Marifet Divanı AkademiMarifet Metinleri

İnsanlar Niçin, Ne Zaman ve Ne Tür Uyma Davranışları Gösterir?

Sosyal Etki, Uyma ve İtaata Dair

İnsanlar Niçin, Ne Zaman ve Ne Tür Uyma Davranışları Gösterir?

Sosyal Etki, Uyma ve İtaata Dair

İnsanın en belirgin özelliği nedir?” diye bir soru soracak olursak, alacağımız cevaplar “insan sosyal bir varlıktır” , “insan toplum içinde yaşar” olacaktır. İnsan kendini bildiğinden beri toplum gerçeğini de bilir içinde yaşadığı toplumdan etkilenir onu etkiler, insanın davranışlarının büyük bir kısmı sosyaldir. Peki sosyal davranış ne demektir? Bunu anlamak için birkaç örnek verelim:

Ayşe Hanım durakta otobüse biner, bir yer bulup oturur, oturur oturmaz da karşısında bir kadının kendisini, kıyafetini dikkatle incelediğini farkeder, hiç fark etmemiş gibi davranarak kendine çeki düzen verir.

İkinci örneğimiz dört yaşındaki Ali uykulu ve sakin bir halde kendi kendine oynarken eve misafirler gelir iki dakika önceki uykulu çocuk o değilmiş gibi, büyük bir enerji ile masaların üzerinde yürümeye, gürültü etmeye herkesin dikkatini çekmek için yaramazlık yapmaya başlar.

Bir diğer örneğimiz de bir lise öğrencisi olan Ahmet bir filmi görmüştür ve  biraz sıkıcı bulmuş, iki arkadaşıyla konuşurken her ikisi de o filmi çok beğendiklerini söyleyip onun da beğenip beğenmediğini sorarlar, Ahmet biraz duraklamadan sonra arkadaşları ile aynı fikirde olduğunu söyler.

Bu günlük olayların hepsinde sosyal davranışı görüyoruz, çünkü bu üç olayda da ortak nokta “sosyal etki”dir. Her birinde bir kişinin tutum ya da davranışı bir başkasının ya da başkalarının varlığıyla etkilenmektedir. Soyut olarak kendi başına değil bireyin başkaları tarafından etkilenmesi sonucu ortaya çıkmakta ve bir sosyal etkileşim süreci söz konusu olmaktadır.

İnsanların hem birbirinden çok farklı hem de birbirlerine çok benzer olduklarını görürüz, bir kişide toplanan çeşitli eğilimler tutum ve davranışlar bütünü o kişiye has bir görünüme sahiptir, başka hiç kimsede aynen görülmez. Aynı evde büyüyen, yaşayan kardeşler bile hiçbir zaman birbirinin aynı değildir. Hele ki çeşitli sosyal tabakalara değişik yörelere ve özellikle farklı etnik din ve ulusal gruplara ait insanlar arasında bu farklılık ve çeşitlilik çok artmaktadır. Örneğin bir kültürde normal kabul edilen yemek yeme tarzı bir diğer kültürde ayıp olarak görülebilir. örnekleri çoğaltmak mümkündür ancak bütün bu farklılıklara rağmen İnsanların birbirlerine benzedikleri de bir gerçektir, toplum içinde yaşayan insanların davranışlarının çoğu benzer davranışlardır.

Yapılan bir araştırma da tek yumurta ikizlerinin doğduktan sonra farklı ortamlarda yetiştirilmesine rağmen normalde aynı davranışları sergilemeleri gerekirken sosyal ortamları değiştirildiği için farklı davranışlar sergilediklerini göstermektedir.

Belirli bir ülkede yaşayan kimseler çoğunlukla aynı dil ve dine sahiptirler, benzer tutum ve inançları vardır, olaylara benzer tepkiler gösterirler.

Piaget gibi psikologlar bir bireyin en kritik öğreneceği şeylerin 3-6 yaş arası olduğunu düşünürken Erik Erikson; sadece 3-6 yaş da öğrenmenin gösterileceğinin aksine daha ileri yaşlarda da gösterilebileceği kanısındadır. Mesela Martin Luther’in psikosoyal öğrenme süreci içerisinde  geçirdiği dönemlerde olduğu gibi.

Dahası daha anne karnındaki çocuk bile birçok olumlu veya olumsuz davranışdan etkilenebilmektedir. Bir kısım psikologlara göre sosyalleşme hamilelik sürecini de kapsıyor diyebiliriz.

Benzer davranışların nedenleri sosyal etki olayıdır, sosyal etki sonucu meydana gelen gruba uyma davranışı kişilerin benzerliğini ve dolayısıyla sosyal davranış düzenliliğini arttırır. Böylelikle sosyal etkileşim genellikle çatışmasız ve ahenkli olur. Uyma davranışı toplumsal yaşam için zorunludur. Bunun için toplum davranış düzenliliği sağlamak adına normlar geliştirir ve bunları erken çocukluk çağlarından başlayarak bütün bireylere ortaklaşa aşılar. Böylece insanların benzer davranışlarının çoğu ortak öğrenme sonucu oluşur. Ancak her zaman ortak öğrenme söz konusu olmaz örneğin sokakta birkaç kişinin havaya baktığını gören Ahmet’in de durup havaya bakması bu tür bir uyma davranışıdır bu uyma davranışında kişi diğerlerinin davranışına güvenip bu davranışın gerçeği yansıttığına inanarak kendine rehber edilir.

Allah’ın kendisini normalde gördüğünü bildiği halde kişi internet kullanırken Tanrı gözetiminden çıkıyor gibi hisseder, çünkü sizi denetleyen toplumsal mekanizma da yok bu sebeple kendiniz olmadan orada varlığınızı gerçekleştiriyorsunuz, bu noktada internetin kişinin sosyal etkiden bağımsız olmasını sağlayan bir yönü vardır denebiliyor ve bu noktada kimlik bunalımı yaşayabiliyorsun. Hackerlık yapıyorsun aslında bir şey çalıyorsun ama elle tutulacak bir nesnenin olmaması kişiyi yaptığının yanlış veya doğru oluşu ile ilgili kimlik bunalımı yaşatabilir.

Sosyologlar; Tanrı yeryüzüne inmeyecek hiçbir zaman ama görünümleri daima yeryüzünde olacak derler. Bunlar dindarlar, din adamları, cemaatlere kadar uzanan bir yelpazedir. Tanrı ile iletişime geçiyor havası oluşturur, caminin uhrevi havası var, Allah orada değil aslında “Beytullah” olarak adlandırılsa da orada Allah yok biliyoruz ama aynı zamanda da tamamen Tanrısal olan bir şeydir, kişi uhrevî bir havaya bürnür camilerde.

 

Sosyal güvenliğin ve sosyal yaşamın temelinde yatan uyma davranışının kişiye ve gruba nasıl hizmet ettiğini, hangi görevleri gördüğünü anlayabilmek için 3 ayrı sosyal psikolojik araştırmayı inceleyeceğiz bu araştırmaların ortak yönü hepsinde de sosyal etki ve uymanın ön planda olmasıdır.

 

Üç Sosyal Etki Araştırması

Arastirma 1: Sherif’in <grup normunun oluşması> deneyi:

Sherif bugün “klasik” olarak kabul edilen bu araştırmasında otokinetik etki diye bilinen bir görsel algı yanılmasından faydalanmıştır. Tamamen karartılmış bir odada hareketsiz duran bir ışık noktasına bir süre gözümüzü kaydırmadan dikkatlice bakarsak, ışık aslında yerinde durduğu halde ışığı hareket ediyormuş gibi görürüz. Bu olgudan faydalanarak Sherif bir dizi araştırma yapmıştır. Araştırmada birbirlerini hiç tanımayan birbirleri ile daha önce herhangi bir grup içerisinde bulunmamış kişiler kullanılmıştır. Bu kişiler ilk olarak teker teker laboratuvara alınmış ve kendilerine bir algı deneyi yapacağı söylenerek tamamen karartılmış odada ufak bir ışık, kısa aralıklara  gösterilmiştir. Işığın her gösterilmesinde hangi yönde ve ne kadar hareket ettiği denekten sorulmuştur, cevap olarak önce birbirini tutmayan sayılar verilmiş fakat zamanla bir sayıda karar kılmış, standardını belirlemiştir.  Örneğin ilk gösterisinde 1 cm.  ikinci gösterisinde 9 cm. üçüncü de 11 cm. diyen denek sonraları 7 cm. civarında bir uzunluk söylemiş ve bundan sonra söylediği uzunluklar hep 6 ve 8 cm. aralığında kalmıştır. Aslında ışık her gösterisinde yerinden oynamamakta hep aynı noktada durduğunu hatırlatalım ama denek her defasında ışığı hareket ediyormuş gibi görmüş ve ne kadar uzunlukta olduğunu tahmin etmeye çalışmıştır. Bulgunun ilginç yönü her deneyin kendisince bir standart geliştirdiğidir.

 

Daha sonra bu kişiler bir kaç kişilik gruplar halinde laboratuvara tekrar alınmış ve ışığın her gösterilişinde uzunluk yargılarını yüksek sesle yapmaları istenmiştir, burada görülen birbirinden farklı standart geliştirmiş kişilerin bir araya geldiklerinde bu standartlarından vazgeçerek grup halinde tek bir standart oluşturduklarıdır. Böylece kişisel standartlar yerini tek bir ortak standarda bırakmış oluyor.

Bir başka araştırmada deneklere önce teker teker deneye almak yerine onları doğrudan grubun içine sokmuş, daha önce kendi başlarına bir standart oluşturulmamış bu denekler grupta çok daha çabuk ve kolay bir şekilde ortak bir norm oluşturmuşlardır. Grupta oluşturulan bu ortak standardın etkisi oldukça güçlüdür denekler deneyden bir yıl sonra yalnız başlarına deneye tekrar alındıklarında bile bu ortak standardı kullanmaya devam etmişlerdir.

 

Savaşlarda insanlar bireysel yargı ile kimseyi vuramaz, dini ona “öldürmeyeceksin” demektedir ama toplu bir şekilde hareket ettiği zaman, Komutanın ‘Vur’ emri ile toplu bir şekilde yaptığı ve uyum gösterdiği için gönül rahatlığı ile başkalarını öldürebiliyor.

 

Bir diğer örnek dini cemaatler, gruplar bireyin dini kriz yaşadığı zamanlar da ortaya çıkabiliyor. İnsan seçim yaparken otoriteye uyma davranışını çok rahat gösterebiliyor. Dini grubun etkisi toplumda ve birey üzerinde oldukça fazladır. İnanmak öyle güçlü bir his ki din felsefesinde bir filozof ‘Saçma olduğu için inanıyorum’ diyor sebepsizce inanmak için bile inanan insanlar çıkabiliyor.

Özetleyecek olursak fiziksel gerçeğin belirsiz olduğu hallerde kişi durumu belirlemek, bir yere tutunmak ister ve bu amaçla bir gerçek yaratır, bu gerçek kişi yalnız ise onun tarafından eğer başkaları ile beraberse etkileşim sonucu grup tarafından yaratılır ve bu standarda beraberce uyulur.

Araştırma 2: Asch’in <uyma> deneyi:

İnsan, doğru bildiğini sandığı şeyin tersini iddia eden bir grupla karşılaşırsa ne yapar? Diyelim ki, bir masa etrafında oturan birkaç kişiden birisiniz. İki çizgi gösteriliyor ve hangisinin daha uzun olduğu soruluyor,  eğer sizden önce cevap veren 4 kişiden hepsi size yanlış gelen cevabı verirse sıra size geldiği zaman ne yaparsınız? Asch laboratuarda işte bu durumu kurgulamıştır. Bu deneyde laboratuvarda belirli sayıda bireyden meydana gelmiş gruplara, sırayla birçok kaç çifti gösterilmiştir. Her çift kartın birinin üstünde çeşitli uzunlukta üç çizgi, birinde ise tek çizgi olup bu tek çizgi diğer karttaki üç çizgiden biri ile aynı uzunluktadır.

Deneklerden tek çizginin uzunluk bakımından diğer karttaki çizgilerden hangisine benzediği sorulmuş. Aslında deneklerden sadece biri gerçek denektir,  ötekiler araştırmacının asistanıdır ve her defasında ne diyecekleri önceden belirlenmiştir. Burada fiziksel gerçeğin belirgin olduğunu unutmayalım… Araştırmada pek çok kart kullanılmış, kart çiftleri her gösterildiğinde araştırmacının denek rolü yapan yardımcıları sırayla yargılarını söylemekte ve esas deneğe söz sırası en son gelmektedir. İlk başlarda her kart gösterildiğinde araştırmacının yardımcıları doğru cevap vererek deneyin güvenini kazanırlar fakat sona doğru hep yanlış cevap vermeye başlarlar. Denek, sıra kendisine gelinceye kadar herkesin (ki onları da kendisi gibi denek sanmaktadır) yanlış cevap vermesinden rahatsız olmaktadır, sıra kendisine gelince, onun da diğerlerinin söylediğini -gerçeğe aykırı olduğu halde- tekrarladığı görülmüştür. Bu araştırmada her üç denekten birinin bu şekilde diğerlerinin kararlarına uyduğu bulunmuştur, gruba uyarak apaçık gördükleri şeyin tersini söylemeleri gerçekten şaşırtıcı ve önemli bir bulgudur.

Bir karşılaştırma yapacak olursak Shref’in araştırması ile Asch’in araştırmasında; Sherif’in araştırmasına fiziksel gerçekliğin belirsizliğine karşılık, Asch’in araştırmasında fiziksel gerçekliğin açık seçik olduğu ortadadır.  Sherif’in araştırmasında birey gerçeği tanımlamak için grup kararına muhtaçtır çünkü grubun kararından başka ona bilgi temin edecek bir kaynak yoktur, Asch’in arastirmasinda ise apaçık fiziksel durum, bireye gereken bilgiyi temin ettiğinden, bu bilgiyi edinmek icin bireyin gruba ihtiyacı yoktur.

Sherif’in araştırmasında birey, grubun fikrine doğru olduğuna inandığı için uyar, Asch’in araştırmasında ise birey grubun fikrine yanlış olmasına rağmen uyar. Demek ki Sherif’in deneyinde uyma davranışının altında fikren de kabul etme olayı yatmaktadır, böylece grup normu kişi tarafından benimsenmek kendine mal edilmektedir. Asch’in deneyinde ise uyma  sadece davranış düzeyinde oluşmakta, daha derine inen bir tutum değişimi ya da benimseme, kendine mal etme söz konusu olmamaktadır.

Araştırma 3: Milgram’ın  <itaat> deneyi:

Sosyal etkinin ve buna uyma davranışını nereye verebileceğini gösteren bir deneyi inceleyelim. İnsanlar sosyal etkiye ne dereceye kadar boyun eğerler? Sosyal itaat etme veya başkaldırma nasıl oluşur? Bu sorulara cevap arayan miligram tanımadığı birisine zarar verme emri alan bir bireyin bu emre uyup uymayacağını ya da ne dereceye kadar uyuyacağını laboratuvar deneyi ortamında incelemiştir.

Bu deneyi gereğince anlayabilmek için kendinizi Milgram’ın derneklerinden biri yerine koyun; bir saatlik bir psikolojik deney için denek arandığını bildiren bir ilan görüp ücreti de iyi olduğu için deneye katılmaya karar veriyorsunuz. Tanınmış bir üniversitenin psikoloji laboratuvarına girdiğinizde sizi beyaz gömlekli soğuk görünüşlü genç bir adam karşılıyor ve kendini araştırmacı olarak takdim ediyor, yanında ise güler yüzlü orta yaşlı şişman bir adam sizin gibi araştırmaya denek olarak katılmak üzere, az önce gelmiş olduğunu belirtiyor. Araştırmacı cezanın öğrenmeye etkisi konusunda bir deneye katılacağınızı, birbirinizin öğretmen birinizin öğrenci olacağını ve öğrenci yanlış yaptığı zaman ceza olarak öğretmenin ona elektrik şoku vereceğini bildiriyor. Kura çekiliyor ve siz kura sonucu öğretmen olacağınızı öğreniyorsunuz, içiniz birazcık rahatlıyor çünkü odadaki büyük sok jeneratörü korku verici bir görünüme sahip. Üstünde 15 volttan 450 volta kadar 15 volt aralıklı şok düğmeleri var. 300 voltluk düğmenin üstünde  <çok kuvvetli şok> ; 450 voltta <Tehlike: Aşırı sok> yazıyor.

Deney öğrenciye sorular sorularak başlıyor öğrenci her hata yaptığında 15 volttan başlayarak 15 30 45… öğrenci her hata yaptıkça voltlar artıyor. Güleryüzlü orta yaşlı öğrenci olarak kabul edilen kişi kalbinden biraz rahatsız olduğunu söyleyerek, araştırmacıya şokun tehlikeli olup olmadığını soruyor araştırmacı kuvvetli şokun can acıtabileceğini fakat tehlikeli olmadığını söylüyor. Bundan sonra öğrenci yandaki bitişik odaya götürülerek bir sandalyeye oturtulur ve elleri elektrotlara bağlanır. şok hakkında bir fikir sahibi olmanız için size de hafif bir şok verilir bu şok canınızı acıtmaz ama biraz sarsar. Deney önceleri iyi gider fakat öğrenci yanlışlar yapmaya siz de ona şok vermeye başlarsınız 75 90 ve 105 voltluk şoklarda içerdeki odadan artan inleme sesleri duyulmaya başlar 120 voltluk şoktan sonra öğrenci araştırmacıya bağırarak şokların acı vermeye başladığını, 150 volttan sonra araştırmaya artik devam etmeyeceğini bildirir.   Araştırmacı ise her defasında “Lütfen devam edin bu bir araştırmadır” diyerek öğretmene uyarıda bulunur.

Deneyin anlatımına biraz ara verelim ve böyle bir durumda ne yapardınız onu soralım devam eder miydik, yoksa bu durumdaki deneklerin acaba yüzde kaçı devam ederdi yani ne kadarı 450 volta kadar öğrenciye şok vermeye devam ederdi? Bu soru bir grup psikoloji öğrencisine sorulmuş onların tahmini alınmış ve öğrenciler %1 deneğin bu durumda en yüksek voltajı verebileceği cevabı verilmiş. Bir grup psikiyatrdan da ayni tahmini yapmaları istenmiş onlar da deneklerin çoğunun 150 volttan öteye geçemeyeceklerini tahmin etmişler ancak 150 volt öğrencinin ilk olarak serbest bırakmayı istediği noktadır.

Bu tahminleri bulgularla karşılaştırmadan önce bu ürkütücü deneyin arkasındaki gerçeği açıklamakta yarar olabilir, aslında öğrenci araştırmacının asistanıdır, kura çekilen kağıtların her ikisinde de öğretmen yazmaktadır yani sizin öğretmen rolü almanız kesinlikle sağlanmıştır. Şok jeneratörü sahici değildir, öğrencinin bağırma ve inlemeleri aslında bir teypten gelmektedir ve öğretmen rolüne giren bütün denekler bu teypten gelen aynı sesleri duymaktadır.

Bu araştırma ABD’de Yale Üniversitesi’nde yapılmış ve çeşitli yaş ve meslekteki 40 kişiden hiçbiri 300 volttan önce durmamıştır bütün deneklerin %65’i sonuna kadar devam ederek 450 voltluk şoku öğrenciye vermiştir. Sonuçlar hem kamuoyunu hem de psikologları şaşırtmış, basında bu sonuçlara geniş çapta yer verilmiştir 40 dernekten 26’sında suçsuz bir insana emre itaat sonucu zarar ve ızdırap vermeleri olayı bu 26 kişinin kişisel özellikleri ile örneğin sadist olmalarıyla ya da saldırganlık içgüdüsüyle açıklanabilir. Ancak bu tür bir açıklama yeterli olmayacaktır hepsinin de sadist olması olanaksızdır. Araştırma bulgularını deneklerin kişilik özellikleri ile açıklamak yerine bir sosyal etki olarak yorumlamak daha geçerli olacaktır.

 

İnsandan sorumluluğun çıkıp otoriteye yönelmesi tarih boyunca süre gelen bir olgudur. Kişi otorite altında yaptığı davranışlardan kendini sorumlu tutmaz çünkü emir altında yaptığını düşünüyor. Hitlerin subayları buna örnek verilebilir normalde sağlıklı düşünebilen insanlar fakat emir geldiği zaman adam öldürdüklerinde kendilerini suçsuz olarak nitelendirebiliyorlar.

Otoriteyi insanlar çoğu zaman dinden almaktadırlar. Zira dinin meşrulaştırma etkisi oldukça kuvvetli. Bu dini grupsa kişilere etkisi daha fazla alıyor. Örneğin; Roma imparatoru ateist bşr tavır takındığında Hristiyanlara türlü eziyetlerde bulunmuş. Gruba uyma refleksi kötü sonuçlara sebep oluyor.

İlkeli insan nedir? Kendi düşünceleri olan gruptan bağımsız düşünebilen insanlardır. Medya her türlü grubu etkisi altına alan yönetebilme yetisine sahip bir aygıt olarak ilkeli insanı öldürüyor. Medyaya itaat hem dini hem milli zararlara sebep olabilmektedir.

Uyuma davranışını etkileyen ortamsal etkenler

Birbirinden oldukça farklı olan bu üç araştırmanın önemli ortak yanı hepsinin sosyal etkinliği ve onun meydana getirdiği uyma davranışını incelemeleridir. Bu üç deneyin daha ayrıntılı bilgilerini gözden geçirerek uyma davranışını etkileyen çeşitli ortamsal etkenleri anlamaya çalışalım

 

  1. Grubun büyüklüğünün etkisi nedir?

Asch en fazla uyma davranışının 3-4 kişilik bir grup tarafından meydana getirildiğini öne sürmüştür. Ancak daha sonra yapılan bir deney bu yorumu desteklenmemiş ve devamlı olarak artan grup sayısına paralel olarak uyma davranışında da devamlı artma bulmuştur.

Milgram da çok kalabalık bir caddede bir alan deneyi geliştirerek aynı sonuca ulaşmıştır, bu deneyde bir, iki, üç beş on ya da onbeş araştırma asistanı caddede durup yüksek bir pencereye doğru bakışlardır. Gelip geçenlerden, durup yukarı bakanların yüzdesi: bir asistan yukarı bakarken %4; beş asistan bakarken %16; on asistan bakarken %22; onbeş asistan bakarken %40 olmuştur. Bu sonuçlardan daha büyük grupların bireye uyma davranışına itici gücünün daha fazla olduğunu söyleyebiliriz, özellikle grubun zorlaması ya da uyumama davranışının cezalandırılabilmesi söz konusu olduğu zaman bu ilişkinin daha da belirgin olacağı düşünülebilir; üç kişinin inandığı bir fikre karşı koymak ile yüz kişinin inandığı bir fikre karşı koymanın arasındaki fark gibidir.

 

 Münafıkların söz birliği yaparak savaştan ayrılmaları ve türlü bahaneler göstermeleri buna örnektir. Söz birliği dağılırsa ‘ortak bilinç’ ortadan kalkar. Bireysel anlamda herkes farklı düşünebilme özelliğine sahip olabilmeli ancak temel değerlere ve problemlere dönük ortak söylemler veya düşünceler de oluşturulmalı.

 

  1. Grubun söz birliğinin etkisi nedir?

Asch’in araştırmasında sonucu en çok etkileyen durumsal faktörün grubun söz birliği etmesi olduğunu gördük. Asch araştırmasında söz birliği etmiş üç kişilik bir çoğunluk etkisinde kalan deneklerin hemen hemen %35’i uyma davranışı göstermiştir. Buna karşılık esas demekten başka bir kişi bile çoğunluğa karşı çıktığı zaman uyuma davranışı hemen 1/4 oranında azalmıştır. Demek ki çoğunluğun fikrine karşı tek bir bireyin direncinden, çok daha fazlasını iki kişilik bir azınlık gösterebilmektedir. bu bulgulardan azınlığın önemi ortaya çıkmaktadır.

Söz birliği halindeki bir grubun kişide uyma davranışı yaratmadaki gücünü görmekteyiz. Buna karşı şunu da görüyoruz çoğunluğun baskısı ya da zorlayıcı yetkeye  karşı direnebilen bir tek kişi bile, diğerlerinin de cesaret bularak direnebilmesine yol açabilmektedir. Bu da fikir ve konuşma özgürlüğünün toplumun sağlığı için ne denli önemli olduğuna işaret etmektedir.

 

  1. Mevkiin ve saygınlığın etkisi nedir?

Sosyal etki kaynağının, uyma davranışını meydana getiren kişi veya grubun, algılanan mevkii ne kadar yüksekse bireylerde meydana getirdiği uyma davranışı da o kadar fazla olmalıdır. Milgram’ın itaat araştırmasında bunun belirgin bir örneğini görüyoruz. Milgram aynı araştırmayı Yale Üniversitesi yerine eski bir binada yapmıştır deneyin bu kısmında deneklere araştırmanın Sanayi için incelemeler yapan özel bir firma tarafından yapıldığı bildirilmiş. Böylece Yale Üniversitesi’nin bilimsel saygınlığı ortadan kaldırılınca: esas deneyde denekler arasında %65 oranında görülen sonuna kadar itaat davranışı %48’e düşmüştür. Demek ki yüksek saygınlığa ve mevkiiye sahip bir kaynaktan gelen sosyal etki ve uyma davranışı daha fazla olmaktadır.

 

  1. Yüz yüze olmanın etkisi nedir?

Yüz yüze olmak sosyal ilişkilerdeki sosyal etkiyi arttırır ve bunun sonucu olarak uyma davranışının ne kadar kuvvetli olduğunu bize gosterir. Milgram araştırmalarında denekler birbirlerini görmektedir, araştırmasnın çeşitli kısımlarında o değişken sistemli olarak değiştirilerek uyma davranışına olan etkisi incelenmiştir. Araştırmacı öğretmen rolündeki denek ile aynı odada olmayıp başka bir odadan telefon aracılığı ile öğretmene emir verdiği zaman öğretmen rolündeki deneklerin uyma davranışı %65’ten %22’ye düşmüştür. Bu çok önemli fark yüz yüze  olmanın sosyal ilişkilerdeki etkileme ve bunun sonucu olan uyma davranışını ne denli etkilediğini gösterir.

 

  1. Kişiliğin kaybolması

Grubun gücü, kişiyi heyecanlandırmakta, kendi benliğinden daha büyük bir şeyin içinde olma hissi vermektedir. Bazı gruplarda insanların normal kısıtlamalardan uzaklaştığı, kendi kişiliklerini yitirdikleri ve grup normlarına daha duyarlı hale geldikleri görülmektedir. buna “kimlik belirsizliği” adını vermişlerdir.

Bazen insanlar büyük trajedilere bile tepkisiz kalabilirler, Cellatlar genelde idam mahkumlarının başına başlık geçirerek onların kişiliklerini yok eder, bazı kabile kültürlerinde savaşçılar savaşa hazırlanırken yüzlerine ve vücutlarına bir boya sürerek kişiliklerini kaybetmektedirler. Tanınmaz olmanın ya da kişilik kaybının insanı daha az kendinin bilincinde yaptığı, daha çok grubun bilincinde olduğunu  söyleyebiliriz .

 

Bireyin kimliğinin kolektif olması, kişinin kimliği belirsizleşir. Kimliklerini kişiler grupla asimile etmektedir. Cellatların idam ettikleri kişilerin yüzlerini örtmesinde olduğu gibi. Cellatlık kolektif algısı ile bireysel kimlik bir örtü altında birleşir.

 

  1. Gruba bağlılığın etkisi nedir?

Sherif, Asch ve Milgram’ın deneylerinde, gruptaki kişiler birbirlerini tanımamaktadırlar. Oysa gerçek yaşamda çoğu zaman birbirini tanıyan insanların oluşturduğu gruplarda sosyal etki ve uyma davranışı görülür, bu gruplarda uyma davranışına etki eden bir başka faktör, bireylerin gruba ne kadar bağlı olduğudur. Grup üyesi kendini gruba ne kadar yakın hissetmektedir? Grubun bir üyesi olmak onun için ne kadar önemlidir? bu sorulara verilecek cevaplar, başka bir deyişte grup ve bireyler arasındaki ilişkinin sıkılık derecesi uyma davranışına etki eder. Gruba bağlılık, bireyin gruba bağlılığını sürdürmeye yarayan tüm olumlu veya olumsuz etkenler ile ilişkilidir Grup üyelerinden hoşlanmak grubun önemli amaçları olduğuna inanmak grup üyelerinin birbirleri ile uyum içinde çalıştığını görmek vs.gruba bağlılığın nedeni ne olursa olsun gruba bağlılık arttıkça gruba uyum gösterme artar.

 

Gruba katılan her birey aynı düzeyde uyum ve etkilenme eğiliminde değildir. Grupla sık sık görüşen bir birey ile ayda bir gruba dahil olan kişi arasında bağlılık farklılıkları olacaktır.

ABD’ye bir milyon insan göç etmek istiyor gitmek isteyenlerin birçoğunun ülkeye/bu topluma olan bağlılık ve aidiyetleri zayıflamış durumda.

 

  1. Azınlığın etkisi nedir?

Grubunun aynı fikirde olması uyma davranışını etkiler ancak gerçek yaşamda gruplarda herkes aynı fikirde olmayabilir ve hatta grubun içindeki bir azınlığın grubun çoğunluğunun fikrini etkilemeyi başardığı da görülür yani sosyal etkide bulunmanın tek yolu çoğunluk olmaktan geçmez. Azınlığın grup üzerinde etkili olabilmesi belli şartlara bağlıdır bu şartlardan ilki azınlık grup üyelerinin, çoğunluk grup üyelerinin düşüncesine karşı çıkarken tutarlı olmaları ve fikirlerini sunarken kendilerine güvenmeleru gereklidir. İkincisi ise azınlık grup üyelerinin tutucu ve katı görülmemelidir, açık görüşlü olmaları gereklidir.

Bu azınlık grup her zaman başarılı olmayabilir ancak en azından insanları daha derin ve eleştirel düşünmeye sevk eder.

 

Etkili bir fikir etrafında toplanmış damla halinde küçük bir fikir bardağı taşıran son damla olabilir.  İlk sözü söyleyen olmak grup içinde hep zordur, ayrılıklar getirebilir. Fakat bilinmeli ki ; ”Kimse imtihan edilmediği günahın masumu değildir.” Gruba uymak bu imtihandan kaçış olabileceği gibi bazen de grubun normlarına uymamak bir kaçıştır.

 

 

Uyma Davranışını Etkileyen Kişisel Etkenler

  • Benliğin Etkileri

İnsanlar benliklerinin farklı taraflarını ön planda tutarlar. Bazı kişiler için benliklerinin ilişkisel yönleri öncelik taşırken, bazıları için benliklerinin bireyci yönleri ön planda olur. İlişkisel benlik bir grup içinde daha çok anlam kazanır. İlişkisel  benliğin daha fazla önem taşıması, kişilerin grubun ne dediğine daha fazla dikkat etmelerini yol açar, sosyal normlar önem kazanır ve dolayısıyla uyma davranışı daha fazla görülür. Benliğin bireyci yönlerinin ön planda olduğu kişiler ise kendi düşüncelerini ve ilkelerini daha fazla önemser ve kendilerini grubun dediğine uymak zorunda hissetmezler.

 

Türkiye’de bireysellik Avrupa’daki kadar çok değildir. Kişinin benliği çocuğun tuvalet eğitimi ile dahi bağlantılı bir şeydir. Kişinin daha asi davranışlar sergilemesi eğitimin doğru verilmemesinden kaynaklanabilir. Bireysellik çoğu zaman uygun ortamın oluşması ve eğitimle kazanılan bir olgudur.

 

 

  • Birey Olma Gereksinimi

Bazı kişiler bireysellik değerini koruma ve kendine has olmayı çok önemserler. Herkesin yaptığını, herkesin giydiğini, söylediğini vs. yapmak hoşlarına gitmez ve kendilerine has kimliklerini sürdürmekte ısrarcı olurlar. Laboratuvarda gerçekleştirilen uyum araştırmalarında yüksek birey olma gereksinimi içinde bulunan derneklerin daha az uyuma davranışı gösterdikleri çoğunluğa daha az uydukları ve yaratıcı aykırılıkta bulundukları gösterilmiştir.

 

  • Kişisel Kontrol Arzusu

Bazen kendi davranışlarımız üzerinde kişisel kontrole sahip olduğumuzu hissetmek için sosyal etkiye karşı çıkar uyum davranışı göstermeyiz. Jack Brehm  bu konuya açıklık kazandırmak amacıyla “psikolojik direnme” kuramını geliştirmiştir. örnek verecek olursak Elif’in Annesi ona belli bir kıyafeti giymesini istemediğini söylediği zaman Elif kendi davranışları üzerinde kontrol sahibi olmak için annesine karşı gelebilir, bu durumda sosyal etkiye uymama davranışı görülür. Bu konuda bir direnme oluştuğunda, annesi tarafından yasaklanan davranış çekici hale gelebilir. Hatta anne o kıyafet yerine bir başka kıyafet önerdiğinde bu Elif’e artık normalde olduğundan daha az cazip gözükecektir.

 

  • Cinsiyet ve Uyum

Sosyal eski ile ilgili yapılan ilk araştırmalar kadınların uyum göstermeye erkeklerden biraz daha fazla eğimli olduğunu göstermişse de son yıllarda yapılan araştırmalar bu konuda çok az bir cinsiyet farkı olduğunu ortaya koymuştur. Uyum davranışında cinsiyet farkinin ortaya ciktigi durumlar daha cok, insanlarin başkalarıyla  aynı fikirde olmadıklarını yüz yüze  etkileşim içinde belirtmeleri durumlarıdır. Başkalarının kensini izlediğini bilen kadınlar, aynı durumda bulunan erkeklere göre daha fazla uyum davranışı göstermişlerdir.

 

Kişilik özelliklerinin davranışı doğrudan meydana getirdiği varsayılır, özellikle ahlaki davranışlarda görülen düşük tutarlılığa ve değişkenliğe dikkat çekilir. Kişisel özellikler davranışı etkileyici rol oynamakla beraber davranışın tek nedeni değildir.

 

 

Uyma Davranışını Etkileyen Kültürel Etkenler

İnsanların farklı kültürlerden geliyor olmaları acaba onların uyma davranışını etkiler mi?

Deneylerin bütün kültürlere genellenebilirliği tartışılmaya açıktır, araştırmalar farklı kültürlerde tekrarlandı ve bulgular irdelendi, sonuçlar esas olarak uyuma davranışının bireyci ve toplulukçu kültürler arasında farklılık gösterdiğine işaret etmiştir. Bireyci kültürlerde kişinin çıkarları grup çıkarlarından daha önemliyken, toplulukçu kültürlerde grup çıkarları bireylerin düşünce ve davranışlarını yönlendirir. Toplulukçu kültürlerin insanları, gruplarının onayını almayı önemserler ve alamazlarsa da utanç duygusu yaşayabilirler. Bireyci kültürden bir kişin, gruptan özerk olma ve birey olma gereksinimine daha fazla sahiptir. Bu farklı kültürel yönelimlerden çıkarılan sonuç, toplulukçu kültürden olan kişilerin bireyci kültürden olan kişilere oranla daha fazla uyma davranışı gösterecekleri yönündedir. Gruba uyum toplulukçu kültürlerde bir zayıflık ve birey olma özelliğini yitirme işarete sayılmaz tam tersine kişiden beklenen budur ve olgunluk belirtisidir. Ancak bu onların bütün gruplara kayıtsız şartsız uyacakları anlamına gelmez.

 

 

İnsanlar Niçin ve Ne Tür Uyma Davranışları Gösterir?

(( İtaat özdeşleşme benimseme ))

 

Şüphesiz uyma davranışı kişiye bir yarar sağlamalıdır, peki bu yarar nedir? Her uyma davranışı aynı yararı mı sağlar?

İtaat bir grup görüşüne olduğu gibi, bir kişiye uyuma şeklinde de görülebilir Milgram’ın <itaat> deneyinde olduğu gibi itaat sonucu uyma davranışının temelinde, uyulanın, uyanın üstündeki gücü ya da kontrolü vardır. Örneğin trafik polisinden ceza almamak için belli bir hızın altında giden Ahmet’in bu uyma davranışı polisin onun üstündeki kontrolüne dayanır, etrafta polis olmadığından emin olsa o hız yasağına uymayacaktır.

Sosyal uyma davranışı özdeşleşme süreci sonunda da ortaya çıkabilir. Burada birey, birisinin ya da bir grubun fikrine ona benzeyebilmek için uyar. Özdeşleşme sonucu uyma davranışının temelinde uyulanın değeri vardır. Uyulanın uyanın gözündeki değeri devam ettikçe uyma davranışı da devam eder; bu değer kaybolursa uyma davranışı da ortadan kalkacaktır. Örneğin Mehmet çok hızlı otomobil sürmez çünkü çok sevdiği babası hızlı gitmesini istemez. Mehmet bu davranışı ile sevdiği, takdir ettiği babasına benzemekte onun gibi olmaktadır. Yavaş gitmenin önemine kendisi inandığından değil sırf babası böyle düşünüyor, böyle istiyor diye yavaş gitmektedir. Eğer Mehmet babasına kızar ya da artık ona hürmet etmezse yavaş gitmekten vazgeçebilir.

Uyma davranışı üçüncü bir mekanizma sonucu da ortaya çıkabilir buna benimseme ya da kendine mal etme diyoruz bu tür uyma davranışında kisi kurala ya da görüşe, onun gerçekten doğru olduğuna inandığı için uyar. Burada uyulanın fikri, uyan için inanılır bir fikirdir; uyma davranışının temelinde bu inanma, doğru olarak kabul etme durumu vardır. Tekrar trafik örneğini ele alırsak, Ali eğer hız yasağının önemine gerçekten inanıyorsa polis kontrolü olmasa da kimse ondan yavaş gitmesini istemese de sırf bu trafik kuralına gerçekten benimsemiş, kendine mal etmiş olduğu için yavaş gidecektir.

 

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi uyma davranışının çeşitli nedenleri olabilir. Demek ki dışarıdan gözlendiği zaman ayrı ayrı davranışlar gibi görünen Ahmet Mehmet ve Ali trafik kurallarına uyma davranışlarını aslında sosyal psikolojik olarak 3 ayrı olayı yansıtmaktadır.  Bu uyma davranışı kişiye üç ayrı yarar sağlamaktadır; <itaat>in sağladığı yarar, insanlar tarafından kabul edilmek, ödüllendirilmek ya da cezalandırılmak şeklinde düşünülebilir. <Özdeşleşme>nin yararı, kişiye, değer verdiği kimselere benzeme, onlar gibi olduğunu düşünme duygusunu sağlamasıdır. <Benimseme> ya da <kendine mal etme>nin kişiye sağladığı yarar ise onun doğruyu anlama ve uygulama gereksinimini tatmin etmesidir. Bu yarar sağlama işlevinin temelinde üç farklı güdülenme vardır: itaatin temelinde yatan güdü ceza cezalandırmak ya da ödüllendirilmek; özdeşleşmenin temelinde, beğenilen bir başkası gibi olmak; benimsemenin temelini oluşturan güdü kişinin doğru bildiği şeyi yapmak istemesidir.

 

 

Sosyal Etki ve Uyma ve Davranışının Kavramlaştırılması ve Çeşitleri

Bir kısım sosyal etkiyi kuralsal bir kısmını da bilgisel sosyal etki olarak tanımlayabiliriz. Kuralsal etki, kurallara bağlı olup kişinin başkaları tarafından kabul edilme ya da beğenilme isteğine dayalı olan; bilgisel etki ise gerçekle ilgili kanıtları kabul etmekten kaynaklanan, bilgi veren etki olarak tanımlanabilir.

Sosyal etkinin türü, bireyin onu algılayışı ile belirlenmektedir. Eğer birey bir sosyal etkiyi bilgi sağlayıcı olarak algılarsa o sosyal etki bilgiseldir. Aynı şekilde, birey tarafından normatif ya da zorlayıcı olarak algılanan sosyal etki kuralsaldır. Kurala uymayan itici olarak kişi ödüllendirmek ya da cezalandırılmamak için  itaat ya da etkinin kaynağı olan kimseye benzeyebilmek özdeşleşmek için etkiye uyma davranışı gösterir.

Milgram deneyinde, denek yaptığı işin doğru bir şey olduğunu düşündüğünden değil, araştırmacının sözünden çıkamadığı için şok vermeye devam etmiş yani kurala uymuştur. Asch’in araştırmasında  denek alay edilmemek yani cezalandırılmamak için  grubun beklentisine uyumuştur. Sherif’in araştırmasında ise denek grubun yargısını doğru bulduğu için bu bilgisel sosyal etkiyi kabul etmiştir. Daha sonra tek başınayken de grubun yargısını kullanmasından bu yargıyı benimsemiş olduğunu anlıyoruz.

İtaat yoluyla uyumada, bireyin gözlenen davranışı gerçek tutumunu yansıtmaz; benimsemede yansıtır. Özdeşleşme de ise ikisinin ortasında bir durum söz konusudur.

Uyma davranışını bu şekilde kavramlaştırdıktan sonra uyma davranışının tersinin ne olduğunu düşünelim “Uymama”. Ancak uymama davranışı da uyma davranışı gibi karmaşık olabilir uyma davranışı bağımsız olmayı gösterebilir de göstermeyebilir de. Örneğin annesi Ayşe’ye bluzunu giymesini söylemişse, Ayşe ise o bluzun gideceği yere uygun düşmeyeceğini düşündüğü için o bluzu giymezse, bu bağımsız bir uymama davranışı olur. Ancak Ayse sırf annesi giy dedi diye inat için o bluzu giymezse bu bağımlı bir ters tepki davranışı olur. Bağımlıdır çünkü sosyal etkiye bağlıdır ancak bu etkiyi negatif bir atıf noktası olarak nitelendirir.

 

Deneylerin Etikliği Üzerine

Araştırmacılar bazen bilginin peşinde koşarken insanları şiddetli tecrübelere maruz bırakabilirler. Asch’in uyma deneyinde insanlar önceden bir bilgiye sahip olmadan kendi gözlerinin açıkça gördüğüyle, bir grubun yanlış kararda hemfikir olması durumunda celişkide bırakıldılar. Milgram’ın deneyinde insanlardan bir masum kişiye elektrik şoku vermeleri istendi. Sözü geçen deneyler ciddi etik sorunlar taşımaktadır psikolojik deneylerde iki önemli kriter vardır: ilk olarak araştırmacı denekleri her türlü zarardan korumakla yükümlüdür, deneyden sonra bilgilendirme aşamasını zorunlu kılmaktadır. İkinci olarak Sosyal Psikologlar için etik konusu tek taraflı bir konu değildir, insanın iyiliği için insanları daha iyi anlamaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla onların toplumun bütününe karşı bir sorumlulukları vardır ve becerilerinin tamamını kullanarak araştırma yapmak yükümlülüğünü taşırlar.

Sosyal psikologlar bir ikilem yaşarlar bu ikilem uyma, itaat etme, yardım etme gibi önemli konularda daha da büyür. Çünkü genellikle bir konu ne kadar önemli ise o konuyu araştırmanın toplum için yararı da deneğin rahatsızlık, endişe ve üzüntü yaşama olasılığı da artar.

 

Kamer Nur Alagözoğlu

AYBÜ İslami İlimler Fakültesi

 

 

 

Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı