Marifet Divanı AkademiSosyolojiTerimler

Sosyal Darwinizm: Evrim Teorisi mi, Yanlış Yorum mu?

Sümeyye Aru- Lisans 3. Sınıf Öğrencisi

Hayatta kalmak için mücadele etmek, güçlülerin kazandığı bir yarış mı? Yoksa toplumsal dayanışma ve birlikte var olmanın evrimdeki yeri daha mı büyük?

Charles Darwin’in evrim teorisi, canlıların doğal seçilim yoluyla evrimleştiğini açıklarken toplumsal yapılarla ilgili bir şey söylemiyordu. Ancak bazı insanlar, Darwin’in fikirlerini alıp topluma uyarladılar ve “güçlü olanın hayatta kalması” fikrini sosyal hayata taşımaya çalıştılar. Peki, bu doğru muydu? Gerçekten doğanın işleyişi böyle mi, yoksa bu sadece bir bahane mi? Gelin, bu kavramın kökenine ve etkilerine birlikte bakalım.

Öncelikle Darwinizim nedir ile başlayalım.

Darwinizm dendiğinde, aslında Charles Darwin’in dünyayı değiştiren “Türlerin Kökeni” adlı kitabındaki fikirlerden bahsediyoruz. Darwin, 1859 yılında yayımladığı bu eserle, canlıların evrimini ve doğadaki inanılmaz çeşitliliği açıklayan bir teori ortaya koydu. Ama bu teori öyle basit bir fikir değil; arkasında sağlam bir bilimsel temel var.

Peki, Darwinizm neyi savunuyor? İşte dört temel ilke:

  • Doğal Seçilim: Hayatta kalmak için en iyi uyum sağlayanlar öne çıkar. Yani doğa, kendi içinde bir eleme yapar.
  • Değişim ve Adaptasyon: Canlılar, çevrelerine uyum sağlamak için zamanla değişir.
  • Ortak Ata: Evet, hepimizin bir yerlerde ortak bir atası var!
  • Rastgele Değişimler: Evrim süreci, tamamen rastgele mutasyonlarla başlar ve zamanla şekillenir.

Darwinizm, aslında biyolojik bir teori. İnsanlar da dâhil olmak üzere tüm canlıların evrimsel bir süreçten geçtiğini ve bugün bulunduğumuz noktaya böyle ulaştığımızı söylüyor. Yani, doğa kendi başına bir bilim laboratuvarı gibi çalışıyor diyebiliriz.

Sosyal Darwinizme ve öncüsüne gelirsek

Herbert Spencer: Sosyal Teorilerin Öncüsü

Herbert Spencer, 1820 yılında İngiltere’de doğmuş bir filozof, sosyolog ve biyolog. Modern sosyal teorilere yaptığı katkılarla tanınan Spencer, özellikle “sosyal darwinizm” kavramının öncüsü olarak tarihe geçmiş bir isim. Ama onun hikâyesi, sadece bilimsel fikirlerle değil, aynı zamanda hayat deneyimleriyle de şekillenmiş.

Spencer’ın ailesi, geleneksel dini otoritelere pek sıcak bakmayan özgür düşünceli insanlardı. Babası, ona evde eğitim vererek onu klasik okul disiplininden uzak bir şekilde yetiştirdi. Bu süreç, Spencer’ın otoriteye karşı eleştirel ve özgürlükçü yaklaşımını güçlendirdi. Eğitiminde matematik, doğa bilimleri ve teknik konulara ağırlık verildi. Belki de bu yüzden, gençlik yıllarında demir yolu mühendisliği gibi dönemin en teknolojik işlerinden birinde çalışmaya başladı.

Mühendislik yaptığı yıllar, Spencer’ın endüstriyel gelişimi ve toplum üzerindeki etkilerini anlaması için önemli bir deneyim oldu. Teknolojiye ve bilime olan ilgisi, toplumu bir organizma gibi görmesine yol açtı. Ona göre toplumlar da canlı bir varlık gibi büyüyebilir, gelişebilir ve evrimleşebilirdi.

1848’de mühendislik kariyerini bırakarak tamamen felsefeye yöneldi. İnsan özgürlüğü, devletin rolü ve bilimsel ilerlemenin önemi gibi konular onun düşünce dünyasında önemli bir yer tuttu. Spencer, Auguste Comte’un pozitivizminden etkilenerek, toplumların bilimsel temellere dayalı olarak gelişmesi gerektiğine inandı.

Şimdi sıkı durun, çünkü Spencer’ın “evrim” fikri aslında Darwin’den bile önce ortaya çıkmıştı! 1851’de yayımladığı Sosyal Statik adlı kitabında, toplumların doğal bir evrim sürecinden geçtiğini ve bu süreçte ilerleme kaydettiğini savunmuştu. Ancak Darwin’in Türlerin Kökeni (1859) kitabıyla tanışması, Spencer’ın düşüncelerine bilimsel bir temel sundu. O meşhur “en uygun olanın hayatta kalması” (survival of the fittest) ifadesi de aslında Spencer’a ait.

Spencer’ın fikirlerinin merkezinde bireysel özgürlük vardı. Ona göre, devlet bireylerin hayatına mümkün olduğunca az müdahale etmeliydi. Çünkü bireylerin özgürce hareket etmesi, toplumların doğal bir şekilde evrimleşmesine katkı sağlardı. Bu görüşleriyle hem dönemin liberallerini hem de bilim insanlarını etkiledi. Fakat Spencer’ın düşünceleri her zaman tartışmasız kabul görmedi. Sosyal darwinizm olarak bilinen fikirleri, zamanla farklı yorumlandı ve hatta bazı dönemlerde kötüye kullanıldı.

Herbert Spencer, 1903 yılında hayatını kaybettiğinde ardında bireysel özgürlük, bilimsel rasyonalite ve toplumların evrimi gibi konularda önemli eserler bırakmış bir düşünür. Onun fikirleri, bugün bile sosyal bilimler ve felsefe alanında tartışılmaya devam ediyor.

Herbert Spencer’ın Düşüncelerini Şekillendiren Temel Faktörler

Herbert Spencer’ı anlamak, onun yaşadığı dönemi ve bu dönemdeki düşünsel akımları kavramaktan geçiyor. Spencer’ın fikirlerini şekillendiren temel faktörlere birlikte bakalım:

  1. Dönemin Bilimsel ve Entelektüel Akımları

Spencer’ın düşünceleri, dönemin bilimsel ve entelektüel atmosferinden derinden etkilenmişti. Özellikle Darwinizm ve Pozitivizm, onun görüşlerini önemli ölçüde besledi:

  • Darwinizm: Spencer, Charles Darwin’in Türlerin Kökeni eserinden önce evrimsel fikirlerini geliştirmişti. Ancak Darwin’in çalışmaları, onun “en uygun olanın hayatta kalması” (survival of the fittest) kavramını daha sağlam bir bilimsel temele oturtmasını sağladı. Spencer, biyolojik evrimi sosyal alanlara da uygulayarak, toplumların da bir nevi doğal seçilim yoluyla evrimleştiğini savundu.
  • Pozitivizm: Auguste Comte’un pozitivizminden etkilenen Spencer, toplumsal ilerlemenin bilimsel bilgiye dayalı olması gerektiğine inanıyordu. Ona göre bilim, insanlığı daha ileri bir seviyeye taşımanın anahtarıydı. Ancak Comte’un aksine, bireysel özgürlüğü ön planda tutuyordu.
  1. Endüstri Devrimi ve Toplumsal Değişim

Spencer, Endüstri Devrimi’nin tam merkezinde yaşayan bir düşünürdü. Bu dönemde, sanayileşme ve teknolojik yenilikler toplumu kökten değiştirmişti.

  • Sanayi Devrimi’nin Rekabet Ortamı: Hızla sanayileşen bir dünyada rekabet, ilerlemenin motoru olarak görülüyordu. Spencer, bireylerin ve kurumların doğal bir seçilim süreci içinde rekabet etmesinin, toplumu daha ileriye taşıyacağına inanıyordu.
  • “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” Ekonomisi (Laissez-Faire): Spencer, serbest piyasa ekonomisini savunan biriydi. Ona göre, devletin ekonomik süreçlere müdahalesi, toplumun doğal evrim sürecini kesintiye uğratıyordu. Bireylerin serbestçe rekabet etmesi, toplumsal ilerleme için en sağlıklı yoldu. Bu görüş, dönemin hızla gelişen kapitalizmiyle paralel bir şekilde, Spencer’ın fikirlerini popüler hale getirdi.
  1. Bireycilik ve Liberalizm

Spencer’ın bireycilik ve liberalizm konusundaki görüşleri, onun felsefesinin temel taşlarını oluşturuyordu:

  • Bireysel Özgürlük: Spencer, toplumsal düzenin bireylerin özgürlüğüne dayanması gerektiğini savunuyordu. Ona göre, bireyler doğal yeteneklerine göre rekabet etmeli, devlet ise bu sürece asla müdahale etmemeliydi.
  • Devlet Müdahalesine Karşı Tavır: Spencer, devletin sosyal yardım politikalarına ya da refah devletine karşıydı. Ona göre, bu tür müdahaleler, doğal seçilim sürecini bozarak toplumun ilerlemesini engelliyordu. Zayıf olanların hayatta kalmasını sağlayan bu tür politikalar, toplumun genel gelişimini sekteye uğratabilirdi. Bu, dönemin klasik liberalizm anlayışıyla örtüşen bir düşünceydi.
  1. Kendi Yaşam Deneyimleri

Herbert Spencer’ın kişisel yaşamı da fikirlerini şekillendiren önemli bir etkendi:

  • Eğitim ve Öz-Disiplin: Spencer, hiçbir zaman resmi bir eğitim almadı. Ancak kendi kendine öğrenme yoluyla geniş bir bilgi birikimi elde etti. Bu bireysel başarısı, onun bireylerin kendi potansiyellerine ulaşabileceğine dair inancını güçlendirdi.
  • Gözlem ve Deneyim: Gençliğinde mühendis olarak çalışırken endüstriyel gelişimin toplumsal etkilerini yakından gözlemledi. Bu deneyimler, onun toplumu bir makine veya organizma gibi görmesine yol açtı.
  1. Evrimsel İlerleme İnancı

Spencer’ın toplum anlayışı, evrim fikri etrafında şekillenmişti:

  • İlkelden Gelişmişe: Spencer’a göre toplumlar, ilkelden gelişmişe doğru evrimsel bir süreç içindeydi. Bunu hem biyolojik hem de kültürel bağlamda ele aldı.
  • Eurocentrism: Batı toplumlarının diğerlerinden daha gelişmiş olduğunu ve bunun doğal bir evrimsel süreç olduğunu düşündü. Bu görüş, o dönemin yaygın olan Avrupa-merkezci bakış açısına uygundu.
  1. Dönemin Ekonomik ve Politik Bağlamı

Spencer’ın fikirleri, dönemin ekonomik ve politik atmosferinde şekillendi. Kapitalizmin hızla geliştiği, bireysel özgürlüğün ön planda olduğu bir çağda, onun bireycilik ve laissez-faire ilkeleri, geniş bir yankı buldu. Ancak bu fikirler, özellikle sosyal adalet ve eşitlik savunucuları tarafından sıkça eleştirildi.

Tarihsel Süreçte Sosyal Darwinizmin Sonuçları

Avrupalı devletler, bu yaklaşımı 19. yüzyılda sömürgecilik politikalarını haklı çıkarmak için kullandılar. Batı medeniyetlerinin, “uygarlaştırma misyonu” adı altında, daha zayıf ya da geri kalmış toplumları yönetme hakkına sahip olduklarına inandılar. Sosyal Darwinizm, bu tür emperyalist ve kapitalist anlayışları pekiştiren bir ideoloji haline geldi. Üst sınıfların “doğal üstünlüğü” ve alt sınıfların “zayıflığı” düşüncesi, bu dönemin toplumsal yapısını etkiledi.

Bu düşünceler, özellikle ırkçı politikaların ve öjeni hareketlerinin temellerini oluşturdu. Beyaz üstünlüğü anlayışı, Sosyal Darwinizm’in etkisiyle güç kazandı ve bazı toplumlar, kendilerini diğer ırklara göre “üstün” olarak görmeye başladılar.

Adolf Hitler’in ideolojisi de bu düşüncelerden etkilenmiştir. Sosyal Darwinist fikirler, “üstün ırk” anlayışını ve “zayıfların elenmesi” fikrini güçlendirmiş, bu da Holokost ve diğer soykırımların temellerini atmıştır. Hitler, bu tür ırkçı politikaların bilimsel bir dayanağı olduğu iddialarını kullanarak, büyük bir felakete yol açtı.

Sosyal Darwinizm’in, fakirlik ve toplumsal eşitsizliği “doğal” bir olgu olarak kabul etmesi, toplumu daha da ayrıştırmış ve dışlanmaya yol açmıştır. Engelli bireyler, hastalar ve azınlıklar, bu düşünceye dayalı olarak toplumdan dışlanmış ve marjinalleşmiştir.

Sonuç olarak, Sosyal Darwinizm, toplumsal eşitsizlikleri normalleştirerek büyük bir ayrımcılığa ve adaletsizliğe yol açmıştır. Bu fikirlerin tarihsel süreçteki etkileri, toplumsal yapıları ve insanlık tarihini derinden etkilemiştir.

Sosyal Darwinizm, zamanla birçok eleştiriye maruz kalmış bir düşünce akımıdır. İlk olarak, bilimsel açıdan temelsiz bulunmuştur. Sosyal Darwinizm, Charles Darwin’in orijinal evrim teorisiyle yanlış bir şekilde ilişkilendirilmiştir. Darwin, doğal seleksiyonun biyolojik evrimle ilgili olduğunu belirtmişken, bu anlayışın toplumsal hayata uygulanması tamamen yanlıştır.

Ayrıca, sosyal Darwinizm etik dışı bir yaklaşım olarak görülür. Toplumsal eşitsizlikleri ve ayrımcılığı meşrulaştırırken, insan hakları ihlalleri ve soykırım gibi trajik sonuçlara zemin hazırlamıştır. Zayıf olanları dışlamak, güçlülerin hayatta kalmasını savunmak, insanlık değerleriyle bağdaşmaz. Aynı zamanda toplumsal dayanışma ve işbirliğinin toplumların gelişimindeki önemini göz ardı etmiştir. Toplumların daha güçlü ve sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için insanlar arasında yardımlaşma ve birlikte çalışma gereklidir. Bu yönüyle de Sosyal Darwinizm, insanlık için daha pozitif bir yaklaşımı göz ardı eder.

Marksist eleştiriler de bu akıma önemli bir karşıtlık oluşturur. Marksistler, toplumsal eşitsizliğin doğal bir sonuç değil, ekonomik ve üretim ilişkilerinin bir ürünü olduğunu savunurlar. Yani, toplumdaki eşitsizliklerin doğada var olan bir şey olmadığı, toplumların ekonomik yapılarına ve sınıf ilişkilerine dayandığına dikkat çekerler.

Sosyal Darwinizm’i savunan Herbert Spencer, evrimsel sürecin toplumlarda ahlaki bir ilerleme sağlayacağını ve zamanla toplumların daha etik hale geleceğini düşünüyordu. Ancak tarihsel gelişmeler, Spencer’ın bu görüşünün yanlış olduğunu ortaya koymuştur.

Bugün, sosyal Darwinizm bilimsel olarak reddedilmiş ve etik açıdan kınanmış bir düşünce olarak kabul edilmektedir. Ancak, toplumsal eşitsizlikleri ve ayrımcılığı savunan benzer fikirler, modern söylemlerde zaman zaman yer bulabilmektedir. Bu yüzden, geçmişteki hatalardan ders alarak, eşitlik ve adaletin sağlanması için daha sağduyulu bir yaklaşım benimsemek önemlidir.

Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı