
Eser özetle Hristiyanlığın ilk dönemlerindeki sosyo-kültürel kurumlarla ilişkili tanrı inancının doğurduğu humanist inancın doğumu ve modernizmin doğurduğu tanrı inancından transhumanist inanca geçiş aşamalarını ele almaktadır.Son bölümde ise robotlarla yaşanılan bir çağa değinir.
Kitap başlangıçta iki tane Hristiyan anlayını anlatır. Kilise/devlet ilişkisi üzerine kurulmuş sezarın hakkı sezara olan bir anlayıştan bahseder.Diğeri ise pagan uygarlık üzerine kurulan sezarın hakkı İsa’ya anlayışı üzerine inşa edilen anlayıştır.İmparatorluklarına kutsallık atfeden ve onu tanrılaştıran hristiyanlık ölen yöneticilerinin heykellerini dikerek onlara da aynı anlamı yüklemiştir. İsa’ya yarı tanrı anlamı yüklemekle kalmayıp İsa’yı tanrı olarak görmeye kadar giden düşünceye bürünmüşlerdir.İsa’yı tanrılaştıran bu zihniyet ileride tanrıyı insan boyutuna taşımakla tanrıyı insan boyutuna indirgeyen insanı tanrı boyutuna yükselten bir kapıyı da aralamışlardır.İşte tamda bu noktada humanism devreye girmektedir.Hümanizm insanın yüceltilmesi kutsala karşı kutsalı doğurandır.Teolojik hümanistler dinle beraber özgürlüğün olacağını savunur.Uygar hümanistler ise toplum ve devlet bazında hukuk alanında bir humanist düzen istemişlerdir.Hristiyanlığın katı kilise kurallarını değiştirme eğiliminde olan iki isim dine olan inancı zayıflamasına sebep gösterilir.Erasmus insanın özgürlüğünü kendi kaderini kendi çizbileceğini savunurken, Luther biraz daha kaderci yaklaşmıştır,ilahi takdire inanmıştır.Luthere protestanlığı başlatan bir öncü niteliğinde bakılmaktadır.Bilim,sanat, edebiyat insanların dini düşüncelerini etkileyen ana etmenleri oluşturur.Kültürel temalar ve din paralel bir etkileşimiçerisinde birbirini etkiler.
Modern döneme geçişte dinin ve sosyal olayların etkisinin humanizm üzerindeki tezahürlerini görebiliyoruz. Bacon’a göre girilen “makinalaşma insanın ilk mekanından sürgününe karşılık Tanrının lutfudur”.Bilgiyi güç olarak değerlendirmesihem doğaya hem topluma hükmetme isteğini doğurmuştur.Locke için ise “bilginin yolu üzerinde duran çalıları temizlemedir.”Aydınlanmacı filozoflar bu aydınlanma döneminin hurafeyi,cehaleti kaldıracağına inanıyorladı. Böylelikle akıl ön plana çıkacaktı.Rönesansla beraber özgür olmak isteyen bir insan tipi ile karşılaşımaktadır bu da sekülerizme kapı aralayan bir neden olarak ortaya çıkmaktadır.Akılı ön plana çıkarmak özgür olmak isteyen insan darvinci anlayışla evrimi öncelemiştir.Darwinin evrim anlayışı insan genleri üzerinde oynayıp insanı kusursuzlaştırma,yüceltme, zekâsının tamamını kullanacak bir moda getirmeyi istemeye kapı aralamıştır.Bunların hepsi transhümanizm düşüncesini doğurmaya sebep olmuştur.Nietche’nin üstüninsan kavramı ile transhümanizmin güç isteği birbiri ile ilişkili kavramlardır.Nietche için güç kavramı mevcut insanı alt edebilmekken, transhümanizm için insanı eksik kılan ve sınırlayan şeylerden kurtulmaktır. Kitapta posthumanizme geçiş olarak transhümanizm kavramının ele alındığını düşünen bilim insanlarının olduğuna da değinilmiştir. Posthümanizm insanın hem bedensel hem zihinsel olarak mükemmelleştirildiği bir süreç olarak görülmektedir.
Transhümanizm ile insanlık ölümsüzlüğü elde etme, yaşlanmayı durdurma, zeki, akıllı ve mutlu olmayı amaçlamıştır.Transhümanizm düşüncesi transhuman düşüncesini de doğurmuştur.Transhuman ile insan üstinsan olacak ve tanrılaşabilecektir.Mekanik oluşumları kendi varlığında hissedecektir.Özellikle özürlü olan insanlara takılan kol,bacak gibi şeylerle bunun başlaması gerektiğini düşünmektedirler.Transhumanlar kendilerine istedikleri yazılımın yüklenildiği bir varlığa dönüşeceklerdir.Burada insan zekâsının en üst olan kısmının kullanılması hedeflenmektedir.Aslında transhümanizmle insanlara cennet hayatı sunulduğu düşüncesi temel bir olgudur.Video oyunları ve sanal dünyalar transhümanizmde temel rol oynamaktadır. Transhümanizmin oluşturmak istediği insana hizmet eden yeni bir vahiysiz dindir.Kişinin klonlanabileceği, ölümsüzleşebileceği bir teknolojiden söz edilimektedir.Organ nakilleri, ruh sağlığını arttıracak ilaçlar,morfolojik özgürlük gibi adımlarla insanoğlu transhümanizme hazırlanıyor.Transhümanizm insnın kaderini kendi eline alması düşüncesini de barındırır. Organik bedenden sanal bedene geçişi ifade eder.Haraway insan zihninin çipe indirgenmesini aptallık olarak ifasde eder.Bilimsel etiğin bunların olması karşında çıkması gerektiği savunulmuştur.Transhümanistlerin çoğu ise ateist olarak görünüyor.Hayatımızı kolaylaştıracak küçük böcek robotlarında transhümanizme giden bir olay olduğu görülür.Aristotales “kendi kendini dokuyan dokuma tezgahı çıkınca köleye ihtiyaç olmayacaktır” demiştir. Buradan robotic bir çağa yapılan vurguyu görüyoruz. Robotların var olduğu bir dünyaya makinalaşma ile alıştırılmış durumdayız.Ve sonrasında deep blue gibi psikolojik ve sosyal yönleri olan bir robot üretilmiştir. Hatta sophie adında evlenmeyi isteyen robotlarda üretilmiştir. Onlara dair kurallar ve etik kurallar çıkarılmıştır.
Kitapta en çok dikkati çeken nokta transhümanizmle insanların üstün mükemmel olacağı vaadi fakat burada dikkat çeken bir nokta var. O da herkesin mükemmel olduğu bir dünya ne kadar sağlıklı olur. Ve eminim herkesin üstünde hepsinden daha üçlü bir yönetici olur. Tanrılaşmış bir insan kitlesi bize insanın canavardan farklı olmayacağı izlenimi vermektedir. Dikkatimi çeken ikinci şey insan beyninin mühendisliğini tersine çevirmeye çalışıyor yani var olan birşeyden birşey var etme çabası bu yapılan şey onları tanrı veya tanrılaşmış yapmaz bu bir çelişkidir.Üstelik kimseye can da veremiyorlar. Yapılan robotlarda duygu ve şiir yazma yeteneği olmadığı ve sanat insanlarının yerini alamayacaklarının söylenmesi de buna bir katkıdır.
Bu insan doğası ve sosyal dengenin bozulması olarak görülebilir.Kültürsüz insanların aynı olduğu bir dünya inşasıdır.