GenelMarifet Divanı AkademiMehmet Emin SarıkayaSosyolojiTerimler

Sosyolojiyi Anlamak

 ‘’Çok kişiydik; yakındık; bir aradaydık; nasıldık?
iyiydik;
  Az kişiyiz; uzağız ; her birimiz; nasılız; iyi miyiz?’’

 Toplumun bilimi olan sosyoloji geçmişe bakan yönüyle tarihte yaşamış toplumları anlamamıza yararken aynı zamanda içinde yaşadığımız çağın toplumlarını anlamak ve açıklamak konusunda da sosyal bilimler arasında ilk sıraya yerleştirilebilir. Sosyolojiyi anlarken bu bilimin bir geçmişi ve bilimler tasnifinde bir yeri olduğu akılda tutulmalıdır. Sosyolojinin dilinden konuşabilmek elbette ki bir donanımın ve elde edilmesi gereken bir tecrübenin sonucudur. Sosyoloji bilimini anlamak bir anlamda kendi hayatımızı yorumlamak ile eş güdümlüdür.

Sosyoloji, sosyoloji kitaplarından, tek tek bireylerden ve onların bireysel anlam dünyalarından, birçok sosyologun ürettiği adına ‘sosyoloji kuramları’ dediğimiz açıklamalardan kısacası herhangi tikel indirgemeden fazlasını, toplumla alakalı olarak saydıklarımız ve sayabileceğimiz daha birçok şeyin ortak bir ürünü veya başka bir deyişle ortak çabasını içine sığdırabileceğimiz bir bilimin adıdır.

Söylemimizi daha anlaşılır kılma adına diyebiliriz ki sosyoloji dediğimizde aklımıza herhangi bir kütüphanenin ‘sosyoloji’ ile ilgili raflarında var olan toplumu ilgilendiren konuları tartışan başlıklarında sosyoloji ifadesi bulunan kitaplar, bu kitapları yazan sosyologlar ve onların ürettiği sayfalar dolusu bilgiler gelebilir. (Bauman, 2016;9-10) Ancak aynı kütüphane de toplumu farklı yönleriyle ele alan tarih, siyaset vs. kitapları da görmekteyiz. Bu nokta da sosyoloji dediğimiz bilimi diğerlerinden ayıran farklılığın ne olduğunu keşfetmemiz gerekmektedir. Bu farklılığın kaynağı ile ilgili pek çok spekülatif açıklamamız vardır. Ancak bu açıklama sonucu itibari ile sosyoloji bilimini kapsayıcı olmalı ve diğer bilimlerden ayırıcı vasfını ortaya koymalıdır. Bu farklılık kanatimizce, bilimlerin insan eylemlerini açıklarken bakış açılarını yansıtan sorularda ve cevaplarında yatmaktadır (Bauman, 2016;10-18).

Toplumu inceleyen diğer bilimlerde gözlemlediğimiz toplumu nesne olarak, dışarıdan inceleme konusu yapma sosyolojik düşüncede tek başına yeterli değildir. Zira incelenen bireylerin, inceleme alanına direkt müdahil olmaları, yaşanılan gerçekliğin kendisinin açıklanmaya çalışılması söz konusudur. Sosyologlar genelde ‘biz’ ifadesini kullanarak açıklamalarını yaparlar. Ancak bir kimyagerin atomlar ve kendisi hakkında biz diyerek bir açıklama yaptığına rastlamayız  (Bauman, 2016;9-19). Doğa bilimleriyle karşılaştırıldığında durum böyleyken sosyal bilimlerin de kendi içerisinde yöntem farklılıkları bulunmaktadır. Tarih bilimi, konusu itibari ile tarihi inceler. Ama tarihi değiştirmeye yeltenmez ve değiştirmesi de mantıken beklenemez. Ancak sosyoloji için bunu tam olarak söyleyemeyiz. Zira toplum üzerinde yaptığı anlama ve açıklamaların bir sonucu olarak çoğu kez bu bilimden toplumu yönlendirmesi hatta değiştirmesi beklenir (Dönmezer, 1984;13).

Toplumda bireyler karşılıklı ilişkilerini şekillendirir ve aynı zamanda ilişkilerden etkilenen konumundadır. Örn. Toplumda lider vasfı ile öne çıkan bir birey toplumunu yönlendiren bir role ve statüye sahipken, aynı zamanda o toplumun yetiştirdiği bir birey olma vasfını da yitirmez. Bu girift bilmeceyi açıklamak somut olgulardan soyut kuramlar elde eden; tikellerden genel bir açıklamaya gitmesi gereken sosyolojinin işlevidir.

Bauman’a göre yukarıda açıklamaya çalıştığımız sosyolojik düşünmenin kuralları ve farklılıkları şu şekilde tasnif edilebilir:

‘’1. Sorumlu konuşmanın katı kurallarına riayet etmelidir. Zira bu sosyologlar tarafından ortaya konulan düşüncelerin güvenilirliği ile ilgilidir. İncelediği konu ne olursa olsun kendi inanç ve kabullerini paranteze almayı bilmelidir.

  1. Sosyolojik materyalin çıkarıldığı alanın büyüklüğü. Sosyologları ilgilendiren meseleler oldukça fazla ve karmaşıktır. Zira insanın toplumsal davranışının çeşitliliği anlaşılması ve anlamlandırılması gereken materyalin büyüklüğünü göstermektedir.

3.Bir olayın neden öyle değil de bu şekilde olduğu yani bir toplumsal olgunun ‘niçin’ini araştırma. Sosyoloji bu manada güdülenmiş birey metaforunun aksine bilinçli eylemlerini gerçekleştiren tek tek bireylerin toplumsal ilişki ağlarını konu edinir.

  1. Bizlerin hayatını ve fiillerini şekillendiren gücü anlamak ve rutini sorgulamayı sağlar. Çoğu eylemimizin her zamankinden farklı olabileceğini gösterir (Bauman,2016; 21-24).’’

Bu açıklamalardan yola çıkarak sosyolojik düşünmenin, karmaşık bir bütün olan toplumun yapısının ve bireylerin sosyal davranışlarının nedenlerinin sosyolojik kavram ve kuramlarla açıklanması faaliyeti olduğu söylenebilir. Sosyolojik düşünce, tanımı gereği bireyin ‘öteki’ olarak gördüğü diğer insanların yaşama ve düşünme biçimlerini anlamada, bireyleri topluma karşı duyarlı kılmada, ötekine karşı toleranslı olma ve empatiyi kullanmada, bireysel özgürlükleri kabul etme ve savunmada, toplumda ki kısık seslerin duyulmasında bizi daha başarılı kılabilir (Bauman,2016; 25-27). Sosyolog, bu manada bir ideolog veya teolog olmamakla beraber kanaatimize göre bu toplumsal konuşma ahlakını edinebilme derdindedir. Sosyoloji biliminin temelde sosyologların ‘iyi toplum’ nasıl gerçekleşir sorusuna aradıkları cevaplar ve çözümler üzerine kurulu olduğu söylenmektedir (Jenks, 2016; 16).

Bir bilim olarak nitelediğimiz sosyolojiyi anlayabilmek için bilim dediğimiz şeyin ne olduğu ile ilgili konuşmalıyız. Sözlüklerde genel geçerliliği ve kesinliği olan, yöntemli ve birikimli bir bilgi olarak açıklanan, bir bilim kavramı vardır. Bilim organize edilmiş bilgiler bütünü; gerçeği arama faaliyeti; olayları anlama ve açıklama çabası olarak tasvir edilmiştir (Gökçe, 1992;1). Bir şeyin bilim olabilmesi için onun objektif yani denetlenebilir genel bir yasaya varması ve bunu yaparken yönteminin olması gereklidir (Tan, 1981; 2-5).

Bilimsel bilgi üretilirken belli başlı aşamalar izlenmektedir. Bunlar ilk planda bir sorunun tespiti yani gözlem, sorun ve çözümü ile ilgili ön kabulümüz varsayım, problemin açıklanmasına ve çözümüne ilişkin test etme, elde ettiğimiz sonuçları genel kavramlarla açıklama ve benzerlerine uygulanabilirliğini ortaya koyma genelleme aşamalarıdır (Doğan, 2008;16).

Tanımı bu şekilde yapılan bilim, uzun süre sadece doğa bilimlerini kapsayacak şekilde kabul görmüştür. Ancak Kant’ın aklın yasalarını ortaya koyması ile beraber W. Dilthey gibi bilim insanları Kant’ın bu düşüncesinden etkilenmişlerdir. Zira Kant’ın düalist anlayışına göre doğa yasaları determinizme göre işler ancak özgür insanın var olduğu toplum yasaları göreliliğe göre işlemektedir. Yani doğa ve toplum bilimleri ontolojik olarak farklıdır. Kant’ın epistemolojik anlamda bilgiyi vasıflandıran görüşlerinin etkisinde bilimler sınıflamasına giden Dilthey, bilimleri doğa ve tin bilimleri diye ikiye ayırmıştır. Doğa bilimlerine fizik, kimya, matematik gibi bilimler girerken; tin bilimlerine sosyoloji, psikoloji vs. bilimler girmektedir. Dilthey bu ayrımı ontolojik açıdan ve yöntem açısından yapmıştır. Ona göre doğa bilimleri açıklama, tin bilimleri anlama metodunu kullanır (Çelebi, 195-199).

Doğa bilimleri ve tin bilimleri arasında genellemelere ulaşma açısından da fark bulunmaktadır (Gökçe,1992; 5). Zira tin bilimlerinde genellemelerin aksine bireysel farklılıklara odaklanılır. Ve çok sayıda ki somut olgular soyut kavramlara dönüştürülmeye çalışılır.

Sosyolojinin tin bilimleri içerisinde değerlendirilmesi olduğuyla noktasından sonra bu bilimin tanımına geçmek istiyoruz. Bilimlerin içerisinde toplum gibi bir inceleme alanına sahip olan sosyoloji nedir? Temelde bu soruya verilen cevap ‘insanların birbiriyle ilişkilerinin bilimsel açıdan incelenmesidir’ şeklinde olmaktadır (Fichter, 2012; 1). Bir bireyin diğeriyle ilişkilerinden, biz, toplumda meydana gelen en az iki kişi arasındaki sosyal davranışları anlamalıyız. Sosyal davranışın ortaya çıkışını Arslantürk şu şartlara bağlı görmektedir:

  • Fertler arası karşılıklı haberdarlık ( etkileşim ve iletişim)
  • Birlikte mensubiyet duygusu ( grup şuuru)

Ve sosyolojiyi şu şekliyle anlamamız gerektiğinden bahseder;

‘ Sosyoloji bir davranış bilimidir. Ama Max Weber’in deyimi ile ‘’ insanın sosyal davranışlarının ilmidir.’’ V. Pareto’ya göre de sosyoloji bir davranış ilmidir. Ancak ‘’ insanın mantıkdışı (mantıksız değil) davranışlarının ilmidir.’ E. Durkheim ise sosyolojiyi ‘’sosyal münasebetler ilmi’’ olarak tanımlamaktadır (Arslantürk, 2012; 5-7).

Sosyoloji insanın toplum halinde yaşamasından dolayı oluşan tüm sonuçlarla ilgilenmektedir. Yani insanların etkileşim halinde oldukları her vakit sosyolojik sonuçlar doğurur. Bu nedenle sadece bireysel bilgi yönü ağır basan aya giden bir astronotun deneyimleri, toplu taşıma kullanan insanların durumu kadar sosyologu ilgilendirmemektedir (Fichter, 2012; 3-4). Yani birbirinden haberdar olan bir topluluğun varlığı sosyolojik anlamda kayda değerdir.

Sosyoloji yukarıda bahsedilen grup halinde ki insan ile alakalı sorulara cevap aramaktadır. İnsanlar hayatları boyunca sosyal gruplara katılırlar. Bunlardan ırk, cinsiyet vb. gruplar, birey için seçme özgürlüğü olmayan katılımlardır. Ancak bir dernek, cemaat veya organizasyona katılımda bireyin seçme özgürlüğü bir hayli geniştir (  Hogg, Vaughan, 2014, s.318).  Sosyoloji bu grupların yapı ve fonksiyonlarını incelemektedir ( Dönmezer, 1984; 3-4). İnsan grupları ve toplumların incelenmesi faaliyeti kafa karıştırıcı bir uğraştır. Zira bizler olduğumuz gibi davrandığımızı yani olağanı yaşadığımızı düşünürken sosyoloji neden farklı şekilde değil de böyle yaşadığımızı ele almaktadır (Giddens, 2008; 38-39).

Bu açıklamaların akabinde sosyolojinin doğuşuna etki eden faktörlerden bahsetmek gerektiğini düşünüyoruz. Sosyoloji tarihte boşlukta bir anda ortaya çıkmış bir bilim dalı değildir. Sosyoloji kavramının mucidi Auguste Comte  (1798-1857) ‘da yaşadığı dönem, tarih ve toplumundan veya kendisinden önceki bilim mirasından ayrı olarak anlaşılabilecek bir bilim adamı değildir.

Sosyoloji bütün bir insanlık tarihi ile ilgilenen ve bu tarihten etkilenen bir bilimdir. Bu açıdan inceleme kolaylığı olması için belli bir sistematik içerisinde betimleme ihtiyacını doğurmuştur. Bu manada sosyoloji tarihi şu şekilde aşamalara ayrılabilmektedir:

  • Birinci aşama, genel olarak eski Yunan felsefesinde, Eflatun ve Aristo’nun eserlerinde görülmektedir.
  • İkinci aşama, Rönesans’tan 19. Yy.a kadar olan sürede doğal hukuk öğretisi ve hukukun laikleştirilmesi dönemini kapsar.
  • Üçüncü aşama, kendi metodolojisi olmamakla beraber sosyolojiye olan ihtiyacın hissedildiği Comte ‘a kadar olan süreyi kapsar.
  • Dördüncü aşama, 3. Aşama ile beraber filizlenen sosyolojinin günümüze bilim haline gelmesi ve kuramlarının ortaya çıktığı dönemdir (Çağatay, 1968; 9-17).

Tabi ki bu sınıflandırma mutlak değildir. Benzer bir sıralama da:

  1. Bilimsel Toplumbilim Öncesi Dönem ( Platon – Yeniçağ Felsefesi)
  2. Kuruluş Dönemi ( 19. yy. ve 20. yy başı)
  3. Sistemleşme Dönemi ( 20. yy. ve sonrası) şeklindedir ( Tolan, 1983; 8-9).

Bu tasnif çalışmaları kronolojik geçişlilikleri barındırmaktadır. Ve aynı zamanda İbn Haldun vb. Müslüman düşünürlerin de düşüncenin gelişimine katkısı ve bu sınıflandırma içerisinde işlenmesi ihmal edilmiş bir durumdur. Bununla birlikte yukarıdaki tasnifler sosyolojik düşünüşün gelişimini anlama açısından önemlidir. Bu aşamalar daha kısa şekliyle, doğal hukuk çalışmaları; beşeri tarih çalışmaları ve Alman idealizminin düşünce üzerinde etkisi olarak formüle edebilmiştir ( Freyer, 2012; 22-36).

Sosyolojiye hazırlık döneminde Platon’un idealist komünizmi andıran devlet yapısı Aristo’nun hocası Platon’dan etkilenen ancak komünizmi reddeden sınıflı toplum yapısı görüşleri bulunmaktadır. Daha sonra Batı’da Hıristiyanlığın etkisi ile skolâstik toplum anlayışı hâkim olmuştur. Bununla beraber İslam filozofları olan Fârabi, İbn. Rüşd ve Gazzali’de siyaset felsefesini andıran çalışmalar görmek mümkündür. Özellikle ilk ikisinin görüşlerinde Yunan felsefesinin etkisi oldukça fazladır. Ancak toplum ve devlete dair görüşleriyle çağlarının çok ötesine uzanacak görüşler ortaya koymuşlardır. Ortaçağın en önemli Müslüman bilginlerinden birisi olan İbn Haldun, toplum ile ilgili Mukaddime isimli eserinde iklim, göç, şehir (kent), asabiyet (kitle bilinci), ekonomi- toplum ilişkisi üzerine açıklamalar ve saptamalarda bulunmuştur ( Sanay, 1991; 9-24).

Sosyolojinin tarihi ile alakalı öncülleri anlatıldıktan sonra denilebilir ki 18 ve 19. yy.ları kapsayan bir çerçevede sosyoloji yakın tarihi ele alınmaktadır. Bunun sebebi olarak sosyolojinin gelişimine ön ayak olan iki büyük toplumsal değişimin bu yüzyıllarda yaşanmış olması gösterilebilir. Ancak burada bir anti-parantez açmamız gerekmektedir. Her ne kadar 18. yy. sosyolojinin gelişmesi açısından en avantajlı dönem olsa da sosyoloji kelimesi 18. yy.da kullanılan bir kavram değildir (Bottomer, 1990; 17-18).

Bu değişimlere temel teşkil eden düşünce akımı ise Rönesans ile beraber ortaya çıkan Aydınlanma düşüncesidir. Bu düşünceye göre insanlığın tekâmülü kaçınılmaz bir süreçtir. Bireyin tüm kısıtlamalardan özgürleştirilmesini esas alan bu anlayış, aynı zamanda aklın özgür bir biçimde bilim üretmesini salık verir. Bu akıl, içinde yaşadığı dünyanın kanunlarını keşfetmeye programlıdır. Bu kanunluluk Fizik ilmiyle keşfedilir. Daha sonra birey ve toplum da fizik ilminin araştırma sahasına girmeye başlar. Böylece toplumsal alandaki doğal hukuk kavramı ve özgürlüklerin elde edilmesi fikri pekişir. Bu fikir, Kilise ve kralların otoritesine karşı devrim ihtiyacını tetikler. Aynı zamanda bilimde ki ilerlemeler teknolojik gelişimin önünü açar (Turner, 2013; 20-21).

Bu devrimlerden ilki çiftçiler ve derebeyleri arasında gerçekleşen çatışmanın ürünü olan 1789 Fransız Devrimi’dir. Bu devrim başta Fransa olmak üzere öncelikle insan hakları ve demokrasi sahalarında büyük bir değişime akabinde özelde Batı’yı ve tüm dünyayı etkileyecek büyük bir değişimler halkasına ön ayak olacaktır. Bununla beraber böyle büyük bir değişimin topluma etkileri ve bunun araştırılma ihtiyacı sosyoloji biliminin gelişimine sebebiyet vermiştir. İkincisi ise Avrupa’da teknolojik gelişmeye paralel olarak ortaya çıkan Sanayi Devrimi’dir. Bu devrimin teknolojik çıktılarından çok daha fazla sosyal çıktıları olmuştur. Sanayi öncesi toplumlarda nüfusun büyük bölümü kırsalda yaşarken bu devrimle beraber nüfus kırsaldan kente doğru kayma göstermiştir. Bu demografik değişim, toplumsal değişimin bir ayağıdır. Toplumda meydana gelen değişikliklerde sosyolojinin ilgi alanına girmektedir. Bu iki büyük devrim sosyolojinin oluşmasında ve ona olan ilgi ve ihtiyacın artmasında etkili olmuştur (Giddens, 1984; 14-17).

Zira toplumda ortaya çıkan böyle büyük devrimler/ değişimler aynı zamanda toplumsal problemlerin oluşumunu da hızlandırmaktadır. Bu sorunlara fizik, kimya bilimlerinin doğada ki araştırmalarına benzer, bilimsel bir bakışla eğilme ve çözümler üretme isteği sosyolojinin gelişmesini tetiklemiştir (Sanay, 1991; 30- 33). Özetle; bu bilimin ortaya çıkış serüveni, sosyolojiye konu olan toplumun ve insanoğlunun doğaya hâkimiyetini üst seviyede hissettiği bir anlayışın ( Aydınlanma) gelişimine paralel olarak hızlanmıştır ( Ozankaya, 1991; 23).

Tüm bu söylediklerimizi özetler mahiyette diyebiliriz ki toplumbilim başlangıçta ansiklopedik bir çaba olarak başlamış; tarih felsefesi ve biyolojinin etkisiyle evrimci bir düşünce yapısı ile temsil edilmiştir. Buna ek olarak doğa bilimleri gibi pozitif bir bilim sayılmış; siyasal ve ekonomik devrimlerin ortaya çıkardığı sorunları çözmesi itibariyle yeni sanayi toplumunun bilimi olarak anılmış ve son olarak temsilcilerinin tutucu fikirleri dolayısıyla zaman zaman ideolojik bir karaktere bürünmüştür. Tartışmaların, karşıt fikirlerin bol olduğu zengin bir bilim olarak serüvenine devam etmektedir ( Yazarı Belirtilmemiş, 1984; 6-7).

 

Sonuç

Bilim tanımının bir paradigmanın ve hatta bir ideolojinin ürünü olduğu gerçeği ortadayken bir bilim olarak 21. yy.da rüştünü ispat etmiş olan sosyoloji bilimi, sosyal olanı inceleme sahası yapmıştır. Bunu yaparken kendi metodolojisini ortaya koymuş ve diğer bilimlerden ayrılan yanları ile temayüz etmiştir.  Bu bilimin gelişimini anlayabilmek -yukarıda da açıkladığımız şekliyle- tarih, antropoloji, siyaset, ekonomi bilimlerinden yararlanmak suretiyle mümkündür. Toplumun bilimi olan sosyoloji geçmişe bakan yönüyle tarihte yaşamış toplumları anlamamıza yararken aynı zamanda içinde yaşadığımız çağın toplumlarını anlamak ve açıklamakta sosyal bilimler arasında ilk sıraya yerleştirilebilir.

Kaynakça

ARSLANTÜRK, Z, Amman, M.T (2012) Sosyoloji, Çamlıca Yayınları, İstanbul.

BAUMAN, Z (2016) Sosyolojik Düşünmek, çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

BOTTOMER, T.; Nisbet, R (1990) Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, çev. M. Tuncay; A. UĞUR, V Yayınları, Ankara.

ÇAĞATAY, T (1968) Günün Sosyolojisine Giriş, A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayını, Ankara.

ÇELEBİ, N., Bilim Sınıflandırmaları”, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi.

DOĞAN, İ (2008) Sosyoloji Kavramlar Ve Sorunlar, Pegem Akademi, Ankara.

DÖNMEZER, S (1984) Sosyoloji, Savaş Yayınevi, Ankara.

FİCHTER, J. H (2012) Sosyoloji Nedir, çev. Nilgün Çelebi, Anı Yayıncılık, Ankara.

FREYER, H (2012) Sosyoloji Kuramları Tarihi, çev. T. Çağatay,  Doğu-Batı Yayınları, Ankara.

GİDDENS, A (1984) Sosyoloji Eleştirel Bir Yaklaşım, çev. Dr. M. Ruhi Esengün; Dr. İ. Öğretir,  Birey Yayıncılık, İstanbul.

GİDDENS, A (2008) Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, İstanbul.

GÖKÇE, B (1992) Toplumsal Bilimlerde Araştırma, Savaş Yayınları, Ankara.

HOGG, M., A.; VAUGHAN, G., M. ( 2014) Sosyal Psikoloji, çev. İbrahim Yıldız; Aydın Gelmez, Ütopya Yay., Ankara.

JENKS, C (2012) ‘Giriş’, Temel Sosyolojik Dikotomiler, çev. edit. İhsan Çapcıoğlu Birleşik Yayınları, Ankara.

OZANKAYA, O (1991) Toplumbilim, Cem Yayınevi, İstanbul.

SANAY, E (1991) Genel Sosyoloji Dersleri, Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Matbaası, Ankara.

TAN, M (1981) Toplum Bilimine Giriş Temel Kavramlar,  A. Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, Ankara.

TOLAN, B (1983) Toplum Bilimlerine Giriş, Savaş Yayınevi, Ankara.

TURNER; J. H (2013) Beeghley; L., Powers, C. H., Sosyolojik Teorinin Oluşumu, çev. Ü. TATLICAN, Sentez Yayıncılık, Ankara.

Yazarı Belirtilmemiş (1984) Toplumbilim, Beta Yayım Basım Dağıtım A.Ş., İstanbul.

Mehmet Emin Sarıkaya

Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı