Marifet Divanı AkademiMarifet Metinleri

MARİFET DİVANI OKUMALARI “ANOMİ” KAVRAMI

KONU SUNUMU: Afranur ATEŞ-AYBÜ İslami İlimler Fakültesi

EMİLE DURKHEİM (1858-1917)

-Durkheim 1858 yılında Alsace-Laorraine’de dünyaya geldi.

-Babası Musevi bir dini liderdi. Durkheim’ın da onun yolundan gideceği düşünülüyordu lakin o ergenlik çağlarında Katolikliğe geçti ve sonra bilinemezci oldu.

-Almanya’da kaldığı dönemlerde sosyal bilimler ve fizyolojideki gelişmelerden etkilenmiştir.

-Dönemin seçkin okullarından parlak bir öğrenci olduğunu kanıtlayarak mezun olmuştur.

-Durkheim 1917’de 55 yaşında iken kalp krizinden ölmüştür.

-Durkheim sosyolojinin kurucu babalarındandır ve sosyolojideki ilk kürsü sahibi kişidir.

-O, sosyolojiyi özellikle akademik bir disiplin haline getirmeye çalışmıştır.

-Ayrıca sosyolojinin temel perspektiflerinden biri olan yapısal-işlevselciliğin kurulmasına katkı sağlamıştır.

Durkheim’ın Temel Çalışmaları Şunlardır:

1)Toplumda İşbölümü

2)Sosyolojik Yöntemin Kuralları

3)İntihar: Sosyolojik Bir Araştırma

4)Dinsel hayatın İlkesel Biçimleri

ANOMİ KAVRAMI

Kavramı açıklamaya başlamadan, öncelikle Durkheim’ın topluma bakışını inceleyelim;

Durkheim, toplumu birbirinden bağımsız parçaların oluşturduğu bir yapı olarak değil, bir bütün olarak görür. Bu fikrini ise işlevselcilik teorisi etrafında geliştirir. İşlevselcilik, toplumu birbiri ile bağlantılı parçalardan oluşan bir sistem olarak ele alır.

Bu toplumun parçalarını bir arada tutan şey ise temel bir değerler sistemi, yani normlar adı verilen toplumsal klavuzdur. Peki bu normlar ne işe yarar;

-Topluma genel bir ahlaki çerçeve kazandırır.

-Toplumun bireylerini kontrol altına alarak onları yönlendirir.

Durkheim’a göre insanın sınırsız istekleri ve doyumsuzlukları vardır. Ve toplumsal düzenin devamı için bu isteklerini kontrol altına almak zorundadır. Aksi takdirde birey toplumdan soyutlanır.

Aynı zamanda  yine Durkheim’a göre bireyin istekleri ile toplumun düzeni arasında her zaman bir gerilim ve çatışma var olacaktır.

 

Durkheim’a göre toplumsal klavuz dediğimiz bu normların yokluğu ANOMİ olarak adlandırılır. Peki bu durum ne zaman ortaya çıkar?

-Toplumsal değişim veya dönüşüm dönemlerinde ortaya çıkar.

İlişkilerin kişisel olduğu küçük geleneksel toplumlarda, toplumun değer ve normları üzerinde bireyin haklarını ve ayrıcalıklarını belirlemek oldukça kolaydır. Çünkü herkes yerini bilir ve büyük heveslere kapılmaz. Fakat ilişkilerin kişisel olmaktan çıktığı, küçük toplumların büyük sanayi toplumlarına geçişi sırasında bireyler üzerindeki sosyal kontrol azalır.

Durkheim’ın yaşadığı dönemde, toplumun ahlaki yapısını bozan, geleneksel toplumları yıkan siyasi devrimler ve sanayileşme ortaya çıkmıştır. Ve bunun sonucu olarak da Durkheim sanayileşmenin toplumsal normların sağladığı disiplini ortadan kaldıracağından korkmuştur.

Zaten insanlar köylerdeki geleneksel köklerini, ailelerini ve akrabalarını bırakıp yeni sanayi kentlerine giderek, kendilerini soyutlanmış hissederek, yalnızlık duygusu içinde bulmuşlardır. O zamanda bu çoğu Avrupa kentinde gözlemlenmiştir.

Anominin kelime anlamı normsuzluktur, düzensizlik durumudur.

Anomi sosyal kontroller zayıfladığında, ahlaki ve siyasi kısıtlamalar ortadan kalktığında kendini gösterir. Ve özellikle sanayileşme ve kentleşme gibi hızlı toplumsal değişme dönemlerinde ortaya çıkar. Ve sınırlandırılmamış bireyciliğin gemlenememesi nedeniyle sosyal kontroller azalır ve toplumsal düzen işleyemez hale gelir. Bireyler kendini kapitalizmin ortasında bulur, tutkular ve arzular giderek artar, insanlar artık daha azıyla yetinmez çoğunu ister.

Fakat Durkheim bütün bu olanlar karşısında kötümser değildir. O, bireysel haklar ve özgürlükler için ayaklanmaların ve bu yöndeki taleplerin etkisiyle yeni bir toplumsal düzen potansiyelinin oluştuğunu düşünüyordu.

Durkheim Anominin çözümünü ve tedavisini şu özellikleri  taşıyan meslek birliklerinin gelişiminde görür;

-Bireyleri toplumsal gruplar ve kolektif değerler içinde birleştirebilen.

-İnsanların mantıken neler bekleyebilecekleri konusunda bir konsensüs oluşturabilen.

Bu tür birlikler devletle işbirliği yapmaya yatkın olmalıdır. Ve böylece toplumda yeni bir yurttaşlık düzeni ve yeni sınai ahlaki düzen kurmaya çalışılacaktır.

Durkheim, Anomiyi geleneksel bağların ve değerlerin zayıflamasıyla, bireyciliğin toplumsal sorumluluğun üstüne çıkmasıyla yarattığı bir toplumsal hastalık olarak kabul eder.

Yani normal sağlıklı bir toplum uyum içinde bir toplumdur, sağlıksız ve hastalıklı bir toplum ise doğrular ve yanlışlar konusunda ahlaki bir konsensüsten yoksundur. Ve bu yüzden anarşiye düşmesi ve yıkılması ihtimali yüksektir.

Sonuç olarak Anomi kavramı, gelişmiş sanayi toplumlarındaki hızlı toplumsal değişmelerle ilgili temel sosyal bir probleme ışık tutmuş, genelde toplumun ve özelde bireyin mutluluğu için ahlaki rehberliğin önemini vurgulamıştır.

Ahlak çöktüğünde insanlar toplumsal dayanışma duygusunu, değerlerini, ait olma duygusunu kaybeder ve bunun sonucunda toplum çöker, kaos hakim olur ve herkes kendini yardımsız, kaybolmuş ve yalnız hisseder.

Anomi Kavramı Üzerine Değerlendirmeler

-Din sosyolojisinin ilk çalışmaları: İlk din sosyolojisi çalışmaları en ilkel, en gelişmemiş insanlar “Din” deyince ne anlıyor? Biz bunu çözersek dinin zihinsel sürecini insan kültür ve medeniyetine etkilerini de anlayabiliriz.

-Durkheim’in işlevselliği

Toplumsal yapıyı bir bütün olarak görüyor ve her bir kurumun(aile, okul), yapının her birinin bir işlevinin var olduğunu söylemektedir. Meseleye toptancı bakmak ile beraber toptanı oluşturan her bir yapının kendine has özelliklerinin olduğunu ve işlevlerinin olduğunu söylemektedir. Durkheim, dinin varlığına ve önemine de işlevsel yaklaşmaktadır. Onun din anlayışında ilahi ve kutsallıktan ziyade faydası ve toplumda oluşturduğu birlik ve düzen ruhuna atıf vardır.

Anomi

-Normların yokluğu veya işlevini kaybetmesi Anomidir.

-Normlar bireyleri sınırlandırıcı yönleriyle toplum hayatında düzen kurmada etkilidir. Modern kentte kurumların hepsi aradan kalkarak bireyi devlet ile baş başa bırakmaktadır ve bireyin bilişsel tatminini sağlayacak bir şeyi kalmamaktadır. Sınırlandırılmayan birey ise anlamsızlık ve değersizlik girdabına düşmektedir.

-Normsuzluk durumunda belirsizlik yoktur onun yerine başka bir sistem gelecektir. Yani boşluk mutlaka başka şekillerde doldurulacak, bu da çoğunlukla sekülerleşme veya anlamsızlık, otoritesizlik ve düzensizlik olacaktır. Durkheim bir anlamda burada toplumsal mühendislik yapma isteğindedir.

-Durkheim ümitsiz değildir, değişim açısından organik dayanışmalı toplumda roller değişse de işlevse olarak normların önemine dikkat çeker ve görev olarak meslek gruplarını önceler.

Kollektif Bilinç

-İnsanların benzer olaylara bakışındaki ortak bakışı ifade eder. Kollektif şuur topluma bakışta yapılması gerekenleri söyler. Durkheim, gelecekteki rasyonelleşmeyi atlamadan yaklaşır ve insanlar daha akılcı davranacak ve bu onları işlevsel yarara yönlendirecektir. Toplumun menfaati için işlevsel yarar yoluna gidilmelidir.

-Anomi’yi toplumsal hastalık olarak görmektedir. İnsanların aşırı bireyselleştiği bir toplum hastalıklı, anarşist bir toplumdur. Batı toplumu bu çerçevede aşırı nihilist bir toplum görünümündedir.

Sonuç Yerine Genel Değerlendirme

Durkheim burada Kant’ın ödev ahlakına işaret etmekte ve ahlakın topluma faydasını işlevsel olarak görmektedir. Toplumun sosyal ahlakının işlevlerinin farkındadır.

-Biz de bir sosyal ahlak sorunu görünmektedir. İslam medeniyetinde sosyal ahlakın geliştirmesi zorunluluk olarak durmaktadır. Bireysel anlamda kendi başımıza bir ahlaktan bahsedebiliriz. Ama toplumsal alanda Tanrı kontrolünün dışına çıktığımızda, Tanrı bizi görmüyorsa o zaman kişinin davranış ahlakı değişmektedir. Bizim toplumumuzda kişi toplum önünde “ahlaklı” Tanrının göreceği yerde “meşrulaştırdığı ahlakı” yani ahlaksızlığı yapabilmektedir.

Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Dindar bir ferdin; sosyoloji dersine beynimi yıkatmamak için çalışmıyorum düşüncesiyle “Gavur(Kafir) işi derste kopya çekilebilir ” kanısına varması kendi başına kaldığında bunu ahlakî olarak görmesi aslında temelde ahlak dışı bir davranıştır ama bunu kendince meşrulaştırmıştır. Kopya çekerken yakalanmadığı sürece hiçbir ahlakî sorumluluk hissetmiyor. Halbuki İslam’ın söylediği sosyal ahlakın ve adaletin tesis edilmesidir. İslam evrensel bir dinse dünyanın başka yerinde veya kendi başımıza kaldığımızda ahlakî olan bir şey her yerde ahlaki olmak durumundadır. En azından dindar kişiliğin “Evet bu ahlakî değil ve ben bunu yapıyorum ”demesinde herhangi bir sıkıntı yoktur.

Seküler dünyada doğru, başarılı bir şekilde dini temsil etmek istiyorsak, dinin işlevselliğini istiyorsak en azından kendi vicdanımızı bu anlamda ahlakımızın bekçisi, davranışlarımızın bekçisi yapmak zorundayız.

Sosyal ahlak kuramımızın olmamasının sebebi nedir?

Her şeyi dini olarak görmemizdir. Din varsa melek varsa Tanrı varsa veya onun var olduğuna dair üzerimizde baskı varsa veya zor şartlar altında kalmışsak o zaman bunu rahatça görmezden gelebiliyoruz.

Örneğin ; Türkiye’de evli olan adamın Amerika’da vatandaşlık elde etmek için tekrar evlenmek istemesi ne derece ahlakî bir iştir. Bir Müslüman için evrensel olarak ahlakî olmayan bir şey Türkiye’de ahlaki değilse başka herhangi bir ülkede de ahlaki değildir.

Başka bir örnek verecek olursak; Faizin haramlığı konusunda bugün fetva vermek zor bir iştir sebebi ise faizin çeşitliliğinin artmış olmasıdır. Faiz dünyanın her yanında haramdır.

Bugün belli topluluklar ABD için; faizin haram olmadığına, yalanın günah olmadığına dair fetva vermektedir. Türkiye içinde bu ilke içinde “Darul Harb’tır” diyen bir grup vardır. Bir ülke Dar’ul harb ise zina edebilirsiniz, faiz alabilirsiniz her türlü iş yapabilirsiniz böyle bir bakış açısı mantıksızdır.

-Normları sadece dinî kaynaklı kabul etmek, öyle anlamak ve anlatmak yanlıştır, şuanda normlar etkisini dini açıdan kaybetmiştir diyebiliriz.

Ahlaki normları oluşturmak için ;

1)Mesleki kuruluşların görev ahlakı göstermesi gerekmektedir.

2)Kolektif şuurun güçlendirilmesi gerekmektedir.

Aksi taktirde toplumun veya gençliğin üzerinde otorite istemeyen bir yapı ortaya çıkacaktır. Dini açıdan topluma yapılan dinî dayatma, hikayeler, halk bilgilerinden kaçarak deizme sığınan gençlik ortaya çıkacak ve norm kavramını görmek istemeyen bir gençlik oluşacaktır.

Türkiye’de ödev ahlakını oluşturmak nasıl olacaktır?

Herkes kendi alanında işini iyi yapmalı ve ilahiyat topluluğu olarak bizde işimizi Kur’an-Sünnet çerçevesi içerisinde kendisine düşen görevi iyi yapmalıyız.

– Şuan da hiçbir alanda otorite figürü görmek istemeyen gençlik topluluğu var fakat bununla beraber sunumu iyi yapılan Atatürk gibi figürler gençler için bağlayıcı bir unsur olabiliyor.

Kolektif bilinci oluşturan milli kültür unsurlarının, dini sembollerin ve dilimizdeki kavramların, tekrar güncellenmesi bizim anomiye karşı duracağımız en büyük silahımız olacaktır.

İbni Haldun, Arnold J. Toynbee; “Büyük medeniyetlerin en büyük şansı kendilerine meydan okuyan başka bir medeniyet ne konuda meydan okumuşsa o meydan okumalara doğru cevap ürettiği taktirde büyük medeniyet olur, üretmezsen sömürülmeye devam edeceksin.” diyerek bu konuda genel bir çerçeve çizmişlerdir. Batı bize bazı alanlarda meydan okumaktadır bizim de buna cevap vermemiz gerekmektedir bu cevabı üretirken biz onlara yakın veya onardan daha iyi cevap üretirsek zaten biz gelecek yüzyıl sonra hedeflerimize ulaşabiliriz ama onlar bizi mağlup ettiği her alanda biz daha basit, daha yıkıcı cevaplar üretirsek batının üstünlüğü devam eder. Buna misal olarak her ne kadar dış etkiler söz konusu ise de mağlup medeniyetin kimi hınçlı gençleri DEAŞ yoluyla Batı’ya cevap verme derdinde görünmektedirler.

Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı