Richard N.Haass ‘ın 2014 yılında yayınladığı The Era of Disorder (Düzensizlik Çağı) adlı makalesi üzerine Marifet Divanı Beyin Fırtınası konuşmaları-I
1-Tarihi çağlar bitmeden evvel bu çağları tanımlamak oldukça zordur. Örnek verecek olursak 15-16. yy. da gelişen yeniliklerden sonra bu çağa Rönesans adı verilmiştir. Bunun sebebi ise basittir. Günümüzde başımıza gelen birçok olayı tek başına değerlendirmek güçtür, bunun yanında yine başımıza gelen bu olayların umut verici veya ümitsizlikle sonuçlanacağını kestirmek de güçtür. Kendi çağımızdan örnek verecek olursak: Suriye mevzusu Türkiye açısından umut verici bir olay olabileceği gibi ümitsiz bir durum da doğurabilir. Bu sebeple tarihi olayları aceleye getirip yorumlamak bizi sonuçsuz bırakır ya da yanlış yorumlara götürür. Bu yüzden tarihi olaylara kesin yorum yapmadan geniş bir perspektiften bakmamız gerekiyor. Haass’a göre dünya tarihi için bir çağ bitiyor ve yeni bir çağ başlıyor.
2-Kırk yıllık soğuk savaşın sonunu getiren Berlin duvarının yıkılması üzerinden 25 yıl geçti. Bunu takip eden süreçte Haass’a göre; Amerika’nın üstünlük çağı ile beraber refah arttı, politik sistem düzenlendi ve nispeten açık toplumlar ortaya çıktı, dünya genelinde barış ve önemli iş birlikleri kuruldu. Haass, burada ABD’nin üstünlük çağının barış ve düzen getirmiş olduğuna vurgu yapmaktadır. ABD’nin birçok ülke üstünde siyasal olarak hala örneğin Almanya üzerinde üstünlüğü vardır. Bunun açık örneğini Almanya’daki ucu bucağı gelmeyen ABD askeri üslerinden anlayabiliriz.
3-Haass yakın gelecekte ABD’nin dünya ya kazandırdığı barış ve düzen ortamının azalıp yeni bir döneme geçileceğini söylemektedir.
Burada Haass ABD çağının bitmesinin bir felaket olacağını söylüyor ancak biz buna katılmıyoruz çünkü 1905’lerden bu yana ABD aktif bir şekilde hiçbir savaşa katılmamış sonradan dahil olmuştur, dahil olurken de her zaman için galiplerin veya İngiltere’nin desteğini alıp sömürü alanlarını genişletmişlerdir. Ayrıca ABD birçok ülkenin siyasal düzenini kimi zaman açıktan müdahale kimi zaman da darbeleri destekleyerek gizli bir şekilde bozmuştur. Bunlara açıkça müdahale örnekleri olarak Küba, Vietnam ve Kore verilebilir. ABD emperyalizminin güç kaybının doğuracağı kimi hususlara işaret eden Haass’ın iddia ettiği refah, barış ve düzen ortamını ABD hiçbir zaman dünyaya sağlayamamıştır. Gelinen noktada ABD’nin tek başına dünyaya hükümran olduğu dönem azalmakta ve gücünü artık bölgesel güç merkezleriyle paylaşmaya gitmeye başlamıştır. Bu azalmadan faydalanan Çin, dünya gücü haline gelip hükümranlığa ortak olma çabası içindedir.
Oluşun boşlukta Çin sessiz ama derinden önce Afrika, Türkistan ve Asya’nın kimi bölgelerinde ABD’nin boşluklarını ve hatalarını kullanarak etki alanını hızla genişletme eğilimindedir. Haass’ın da dikkat çektiği gibi yeni başlayan bu çağda Hindistan ve Çin rol model olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelecekte bunların gerçekten bir model olup olmayacağını göreceğiz. Yahudilerin bu çağdaki etkisine bakacak olursak: Yahudiler zenginliklerine zenginlik katacak bir pazar olarak Çin’i kendilerine yakın görmektedir. Çin’de kendilerine zarar verecek bir tehlike görürlerse sermayelerini geri çekmek suretiyle Çin’i hizaya getirecek görünmektedirler. Zira Çin’in asıl zenginliği yani sermayesi ABD’den oraya giden Yahudilerindir. Aslında Yahudiler de Çinlilerin emeklerini kullanmakta ve win win durumu söz konusudur.
4-Haass bu yeni çağda Orta Doğu’yu Avrupa’nın 30 yıl savaşlarına benzetmektedir. 30 yıl savaşları 1618-1648 yılları arasında Orta Avrupa’da Katolik ve Protestan mezhepleri arasında çıkan tartışmadan dolayı birçok Avrupa devletinin katıldığı savaşlardır. Richard’ın bu benzetmesi bizim için yersiz bir benzetmedir. Çünkü İslam tarihinde mezhebe dayalı hiçbir savaş olmamıştır. Haass’ın buradaki dayanağı İran –Irak-Suriye ve Lübnan’daki gerilimlerdir. Aslında Haass burada bir temenniye yer vermiştir. Ayrıca Orta Doğu’da olan siyasi gerilimleri mezhebi gerilimlermiş gibi yansıtmaya çalışmıştır. Doğrusu bir anlamda Batılı ülkelerin arzuladığı mezhep savaşlarının bir türlü istedikleri ölçüde keskinleşmemesi onları yine de temel planlarından vazgeçirmemektedir. Suriye başta olmak üzere bazı grupları öne sürerek yapılmak istenen mezhep temelli savaşların aslında öyle olmadığı çok kısa sürede tarafların kiminle iş tuttuğuna bakarak anlaşılmaktadır.
5-Haass’a göre Asya’da bir barış ortamı mevcut olsa da bu barış istikrarsızdır. Richard her an toprak ihtilafları ve ırkçılığın yükselmesi ile bu barış ortamının son bulacağını söylemektedir. Özellikle Asya’nın Müslüman ülkelerinde artan selefi temelli hareketler ve geri kalanındaki milliyetçilik akımları gelecekte sorun hattı olarak değerlendirilmektedir. Richard’ın bahsettiği problemler fitillenirse şayet Asya’daki barış ortamı gerçekten tahribata uğrar. Öte yandan biz de Asya’da oluşabilecek istikrarsızlığın bir nedeninin de iç ve dış İslami fobi olacağını düşünüyoruz. İçten kastımız İslam toplumu içinde fobi haline gelen şeylerdir. Bunlara tarikat ve cemaatlere yüklenen misyonun artık günümüzde farklı manaya gelmesi örnek verilebilir. Dış İslamofobi ise Müslüman olmayanların bizlere vurmuş olduğu “terörist” veya “öteki” damgasıdır. Sadece Asya Müslümanlarında değil genel olarak dünyada sekülerleşmenin ve dindarlaşmanın aynı anda arttığı iddiaları bir taraftan da iç islamofobiyi tetikler şekilde görünmektedir. Son zamanlarda kimi dindar insanların kurumsal din ile aralarına daha fazla mesafe koyma eğilimleri buna işaret etmektedir.
6-Haass’a göre dünya üzerinde bu gelişmelerin yaşanmasının nedeni gücün tek elden dağılıp birçok bölgesel aktörlerin eline geçme durumudur. Yani ABD’nın dünyanın jandarması olarak istikrarının azalıp bu güce başka devletlerin ve devlet dışı aktörlerin (STK vb. ) katılmasıdır. Haass’a gücün başka devletlere ve devlet dışı organizasyonlara yayılmasını Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak gördüğünü ifade edilmelidir.
7-Bir yönüyle Haass‘ın burada bize aktarmaya çalıştığı mesaj aslında şudur; ABD’nin tek hükümranlığına boyun eğmelisiniz şayet bunu yapmazsanız dünyada barış ve istikrarı koruyamayacağınız gibi terörizm, silah, mikropları da kontrol altına alamazsınız. Yani ABD’nin emperyal çıkarları zedelendikçe veya bölgesel aktörler kendi iradelerince politikalar geliştirdikçe dünya daha güvensiz ve bölgesel çatışmalar daha fazla olacaktır.
Ama aslında çoğu defa ABD dünyadaki barış ve istikrar için tehlike oluşturmaktadır. Suriye’de YPG terör örgütüne verdiği destek, DAEŞ militanlarını güvenli bölgeye taşıması ve kimi yerlerde darbeci ve diktatörleri açıkça desteklemesi bunun örnekleridir. Çünkü ABD dünyada bir ‘uzlaşı iradesi ‘ ortaya konulmasına da engeldir. Mesela ABD İsrail’in başkenti Doğu-Kudüs’e taşımasında BM’de alınan uzlaşı kararına karşı çıkmış ve kargaşayı destekleyerek İsrail’in başkenti Doğu-Kudüs’e taşınmasına destek vermiştir. Biz de diyoruz ki her ne kadar yeni bir çağ başlasa da ABD bu çağın iplerini elinde bulundurmak isteyecektir.
8-Haass makalesinde dünya üzerinde barışın bozulmasından ABD’yi sorumlu tutmasa da düzenin bozulmasından ABD’yi sorumlu tutmaktadır. Bunu da Suriye üzerinden güttüğü politikadan açıklamaktadır.
Haass’a göre Vladimir Putin yönetimindeki Rusya kaybettiği imparatorluk parçalarını yeniden kazanmak için güç kullanarak dünyaya gözdağı vermektedir. Gerçekten Rusya SSCB’nin dağılmasından, Bolşevik ihtilalinden sonra derin çalkantılı süreçler geçirse de her zaman gücünü toplamayı başarmıştır. Ancak bu güç toplaması onun Asya ve Balkanlardaki etkisinin azalmasının önüne geçememiştir. Putin’e göre dünyayı kontrol etmenin yolu ekonomiyi yönetmektir. Putin artık bir yeri işgal edip bir ülkeyle savaşmaktan ziyade ekonomik olarak orayı kendine bağlamayı arzu etmektedir. Mesela Putin Özbekistan’daki etkisini, gücünü ortaya koymak için INCSOS’un yapmış olduğu sempozyumdan önce çoğunluğu akademisyen olan bin kişilik bir ekiple Taşkent’i ziyaret etmiş ve pek çok ekonomik ve akademik antlaşmalar imzalanmıştır.
9-Haass burada dünya için çok kötü bir tablo çizse de bunun yeni bir Karanlık Çağ‘ın başlangıcı olmayacağını söylüyor. Karanlık bir çağ olmayacaktır çünkü uluslararası bağlılıklar buna müsaade etmeyecektir. Bu uluslararası bağlılığı şöyle açıklayabiliriz; mesela Kırım meselesinden dolayı Rusya ile aramız iyi olmasa bile kimi zaman Suriye’de birlikte hareket ediyoruz. Burada devletlerin çıkarları ön plandadır, devletler çıkarları doğrultusunda bir yandan didişirken diğer yandan gerek ticari gerek siyasi anlaşmalar içine girmektedirler. İşte politika tam anlamıyla budur, kendi çıkarı için başkasıyla düşman olmayıp çıkarlarını gözetmektir. Türkiye’nin bu mikro merkezli dış politika hamlelerinin sonuçlarının alındığı görülmektedir. Benzer bir durumun Mısır’la da oluşması muhtemeldir.
10-Mikro merkezli dış siyaseti bir taviz gibi değerlendirmek mümkün mü?
Önceleri bu durum bazı devletler için böyleydi. Yani bir devlet taviz veren tarafsa bu böyle devam ederdi ancak günümüzde öyle olmamakla beraber buna denge politikası demek de mümkündür. Ancak şunu da eklemek gerekir, dünya üzerinde ekonomik bağlılık artarak devam edecek. Bu bağlılık ya toplumların hepsinin refah seviyesini yükseltecektir ya da zayıf ülkelerin gittikçe zayıflamasına sebep olacaktır.
11-Richard’a göre dünyadaki bu düzensizlik çağının hafifletilmesi için ;
- Rusya’nın ve Ukrayna’nın anlaşmasını sağlamak için petrol fiyatlarının düşürülmesi gerek .
- Asya ülkelerinde barış desteklenmeli ve bölgede barışı arttıracak faaliyetler düzenlenmelidir.
- İran nükleer silahtan vazgeçmelidir. Zaten İran nükleer silah yapmazsa komşu ülkeleri de bu girişimden uzak durur ve bölgede sakinlik hakim olur .
Haass’a göre bunlarla sadece başarıyı elde etmek mümkün değildir. Bunun yanında uluslararası siyasette uzlaşı olmalıdır ve dünya üzerinde ABD’nin nüfuzu (gücü) azalmamalıdır.
Haass, bu önerilerini yazdığında yıl 2014’tü . Rusya için düşünülen plan uygulandı ancak başarılı olunamadı. Petrol üzerinden uygulanan yaptırımlar sonucunda Putin Kafkaslara ve Kırım’a yüklendi ve bu süreç sadece 6 ay devam ettirilebildi. Rusya Ukrayna’dan vazgeçmemekte hatta Kırım’a vali atayıp orada seçimler yapmaya devam etmektedir.
Biz de soğuk savaş sonrası dünya düzeninde bir değişiklik olduğunun farkındayız. Sadece Rusya’nın değil artık Brezilya, Türkiye, Hindistan ve Çin’in de dünya çapında bir iddiası ve etkisi vardır . Mesela küçük bir ülke olarak görülen Katar’ın bile dünya çapında bir iddiası vardır. Küçük bir ülke de olsa Katar el- Cezireyi iyi kullanıp dünyadaki birçok ülkeye örnek diplomasi ve kültür ihracı yapması ilginç bir küresel örnektir.
12-Kısaca biz diyoruz ki dünyada ABD’nin güç kaybı sebebiyle Haass’ın belirttiği bir fitne ve düzensizlik çağı hakim değildir. Aksine ABD güç kaybettikçe uzlaşı ve işbirliğin arttığı, artacağı, tek başına bir ekonomik gücün var olmayacağı ve uzlaşı olmadan birlikte yaşamanın mümkün olmayacağı bir modele gitme zorunluluğu vardır. Son tahlilde Haass kendi muhayyilesini kurgulasa da ABD’nin dünya üzerindeki etkisinin azalması Haass’ın dediğinin tam tersi olarak dünyaya barış ve düzeni de getirebilir.