KuramlarMarifet Divanı AkademiMarifet Metinleri

GEÇMİŞ VE GELECEĞİ KURGULAMAK

Zeynep KATMER zeynepktmr@hotmail.com

 Aydınlar

İslam dünyasını içinde bulunduğu gerilemeden çıkaracak  olan aydınlar zümresine, özellikle geri kalmış ve az gelişmiş toplumlarda daha az rastlanmaktadır. Bu toplumların yetiştirdiği üst düzey aydınlar özellikle iktisadi kalkınma alanlarında seferber edilirken İslam ideolojisini temsil etmek ikinci sınıf aydınlara kalmaktadır.

İslam ülkelerinde iki tip aydın yetiştiren eğitim müessesesi vardır: Bunların bir kısmı Batı medeniyetini aktaracak kadro yetiştirmek, bir kısmı ise islam cemaatinin hizmetlerini yetiştirmek üzere açılmış kurumlardır. İkinci gruptaki aydınlarda laik eğitime karşı bir yetersizlik ve kıskançlık durumu söz konusudur. Bu durumun sebebi devlet politikaları değildir. Batı medeniyeti karşısında İslam dünyasını yorumlamaya çalışan aydınların yaşadığı ayrılıklardır.

  Aydınların ikiye bölünmesi İslam ülkelerinde Batı’dakinden daha farklı bir sonuca neden olmuştur. Katolik kilisesi aydın zümre üzerindeki etkisini kaybettiğinde kendini koruyacak gücü elinde bulunduruyordu. Ancak İslam dünyasında, devlet desteğinden mahrum kalmak medreseli aydınların üzerinde maddi, manevi sarsıntılara sebep oldu. İslam aydınları modernleşmenin başlamasıyla birlikte sosyal ve iktisadi hayatta aşağıya itildi. Değişimin örneklerinden biri olarak Türkiye’de ki durumu ana hatlarıyla incelemek gerekir. 

  Osmanlı döneminde ulema sınıfı geleneksel sınıfta en üst seviyeyi oluşturuyordu, ulema sınıfı mevcut medreselerde okutulan mevcut bilgiye sahip olduğu zaman; güç, imtiyaz yüksek statü onun elinde bulunuyordu. Vakıf gelirleriyle geçimlerini sağlar, pek çok konuda birinci derecede söz sahibi olurlardı. Ulema sınıf kendileri üzerinde hiçbir kuvvet görmezdi. Meseleler onların bilgi ve tecrübelerini aşınca durum tersine döndü. Artık kendileri dışında çözüm aranmaya başlandığı zaman, değerleri arka plana atılıp itibar kaybetmekle kalmayıp bizzat kötülüğün kaynağı olmakla suçlandılar. Böylece medrese, hem devlet hem de devletin yanındaki yeni aydın çevre karşısında yenildi. Bu süreçte “medreseli” ve “mektepli” aydınlar aralarındaki itibar farklılaşmasına rağmen yan yana olmaya devam etti. Ne zaman ki batılılaşma kültür ve medeniyetin yerini aldı o zaman medrese ve devletin ilişkisi tamamen koptu. Devlet elini dinden ve din ile kendini yetiştirmiş aydın zümrenin üzerinden çektiğinde bu zümreye mensup olan aydınlar iktisadi durumunu ve geniş teşkilatını devam ettirememişlerdir. Sonrasında gelen yasaklamalarla din alanında çalışan kimseler her anlamda itibar kaybetmiş, haklarında korkunç bir algı oluşmuştur.

Demokratikleşme baskıyla tekrar devlet eliyle din adamı yetiştirilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde hali hazırda medrese eğitimi  verecek donanıma sahip hocalar olmadığından, doğrudan İslami ilimlerle ilgisi olmayan kişiler din eğitimi vermiştir. Bu eğitimi verebilecek nitelikli Türk aydınları yirmi yılın sonunda anca yetişebilmiştir. Fakat artık ortada duyguları besleyebilecek düşünceleri harekete geçirebilecek bir aydın zümresi yoktur. Aydınların bir kısmı dine tamamen kayıtsız kalmayı, bir kısmı karşısında yer almayı, bir kısmı ise sadece sempatizanı görüntüsünde olmayı kendine uygun buluyordu. Bunun sonucunda da islam ideolojisi cahil ve menfaatçi kimseler tarafından temsil edildi. Bu temsiliyet İslam’la ilgili söylemlerin basitleşerek  kısır döngüye girmesiyle sonuçlandı. Günümüzde hala bu kısır döngü aşılmaya çalışılmaktadır. 

Türkiye’de durum böyleyken İran mollalarının nüfuzu bu dönemde kırılmamıştır. Mollaların güçlü olmasıyla İran’da dini eğitim ve dine bakış açısı değişmemiştir. Ellerindeki bütün imkanları modernleşme hareketlerini bastırmak için kullanmışlardır. Ancak Türkiye’de din adamları modernleşmeye karşı isyan yürütmemiştir. Modernleşme ile ciddi bir ilişkisi bulunmayan sembolik anlamdaki bazı yeniliklere reaksiyon göstermişlerdir. Kültür değişim psikolojisinde bilinir ki sembolik anlamdaki unsurlar “kültürün sert  noktalarıdır” bu sebeple değişimler olumsuz karşılanır. Fonksiyonel bir kıymeti bulunmayan insanın “benlik” duygusunu sarsan meseleler her zaman bu şekilde karşılanmıştır. 

  Bugün İslam ülkelerinde kalkınma ve modernleşme yolunda islamı engel gören küçük bir aydın zümre vardır. Bunların dışında aydın zümreyi ikiye ayrılır:

1)Radikal Muhafazakarlar

2)Modernist/Uzlaşmacılar

Radikal muhafazakarların amaçladıkları  mevcut geleneğin korunmasını değil, mazide kalan bugüne geçmemiş bir takım gelenekleri yeniden diriltmektir. Modernistler de İslam açısından dünyaya bakmak yerine Batı’nın değerleriyle İslam’a bakmayı tercih etmişlerdir. Batı medeniyetinin prensiplerine göre İslam’ı yeniden değerlendirip yeniden yorumlamak ve onunla Batı medeniyeti arasında uzlaşma bulmak niyetindelerdir. İki tavrın farklılığı Batı ve İslam medeniyetinin yolları kesiştiğinde İslam düşüncesinde meydana gelen kesikliklerdir. Bugünün İslam düşünürleri Batı medeniyetine olduğu gibi İslam medeniyetine de yabancı ve uzaktır.

Gençler arasında taraftar bulan radikal düşüncede, bütün olumsuzlukların sebebi İslam’ın özünden ayrılmasıdır.  Selefiyeci adı verilen bu zümreye göre , İslam denildiğinde anlaşılan şey İslam’a sonradan katılan dinin özüyle bağdaşmayan inançların uygulamaların olduğu din anlayışıdır. Peygamber’in tebliğ ettiği İslamiyet onun zamanında uygulanmış sonrasında da içerisine yabancı unsurlar karışmıştır. Bu radikal cereyan, Türkiye’de belirli bir genç kitle üzerinde oldukça etkili olmuştur. Bu gençlerin ortak özelliği; yaşadıkları islami hayatı beğenmemeleri, eski neslin tavizci ve idealizmden uzak olduğunu düşünmeleridir.

 Bu düşüncelerin temsilcisi yüzlerce yıl önce İslam’daki inanç kargaşalıklarına son vermek için bid’atlere karşı çıkan son derece radikal hareket etmiş olan İbn Teymiye’dir. Bunun yanında  yine aynı tavrın sonucu olarak Selefiyeciler Suudi Arabistan’daki Vehhabi İslam anlayışına da sempati duymaktalardır. Bunların dayanışma içinde sınırları aşan çalışmalar yaptıkları ve kendilerini güçlü hissettikleri yerlerde teşkilatlandıkları bilinmektedir.

İslam ülkelerinde çoğunlukta olan bu şekilde teşkilatlı olmayan ikinci tip aydın modernist İslamcılar ise modern medeniyetin getirdiği bilim, teknoloji ve sanat alanındaki değerleri büyük ölçüde benimsemiştir. İslam ülkelerinin de bunlara yeni değerler katacağını düşünmektedirler. Modernistler de selefiyeciler gibi reaksiyonel hareketler göstermişlerdir. Zaman zaman  dinin esaslarından taviz verecek derecede yenilikçi tavır takınmışlardır. İslamı modern gösterme çabasıyla yetersiz, geçerliliğini kaybetmiş İslamiyet inancının doğmasına neden olmuşlardır. Hakikat arayışı içerisinde Batı medeniyetine yönelmiş olmaları bu medeniyetin onlara istediği şeyi vermesiyle sonuçlanmamıştır. Toynbee’nin bu konuyla alakalı görüşü dikkate değerdir. Toynbee insanlığın medeniyet tarihinin her alanında  teknolojik gelişmelerin olmadığını, gelecekte de bundan emin olamayacağımızı söyler. Bu durumda evrensel hakikati temsil ettiğine inanılan bir dini bu tür geçici beşeri sistemlerle eşdeğer tutmanın dinin kıymetini anlamaktan çok birtakım dünyevi sistemleri din mertebesine yüceltmek anlamına geldiğini söyler. 

 Batı medeniyetinin geleneğe hızlı etkisine İslamcı olmayan modernistler de karşı çıkmıştır. Türkiye için verilen kurtuluş reçeteleri Batı tarafları aydınların içerisinde de rahatsızlığa yol açmıştır. Modernleştirme politikalar kurtuluşun tek çıkar yolu olarak görülürken, milli kültürün değeri anlaşılmıştır fakat iş işten geçmiştir.

Müslüman aydınlar kendi meselelerine bağımsız bir zihniyetle bakmayıp bu meseleleri  Batı’dan öğrendikleriyle ele almayı bir zihinsel harekete dönüştürdüğü için öne sürdükleri reform politikaları genellikle müslüman kitlelerin duygularını rencide eder mahiyette olmuştur. Modernistler İslam cemiyetini dış görünüş olarak batıya benzetme gayreti içerisindedir. Nihai amaçları bu olunca, söyledikleri kıymetli şeyler bile İslam cemaati nazarında menfi duygularla karşılık bulmuştur.  Dinde reform denildiğinde, müslümanların anladığı İslam dinin esasları üzerinde değişiklik yapmak olduğu için modernistler bunun olmayacağını İslam’ın özüne uyan değişiklikler yapılacağını açıklamadıkça kendileriyle bu kitle arasındaki mesafeyi aşamayacaktır. 

Modernistlerin özelliklerinden biri de dini konuda çok yetkin olmamaları buna rağmen din alanıyla uğraşmalarıdır. Bunun sebebi yaşadıkları dünya ile cemiyette yaşanılan din hayatı arasındaki uzlaşmazlıkları görmeleri ve bunlara çözüm üretmek istemeleridir. Çevrelerinde dünyayı anlamlı göstererek yorum yapabilen yetkin kimseler göremedikleri için kendilerini  bu alana ilgilenmek zorunda hissetmişlerdir. Dini skolastik zihinlerin eline bırakmak istememişlerdir. Modernistlerin din alanındaki görüşleri ulema tarafından kolayca çürütülebilmektedir. Modernistlerin bu şekilde başarısız olmalarının sebebi din hayatının dışında kalmalarıdır. Bunun sonucunda da müslüman cemaatler onların samimi mi yoksa kendi medeniyet modellerini uygulamaya çalışan inkılapçılar mı olduğunu anlamakta güçlük çekmektedir.                                      

Eski-Yeni Kavgası

Dinin modernliğin önünde engel olmadığı artık herkes tarafından kabul edilmiştir.  İslamcı aydın kitlenin kendini her anlamda yetiştirerek topluma kabul ettirmiş olmasıyla bu başarılmıştır. Şimdi ise ortaya çıkan eski-yeni kavgasıdır. Bunu alaylı-mektepli kavgası olarak da adlandırabiliriz. Bir tarafta iktidar elitlerinin faydalandığı eğitimden çağımızın problemlerine çözüm üretebilecek şekilde kendini yetiştirmiş din adamları, bir tarafta kendini tekrarlayan durgun ve reaksiyonel din anlayışını benimseyen başka bir kadro vardır.  Bu iki grup Türk halkının manevi liderliğini üstlenme konusunda yarışmaktadır. Eskiler hem sayı olarak fazladır hem de sosyal bakımdan daha köklü durumdadır. Bunların karşısındakiler ise on beş-yirmi yılın ortaya çıkardığı küçük zümredir.  

Türkiye’de İslam’ın temel prensipleri etrafında modern yorumlar getirmeyi amaçlayan aydın ve alim zümre, modern din eğitiminin verilmeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır. İmam-Hatip okulları ve İlahiyat Fakültelerinde yetişen gençler eskilerden iki açıdan farklıdır:

  1. Formel eğitim görüyorlar. Din derslerinin yanında fen dersleri ve diğer alanlardan dersler takip ediliyor. Klasik eserler güncel olan metinlerle birlikte okunuyor. Böylece geniş tarihsel bir perspektiften bakabilecek özelliğe sahip oluyorlar. 
  2. Sosyal ve kültürel çevreleri itibariyle farklı tecrübelere sahipler. Mekteplinin muhattap olduğu kitle sadece görüş farklılığı için tartışacak kimselerden değil, aynı zamanda onun camiadaki yerini ve değerini tartışacak kimselerden oluşuyor; kalabalık ve ezici bir kitlenin karşısında olması, onun  zihnini sürekli alarm halinde tutmasını, fikirlerini güncel hadiselerle her an yeniden yorumlayabilecek şekilde hazır bulunmasını gerektiriyor.

   Alaylılar bugünün tahsiliyle bir eğitim almamışlardır. Medreseler kapanmış olsa da gelenekle eğitim anlayışını devam ettirmişlerdir. Medresenin olmadığı bir devirde onun geleneğini devam ettirmeye çalışmakla ister istemez çağın gerisinde kalmışlardır. Bu durum alaylıların değersiz olduğunu göstermez. Türkiye’de dini eğitimin bulunmadığı dönemde alaylılar dinin bir anlamda koruyucusu olmuştur. Onların taviz vermeyen ve en ufak bir değişikliğe karşı olan  şiddetli tavırları kusur olarak karşılanmamalıdır bilakis geçmişte kendini muhafaza etmeye çalışan cemiyetin göstermiş olduğu özelliktir. Laik bir devlette siyasi iktidarın dine müdahale etmesi için yüksek makamları tahrik eden çevrelere karşı din adamları aşırı bir hassasiyet göstererek dini örflerinden zerre kadar taviz vermeyecek bir katılık içine sokmuştur.

  Türkiye bu dönemi aşmıştır. Demokratik rejime geçtiğimiz bu zamanlarda eskilerin kendini dinde tek otorite görmesi ve kendilerine rakip tanımamaları ciddi sorunlar doğurmaktadır. Bunlar kendileriyle aynı sahada faaliyet gösteren mekteplilerle mücadeleye girmişlerdir. Geçeklikten uzak yani kitabi bilginin içerisine gömülmüş aklını sadece bedensel olarak kullanan yani  temel bazı bilgileri öğrenip kabaca onu kurgulamak kaşeyi dışarı yansıtmaktır. Halbuki entel dediğimiz aydın denilen insan bilgiyi alır onu kaba bedeni ile değil zihni ile yorumlar bilgiler arası ilişkiyi alır yeniden yorumlar bunu yapabilmesi için gündelik yaşamın gerçekliğini iyi anlaması gerekir. Onu anlayacak klasik eserleri anlayıp sonra yapabilecektir.

   Alaylı-mektepli mücadelesi önümüzdeki yıllarda daha da şiddetlenecektir. Mektepliler tamamen kusursuz değildir alaylılarda faydasız değildir. Önemli olan gelecekte Türkiye’de manevi liderliği hani zümrenin alacağı değil, prensiptir. Prensipte dinde otorite olacak kimsenin bugünün meselelerinin üstesinden gelebilecek bir eğitimden geçmesidir. 

 

Gruplar, Meseleler, Tavsiyeler

  Toynbee Batı medeniyetinin ezici etkisine karşı İslam dünyasında iki tipin ortaya çıktığını ifade eder. Bunlardan ilki “zeolat” denilen tiptir. Bu tip kendi medeniyetinin geçmişteki başarılarıyla övünür. Diğeri  “herodian” tiptir; çeşitli baskılar karşısında eski medeniyetini tamamen bir kenara bırakır. İslam ülkelerinden Batı ile teması az olanlarında zeolat tip görülür. Batı ile etkileşimi fazla olan ve büyük yolların kavşaklarında bulunan ülkelerde ise herodian tip görülür.  Herodian’ın gözü istikbaldedir ve aklıyla hareket eder. Elverişli gözükmesine rağmen risklidir. Çünkü yaratıcı değildir sadece bu tavrı temsil edenler içindir. Zeolat, eğer ortada kalmışsa sönmüş bir medeniyetin kalıntısı haline gelecektir.

Toynbee’nin ikili tasnifinin artık geçersiz olduğunu söyleyen şarkiyatçılar vardır, onlara göre müslümanların kendi kaderi kendi ellerindedir. İslam dünyası Batı için artık “Şark Meselesi” olmaktan çıkmıştır, özgürlüklerine kavuşmuştur; kendi kültür ve medeniyetlerini inşa edecek tekniklere sahiptir. 

 İslam ülkeleri kalkınmayı sağlayacağı teknisyen zümreye eskiye nispetle kavuşmuş olsa da münevver kitlenin yapısında büyük bir değişim olmuştur. İlk değişim fakir halk tabakasının çocuklarını okutmasıdır. Bu şekilde milli kültürün içinden gelen ve ona sahip çıkan köklü bir aydın kitle ortaya çıkmıştır.  İkinci değişim ise doğrudan doğruya din tahsili yapmış kimselerin bu zümreye katılmasıdır. 

İslam meselelerini yüklenen bu zümre laik tahsil görmüş dindar-İslamcı aydınlarla din tahsili görmüş aydınlar, henüz yenidir; yüklendikleri davayı sorunsuz taşımalarını istemek vakit erkendir. Bunlar hem eski geleneği temsil edenlerle uyuşmuyor hem de kendi aralarında farklılaşıyor. 

 Bugünkü İslam dünyasında reformcu hareketlere karşı muhafazakarlığı temsil eden iki hareketten biri İhvan-ı Müslimin, diğeri Cemaat-i İslami’dir. İhvan-ı Müslimin tek bir İslam cemaati olduğunu savunur. Batı zihniyetine ve politikasına karşıdırlar. Ancak İslam dünyasının teknolojik açıdan gelişmesinin zaruri olduğunu savunurlar. Taklidin aleyhine olmaları bakımından reformcudurlar. Diğer bir hareket Pakistan merkezli Cemaat-i İslami’dir. İslam cemaatine ideolojik şuur sahibi olarak İslam’a uygun siyasi-sosyal bünye kazandırmaya çalışırlar. Bu iki hareketin ortak özelliği taklide karşı olup, aşırı muhafazakar olarak adlandırılmaları, yeni durumlar karşısında İslam’dan başka kaynak tanımayışlarıdır. 

 Yaşanan hayatı esas alıp İslam’ı ona uydurma fikrinde olanlarsa reformculardır. Reformculara göre, İslam dünyasının modern ülkeler tarafından zaman zaman dışlanmasını ortadan kaldırmak için gereken şey yaşanan hayatla inanç sistemi arasında yeni içtihatlar yapmaktır. 

Modern içtihadlar yapılmamasının sebebi bir anlamda klasik din eğitimi görmüş “ulema ” sınıftır. Bu grup dini muhafaza etmek adına korudukları şeyi gün yüzüne çıkarmayarak İslam’a zarar vermektedir. İslam bir hayat düzenidir ve onu hayattan çeken kimse İslam’a hizmet değil ihanet etmiş olur. 

 Din adamları dinin sosyal bir müessese olduğunu unutarak dini hep ideolojik planda düşünüyor, bu sebeple din hayatında yaşanan gerilemeleri rakip ideolojilerin çıkmasına bağlıyorlar. Darvinizm’i Marksizm’i yanlış ve eksik görmek suretiyle ideolojik planda dini değerli kılacaklarını zannediyorlar. Aslında müslümanların modern hayatta yaptıkları şikayetlerin hepsi Batı’da Hristiyan din adamları tarafından yapılıyor. Her iki taraf da dinin gücünün azalması ve sahasının daralmasından yakınıyor. Bu durum sanayi toplumuna geçişin bir sonucudur. Sanayileşmenin olmadığı dönemde sosyal hayat dinle daha iç içe duruyordu. Hayatımızın büyük bir kısmı dinin etrafında organize olmuştu. Modernleşmeyle birlikte din diğer manevi ihtiyaçlarımızın bir kısmını temin etmeye yarayan bir saha haline geldi. Bu durumda kopuş aslında sadece müslümanlığın değil bütün insanlığın dramıdır. Burada din adamlarına düşen görev, dünyamızın yeniden kurulmasında ezeli ve ebedi değerleri modern insana en iyi şekilde verebilmektir. 

 İslam dünyası hızlı bir siyasi toparlanma içerisindedir; iktisadi kalkınma için büyük yatırımlar yapılmaktadır, dünyanın önemli enerji kaynaklarını elinde bulundurmaktadır. Ancak İslam dünyasının yücelmesi siyasi kaynaklarla değil tefekkür sahasında olacaktır. Siyasi güç birtakım gelişmelere zemin hazırlar fakat insanları birleştirebildiği gibi onları derin ayrılıklara da sürükleyebilir. Medeniyetleri alimler, sanatkarlar yaratır. Yeni bir İslam medeniyeti de ilim, fikir, sanat eseri yaratanların omzunda yükselecektir. 

Zeynep KATMER

zeynepktmr@hotmail.com

Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı