vururken bir yandan da bu nesnenin arkasına gizlenerek kendini saklayacaktır. Eliade, kutsalın kendini sınırlaması fenomeninin en yüksek örneğini, Hristiyanlıkta Hz. İsa (as)’ın Tanrı’nın veya Logos’un tecellisi olarak görülmesinde bulduğunu belirtir. Tanrı, İsa Mesih’te tecelli ederek kendini sınırlamış, insan bedeninde somutlaşmış ve tarihselleşmiştir.

  Her hiyerofani, karşıtlarının birleşmesinin örneğidir. Bir nesne veya davranış dünyada olduğu şekliyle kalarak kutsal hale geliyor, bu dünyayı dünyada var olduğu şekliyle aşmayı başarıyor. Çin ve Hint mistiklerindeve Müslüman mutasavvıflar göründüğü üzere kendi doktrininin yöntemleri çerçevesinde tefekkür ve züht ile sıfatları ve onlar arasındaki çatışmaları aşmaya çalışmakta, zevk ve acıya, soğuğa veya sıcağa, hoş ve nahoş şeylere aynı nazarla bakmaya başlayarak karşıtları birleştirecek, tecrübesini çatışmalardan uzak hale getirmektedir.

Sembolizm, Simgeler ve Mitler

SEMBOLLERİN TEMEL ALTI ÖZELLİĞİ

  • İnsan doğrudan somut bir tecrübeyle bu birleşmeye şahit olamazken, semboller ve mitler vasıtasıyla bu içkin yapının ifade edildiğini görecektir.
  • Eski insanlar için bu semboller dini gerçek olarak anlaşılır. Onlar için yaşam dini ve dünyevi olarak ayrılmıyordu. Bu sebeple semboller metafizik alana ait yaşam şifreleri idi.
  • Bir sembol aynı anda birden fazla şeyi temsil edebilir.
  • Sembollerin birbirinden bağımsız görülen fenomenleri birleştirip bir sistem içinde yerli yerine koyabilecek bir yapı oluşturmalarıdır.
  • Dinî sembolizmin en önemli işlevlerinden birisi de paradoksal durumları ya da başka türlü ifade edilemeyen şeyleri ifade etme kapasitesidir.
  • Semboller, gerçeğin bir yapısını ifşa etmekle kalmaz, aynı zamanda insanın beşerî varoluşuna da anlam katar. İnsanın varoluş yapısıyla kozmik yapı arasındaki benzerlikleri belirgin hâle getirerek insanın kendini kozmosa açık ve aşina hissetmesini sağlar.

Eliade’ye göre mitler uydurmaca değildir. Hakikate dair kutsal fiilleri ve arketipleri temsil eder.

 Dünyayı kutsal bir şey olarak kavrayan, kutsalla temas etmeye çalışan, hayatını bu kutsala göre belirleyen insan Eliade için dindar insandır.

Örnek: Yılbaşının kutlanması, kaos sonrası gelen bir kozmosu kutlamak ve buna ek olarak yeniden canlanmaya bir ümittir. Varoluşunu kutsala açma niyeti taşıyarak bu ritüeli yapan insan, bu ritüelin anlamını boşaltırsa bu eylem kutsallıktan uzaklaşır. Kutsallığını kaybeden ebedi dönüş ise insanda bir buhrana yol açar.

  İnsanın hayatta bir amacının olmaması onu kozmik tekerleğe ve tarihe olumsuz bakmasına sebep olur. İnsan kendini tarihte sıkışmış hisseder buna Eliade Tarih Terörü adını verir. Tarih terörünün en belirgin olduğu alan insanın kutsalla bağını kestiği modern zamandır.

  Hümanizmle başlayan süreçte Aydınlanma ve pozitivizm, sanayi devrimi gibi aşamalarla kutsalı evrenden çekerek Kozmos’u profan hâle getirecektir.

YENİ HÜMANİZM

Eliade’ye göre hümanizm insanın yalnızca maddi yönüne odaklanıyordu. Onun Yeni Hümanizminde ise modern insan dünyadaki varoluşun kutsal boyutunu yeniden bulabilecektir. Modern insana insanüstü doğasını hatırlatma görevi ise Dinler Tarihinindir.

DİNLER TARİHİNE YÖNTEM TEKLİFİ

Kendi dinî sembolizmi yorumlama tarzı üzerine inşa edilmiş olan yorumlama doğrultusunda, manâyı kavramaya çaba gösterir. Dindar adamın gözünden dini fenomeni anlamaya çalışır. Bir fenomenin neye göre dini kabul edildiğini bulmaya çalışır. Ona göre inanan için dini anlam taşıyan tüm olay ve nesneler dini fenomendir. Dinler Tarihinin görevi insanın bakış açısını tekrar kutsala çevirmektir. Bunun sonucunda insan manevi krize karşı, kutsalı seçer.

ELEŞTİRİLER

Eliade’nin betimlemeli bir yaklaşım yerine sezgisel bir yaklaşımı seçerek nesnelliğin alanından uzaklaşmasına, kutsalın ve kutsal ile profanın diyalektik yapısını peşinen kabul etmesine, sembolik yapılara arketipler olarak ontolojik bir değer atfetmesinedir. Diğer bir metodolojik eleştiri ise Eliade’nin dini sui generis yani kendinden menkul bir kavram olarak görmesi ve sistemini bunun üzerine bina etmesidir. Fakat diğer bir cephe, kutsalın insanın bilincinin bir unsuru olarak görülmesini reddederek yeniden ondokuzuncu yüzyıldaki gibi herhangi bir beşerî fenomen olarak ele alınmasını, yani pozitivist yönelimlere geri dönülmesidir.

SONUÇ

  • Kutsalın tecrübesi olan din, kendini bu kutsalın tezahürleri olan dinî fenomenler, semboller, mitler, efsaneler, ritüeller ve halkların hiyerofanilere dair düşüncelerinde gösterir.
  • Hiyerofaniler de tecelli eden kutsal, kendini maddeye sınırlarken hem kutsalın görünür hem de kendini gizler. Bu da bir paradoks ortaya çıkarır.
  • Kutsal ve profanın dönüşümünü ele almış ve kurulu bir insanlık tarihi çizmiştir. Ona göre bu tarih, insanın var oluş sıkıntısı çektiği, sekülerleşmiş, profanlaşmış bir noktaya gelmişti.
  • Ancak insanın içindeki kutsal tamamen yok olmadığı için materyalizm ya da sosyalizm gibi akımlarda da bir kutsal inşa ediyor veya gündelik hayatta kamufle bir kutsal inşa ediyordu.
  • Dinler tarihide burada kurtarıcı bir görev üstleniyordu.
  • Eliade’de Yeni Hümanizm, “rasyonel düşüncenin kendi varlığını ve özgürlüğünü yitirmeksizin rasyonel düşünce öncesiyle ilişkisini yeniden nasıl kurabileceği sorusunu yönlendiren bir rol üstlenir”.

 

Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı