Dini GruplarDini Kaynaklı Terör Grupları

Polis Akamesi Raporu: Yeni Nesil Terör Örgütü: FETÖ’nün Analizi

Polis Akademisi Başkanlığı tarafından düzenlenen “Yeni Nesil Terör Örgütü: FETÖ’nün Analizi” başlıklı çalıştayın sonuç raporu yayımlanmıştır. Rapor başlığında Fettullahçı Terör Örgütü (FETÖ), “Yeni Nesil Terör Örgütü” ve “dinî bir yapılanma olmaktan çok ezoterik (gizli/kapalı) bir modern kült (cemaat)” olarak tanımlanmakta; “günümüzde Türkiye’nin yüz yüze kaldığı en önemli sorunlarından bir tanesidir.” şeklinde ifade edilmektedir.

Raporda FETÖ’nün 40 yılı aşkın süredir gerçekleştirdiği örgütlenme ve faaliyet yapıları örgütün sosyo-psikolojik ve dinî anlayışı üzerinden ele alınarak; eğitim, finans ve bürokrasiyle ilgili eylemleri hakkında görüşler sunulmuştur.

FETÖ ile daha etkin mücadele edebilmek için onun yapısı ve eylem biçimlerini anlamanın önem arz ettiği belirtilerek bu amaç doğrultusunda FETÖ konusunda akademik düzeyde çalışan veya siyasi, idari ve hukukî mücadeleyi yürüten kişilerin katılımıyla bir çalıştay düzenlendiği belirtilmiştir. Raporun sonundaki katılımcı listesinde, güvenlik, adalet, uluslararası ilişkiler, eğitim, hukuk, vergi, ilahiyat, sosyoloji ve psikoloji gibi farklı disiplinlerden birçok uzmanın bulunduğu görülmektedir.

Çalıştaydan elde edilen çıktılar raporda bölümler halinde yansıtılmıştır.

FETÖ’nün Sosyo-Psikolojik Analizi

Örgütün yapısının ve eylemlerinin tam manasıyla anlaşılabilmesi için örgüt üyelerinin radikalleşme süreçlerinin, zihniyet yapılarının, psikolojik durumlarının ve kişilik yapılarının detaylıca araştırılması önem taşımaktadır.

FETÖ, ebeveynlerin çocukların kontrolü için kullandığı, temelde davranışın ve duygunun ödüllendirilmesi ve cezalandırılmasına dayanan, “Davranışsal Kontrol” ve “Psikolojik Kontrol” yöntemlerini kullanarak üyeleri üzerinde hâkimiyet kurmaktadır. Örgüt, mantıksal bir zemin yerine duygular üzerinden hareket etmeyi tercih etmekte ve 12-13 yaşlarındaki çocuklar sistem içine alınarak psikolojik kontrol mekanizması çalıştırmaktadır.

Örgüte yönelik taban desteğinin eritilebilmesi için örgüt üyelerinin zihinsel değişim ve dönüşümlerinin anlaşılması gerekmektedir Bütün terör örgütlerinin temelinde radikalleşmenin öncelikli bir role sahip olması gibi FETÖ de üyelerini benzer bir radikalleşme sürecinden geçirmektedir. Bu süreçte ilk olarak; örgüt üyelerinin FETÖ’ye tam bir aidiyet duygusuyla bağlandıkları görülmektedir. Bu aidiyet duygusunu oluşturmak ve geliştirmek için sürekli “biz” vurgusu yapılarak grup dışındakiler ötekileştirilmektedir. Üyelere, gerçek isimlerinin dışında kod adları verilerek onların aile bağlarını zayıflatılmakta ve değer yargılarından sıyrılıp yeni bir ahlak anlayışı kazandırılmaya çalışılmaktadır. Nitekim örgüt üyelerinin aralarındaki hitaplarda “ağabey” ve “abla” kelimelerini seçmelerinin nedeni, aile bağından daha güçlü bir aidiyet duygusu oluşturmaktır.

Radikalleşme teorileri açısından radikalleşme sürecinin 3 ila 12 ay arasında gerçekleşirken FETÖ üyelerinin radikalleşme sürecinin on yılları alabildiği görülmektedir. Bu uzun süre zarfında örgüt üyeleri adeta çift kişilikli bir hayat sürdürmüşlerdir. Bu kadar uzun bir süre böyle bir yapı içerisinde eğitilmiş ve daimî olarak radikalleşmesi devam etmiş kişilerin normalleşmelerinin de çok uzun süreceği düşünülebilmektedir.

FETÖ farklı sembolleri psikolojik kontrol aracı olarak kullanmaktadır. Bu sayede sürekli üyelerine umut aşılamakta ve aidiyet duygularını güçlü tutmaktadır. “Zaman Gazetesi’nin, 2015’te yayınlanmaya başlayan reklam filminin temasında olduğu gibi, bir siren sesi duyulmakta, bir helikopterle şehrin üzerinde dolaşılmakta ve ani bir kesintinin ardından gülen bir bebek gösterilmek suretiyle yeni bir doğuma işaret edilmektedir.”

Yine bu sembollerin farklı bir kullanımı FETÖ’nün Türkiye’de açtığı kolej ve üniversitelere verdiği isimlerde görülmektedir. Selahaddin Eyyubi, Süleyman Şah, Melikşah, Mevlana, Orhangazi, Fatih, Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu ve Turgut Özal gibi Türk ve İslam büyüklerinin isimlerini vermesi bu okullar üzerinden görkemli bir örgütlenmenin olduğu mesajının verilmesine hizmet etmektedir.

FETÖ’nün Dinî Anlayışı

FETÖ’nün kırk yıllık geçmişine baktığımızda örgütlenmesini gerçekleştirme ve kendini meşrulaştırma konusunda en çok dinî değerleri kullandığı ve kendisine dinî bir cemaat görüntüsü vermeye çalıştığı anlaşılmaktadır.

Örgütle ilgili söyleyecekleri yanlış bir sözün kendilerini cehenneme götüreceğini düşünen bu insanların esasında ezoterik bir bilgilenme süreci sonunda radikalleştikleri ve örgütün bu süre zarfında modern bir külte dönüştüğü görülmektedir. Bu nedenle FETÖ’nün dinî bir yapılanma olmaktan çok ezoterik (gizli/kapalı) bir modern kült (cemaat) olduğu düşünülmektedir.

Ezoterik modern kült yapılar sosyal psikolojide kehanet grupları olarak tanımlanmaktadır. Bilhassa ABD’de varlıklarını sürdüren ve bir gurunun çevresinde ona sorgusuz sualsiz itaat eden bu radikal gruplar, toplu intihar eylemlerine kadar giden aşırılıkçı davranışlar sergilemektedirler. Bu gruplar dinî ya da seküler belirli bir inanca sahip olarak daimî bir şekilde ileriye dönük kehanette bulunmakla başlayan bir radikalleşme süreci bulunmaktadır. Beklenen kehanetler gerçekleşmediğinde ise olması gereken normal sonuç insanların aldatıldıklarını düşünmeleri ve grubu terk etmeleridir. Fakat bu örgütlere mensup kişiler tüm benliğini örgüte ve guruya adamış olduğu için inanmaya devam etmekte ve de ileri tarihleri işaret eden yeni kehanetler peşinde grup üyeliğine devam etmektedirler. 17-25 Aralık darbe girişimlerinden itibaren örgüt elebaşı sürekli kehanetlerde bulunmuştur. Bu yönüyle FETÖ’nün dinî bir cemaatten ziyade, modern bir kült oluşum olarak değerlendirilmesinin daha isabetli olduğu düşünülmektedir.

Modern kültlerde tüm benliklerini cemaate adayan üyeler, gruba yeni üyeler kazandırmak için var güçleriyle çalışmaktadırlar. Liderin ve cemaatin otoritesini ve nüfuzunu sağlayan en önemli husus ise normal olmayan, tuhaf ve sıra dışı bilgi edinme yöntemleri olmaktadır. Bilhassa bu yapılar semavî bir dine dayandığını iddia ediyorsa, yapının liderine o dinin peygamberine ait otoritenin transfer edildiği görülmektedir. Grubun lideri, aldığı kararların kendisine ait olmadığını ve rüyasında doğrudan peygamberden veya Tanrı’dan emir aldığını belirtmektedir. Böylelikle peygambere ait tüm vasıflar ve yetkiler modern kültün liderine devredilmektedir.

Örgütün ezoterik yapılanmasından dolayı farklı görünme (takıyye) genel davranış yöntemi haline gelmektedir. Grup kendi içinde samimiyete ve güven esasına dayalı bir ilişki kurarken, mensubu olduğu toplumla olan ilişkilerini asgari seviyeye düşürmektedir. Hatta grup üyeleri arasındaki güven ilişkisinin derecesi aile fertlerine duyulan güvenin dahi üstüne çıkmaktadır. Bu grupların bir diğer özelliği kendilerini çok önemli görmeleri ve bütün tarihin adeta kendi etraflarında döndüğüne inanmalarıdır. Kısaca ifade edecek olursak; FETÖ’nün 40 yıla yakın süredir gerçekleştirdiği faaliyetlere bakıldığında bu yapının ezoterik bir modern kült şeklinde hareket ettiği anlaşılmaktadır.

Örgüt elebaşının hiçbir tasavvufi bağının bulunmamasına rağmen, FETÖ “mürşit” ve “rüya yoluyla bilgi edinme” gibi tasavvufi kavram ve değerleri de kendi amaçları uğruna istismar etmiştir.

Örgüt elebaşı Gülen öncelikle Said-i Nursi’nin takipçisi olarak yola çıkıp uzun bir süre Nurcu hareketin içerisinde bir kol şeklinde kendisini tanıtarak insanları etkilemek istemiştir. Said-i Nursi’nin ölümünden sonra Okuyucu grup içerisinde yer alan Gülen 1970’li yıllar ile birlikte bu grup içerisinde kendi grubunu (Gülenciler) oluşturmaya başlamıştır. Bu dönemde örgüt elebaşı Said Nursi’nin eserlerini okumuş ve okutmuştur. 1990’lı yılların sonuna kadar ağırlıklı olarak dini referansları Said-i Nursi ve Risaleler olmuştur. Bu sayede, Said-i Nursi’yi takip eden kişiler arasında belirli bir meşruiyet sağlayarak hem zaman hem de taban kazanılmıştır. FETÖ elebaşı kendi otoritesini tesis etmeyi başardıktan sonra 2000’li yıllar ile birlikte bu yapıdan kendisini ve örgütünü ayırmıştır.

Kısaca örgüt elemanları Gülen’i bir Mehdi/Mesih (semavi dinleri de birleştirme misyonu olan) olarak gördükleri için bu durum “sahte-mehdilik temelli bir radikalleşmeye” yol açmıştır. “Son Kurtarıcı” etrafında kenetlenen militanlar, kendilerini tamamen dış dünyaya kapatmış ve çok uzun yıllar süren, sonunda ise kitlesel kıyım yapmayı bile onlar için “normalleştiren” bir radikalleşme süreci yaşamışlardır.

GÜVENLİK BÜROKRASİSİ VE FETÖ YAPILANMASI

Türkiye’de FETÖ yapılanmasının ortaya çıkışını ve gelişimini daha iyi anlayabilmek için konuyu “Gladio” hareketleri çerçevesinde ele almak gerekmektedir.

FETÖ’nün devlet içerisinde örgütlenme sürecinde en fazla önemi verilen birimler güvenlik bürokrasi olmuştur. 1970’li yılların sonlarından itibaren askerde, emniyette ve istihbarat teşkilatlarında örgütlenmeye başlamışlardır. FETÖ içerisinde bu birimlerle özel olarak ilgilenilmesi için özel bir birim kurulmuş ve adına “Mahrem Hizmetler İmamı” denmiştir. Bu İmam’ın tedrisatında radikalleşen 1980’li ve 1990’lı yıllarda mezun olan polis amirleri 17-25 Aralık’ı ve subaylar da 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirmeye çalışmışlardır.

Her askeri darbe döneminde tüm devlet, özellikle de güvenlik, bürokrasisinde örgütün önü açılmış ve örgütlenmesine müsaade edilmiştir. Örgüt 1980’lerdeki sıkıyönetim zamanlarından güçlenerek çıkmıştır. 28 Şubat sürecinde ise diğer dini gruplar bastırılmış ve muhafazakâr kitlenin önüne sadece FETÖ yapısı tek alternatif olarak sunulmuştur.

FETÖ’NÜN EĞİTİM ALANINDAKİ YAPILANMASI

Planlı bir yapı üzerine inşa edilen örgütün kurgusu özellikle eğitim sektörüyle alakalıdır ve çok eski tarihlere kadar geriye götürülebilmektedir. FETÖ’nün eğitime yönelik bu hamlesinin üç nedenden kaynaklandığı görülmüştür.

(1) Güçlü bir insan kaynağı elde etmiştir. 1980’li ve 1990’lı yıllarda üniversite sınavlarında yüksek derece elde edeceği düşünülen öğrencilerin tamamı örgüt tarafından lise döneminde öğretmen liselerine ve lisans döneminde ise eğitim fakültelerine yerleştirilmiştir. Bugün gelinen noktada FETÖ içerisinde ‘imam’, ‘önder’ ve ‘yönlendirici’ pozisyonda olanların pek çok kişinin öğretmen olduğu bilinmektedir.

(2)Yurtiçinde ve yurtdışında belirli bir meşruiyet sağlamayı amaçlamıştır. Örgüt yurtiçinde ve yurtdışında açtığı okullar sayesinde büyük bir meşruiyet elde etmiştir. FETÖ’nün dünyanın birçok ülkesinde “Türk okulları” adı altında okullar açması sağlanarak uluslararası bir güce dönüşmesinin de önü açılmıştır. Nitekim okulların açıldığı ülkedeki elitlerin çocuklarına eğitim verilmesi neticesinde hem bulundukları ülkedeki üst düzey kişilerle düzenli temas kurabilmişler hem de gelecekte o ülkede önemli pozisyonlara gelecek çocukları örgüte sempati duyacak şekilde yetiştirmişlerdir.

(3)Eğitim faaliyetleri neticesinde muazzam bir maddî güce sahip olmuştur. Örgüt açtığı özel okul ve dershanelerden elde ettiği maddi gelirlerle sistemi finanse etmiştir ve elde edilen bu mali güç örgüte örtülü amaçlarını gerçekleştirmek konusunda yeni bir imkânlar sağlamıştır. Aynı zamanda eğitim kurumları “kara para aklama” mekanizması olarak kullanılmıştır.

FETÖ’nün ders kitaplarından elde ettiği maddî kaynağı ise “yardımcı ders kitapları” oluşturmaktadır. 2013 yılında yayın evleri tarafından satılan bandrollü ders kitaplarından elde edilen ciro yaklaşık 850 milyon TL tutarındadır. Bu meblağ, örgüt tarafından şu anda 18 milyon öğrenciye ücretsiz olarak dağıtılan ders kitabının maliyetinin 2.5 katı kadar gelir elde ettiğini göstermektedir.

Kapatılan üniversitelerin ve özel okulların öğrencilerden aldıkları gelirler düşünüldüğünde (üniversite öğrenci gelirleri: 1 milyar TL: 65.000 öğrenci x 15.000 TL; özel okullardaki öğrencilerden elde edilen gelir: 2,1 milyar TL: 140.000 öğrenci x 15.000 TL) yapının finansal anlamda eğitim sektöründen çok yüksek meblağda kazanç sağladığı ortaya çıkmaktadır. Örgüt; sadece dershane sektöründen yıllık 8 milyar TL pay elde etmekteydi.

FETÖ’NÜN EKONOMİK YAPILANMASI

Bütün terör örgütleri gibi FETÖ’nün de finansal güce ihtiyacı vardır. FETÖ örneğine bakıldığında örgütün dünyadaki büyük şirketlerin uyguladığı talebe uygun arz oluşturma yöntemini ve stratejisini takip ettiği görülmektedir.

Örgüt, halk tarafında fazla bir taban bulamayan fakat ağırlıklı olarak kamu kaynaklarıyla beslenen bir yapıdır. Bu sebeple, FETÖ’nün, geçmişte devletin kaynak tahsisatı yapan TÜBİTAK, KOSGEB, Ulusal Ajans, SODES ve KÖYDES gibi bütün finans mekanizmalarını kontrol ettiği görülmüştür.

Örgütün Türkiye’nin bir yıllık ihracat rakamı kadar geliri olduğu düşünüldüğünde vergi mevzuatı dâhil tüm değişikliklerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca finansal, ticari, adli konuların tümünü kapsayacak bir kurul kurulmalıdır.

FETÖ’NÜN DEVLETE SIZMA MEKANİZMASI OLARAK “SINAVLAR”

FETÖ, devletin stratejik noktalarına adam devşirmek amacıyla soru hırsızlığı yapmıştır. Örgüt tarafından, 2000-2013 yılları arasında KPSS, ÖSS, ALES, Askeri Liseler, YDS sınavları gibi ÖSYM koordinatörlüğünde yapılan tüm sınav soruları çalınmıştır.

FETÖ’YE KARŞI YÜRÜTÜLEN HUKUKÎ MÜCADELE

Hukukî mücadelenin yürütülmesiyle ilgili en önemli husus FETÖ üyelerinin tespit edilmesi olmaktadır. Almanya benzer durumdaki Nazileri tespit etmede zorluk yaşamaya başlayınca yasada bir değişiklik yapılmış ve “Sosyal İnceleme Raporu” adında bir rapor oluşturulmasına karar verilmiştir. Sosyal inceleme raporunun içerisinde psikolog ve sosyologların ilgili kişinin arkadaşlarıyla yaptığı görüşmeler, okuduğu okul, çevresince nasıl tanındığı, tuttuğu takım, zaman geçirdiği yerler, okuduğu gazete, kitap ve köşe yazarları, çocuklarının eğitim gördüğü yerler gibi bilgiler bulunmakta ve bu bilgiler ışığında ilgili kişinin Nazi olup olmadığına dair bir kanaat oluşturulmuştur. Benzer bir uygulamanın FETÖ’ye yapılabilmesi için yasal düzenleme gerekmektedir.

Gizli tanık durumunda uygulamada yanlışlıklar bulunmaktadır. Suça bulaşmış kişiler tanık sayılmamakla beraber kesinlikle gizli tanık olarak değerlendirilmemelidir.

FETÖ ile mücadelede her şeyin delillendirilmesi istenmemelidir. Eğer şüphe varsa bu durumdan devlet istifade etmelidir. En ufak bir şüphenin olması durumunda kişi devlette çalıştırılmamalıdır.

FETÖ’YE KARŞI YÜRÜTÜLEN SİYASÎ VE İDARÎ MÜCADELE

15 Temmuz sonrası oluşan ve siyasi partilerin birlikte hareket edeceğini düşündüren görüntünün tekrar sağlanması büyük önem arz etmekte ve gerekirse her ilde “milli birlik komisyonu” tarzında bir komisyon kurulması ve yapılan işlemlerin haklılığının halka anlatılarak halkın desteğinin alınması önem arz etmektedir

GENEL DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER

Yöntem Konusunda: Örgütle yapılan mücadelede elde edilen bilgilerin tek bir havuzda toplanması ve mücadeleyi koordine edecek bir merkezin kurulması gerekmektedir. Bir mücadele mimarisine, inançlı insanlara ve güçlü mekanizmalara ihtiyaç duyulmaktadır. FETÖ’yle mücadelede terör, organize ve mali suçlar ile istihbarat konularında ihtisaslaşmış ayrı bir kolluk kuvvetine ihtiyaç duyulmaktadır.

Mali Konularda: Para trafiği vakıflar ve dernekler üzerinden yapıldığı için vakıf ve derneklerin daha sıkı denetlenmesi, 2 yıldan 5 yıla kadar olan hapis cezasının artırılması gerekmektedir. MASAK’ın pozisyonu ve hazırladığı raporlar çok önemlidir. Bu nedenle MASAK mevzuatının geliştirilmesi ve değiştirilmesi gerekmektedir. Maliye Bakanlığı bünyesinden çıkarılması bir seçenek olarak değerlendirilmelidir. El konulan şirketlerle ilgili satışlar yoluyla hızlı bir tasfiye sürecine girilmesi gerekmektedir.

Yargılama Konusunda: FETÖ davalarında sanık sayısının oldukça fazla olması nedeniyle üst düzey yetkililerinin belirlenerek, bu kişilerden başlayıp aşağı doğru inilmesi şeklinde bir strateji uygulanmalıdır. Yargılamalarda hata oranlarını aza indirme yolları tespit edilmelidir. Gözaltı sürelerinin uzun olması yargının işini kolaylaştırdığı için bu uygulamaya devam edilmelidir. Gizli tanıklık müessesesi ancak sıcak olayı ve fiili gören kişiye istinaden uygulanabilir, onun dışında tercih edilmemelidir. Şüphelilerin sorguya tek tek alınmaları savunmanın sağlıklı olması ve etkin pişmanlığın teşviki açısından önemlidir. Etkin pişmanlığın özellikle Cumhuriyet Savcılığı aşamasında dikkate alınması, şüphelinin beyanlarının yeni, somut ve örgütün yapısını çözmeye dönük bilgiler içermesi aranmalıdır. AİHM uygulamaları dikkate alınarak müdafi sayısı ile savunma süresi makul süre ile sınırlanmalı ve istihbari bilgilerin delil sayılması için yasal düzenleme yapılmalıdır.

Dini Toplumsal Alanda: FETÖ psikolojik öğelerin yanı sıra inançları kullanması durumu da söz konusudur. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı teolojik açıdan FETÖ ve DAEŞ gibi yapıların dinî sahaya nüfuzlarına müsaade etmemeli, dinî kural ve değerlerin çarpıtılmasına karşı sistematik mücadele verilmeli ve dinin örgütler tarafından araçsallaştırılmasının önüne geçmelidir

Katı laiklik uygulamaları yerine dini grupların kontrolü adına Tekke ve Zaviyeler Kanunu yeniden gözden geçirilmelidir. Dinî örgütlenmelerin dinî sahada tutularak bunların bürokraside yapılanmalarının önüne geçilmelidir. FETÖ’den doğan boşluğu doldurmaya çalışacak başka gruplara da kesinlikle göz yumulmamalıdır. FETÖ ile mücadelenin dinsel değil siyasi bir mücadele olduğu hususunda kamuoyu aydınlatılmalıdır.

FETÖ soruşturmaları sonucunda kamu hizmetinden ihraç edilen kişilerin yakınlarının radikalleşmemeleri için bir kontrol mekanizmasının kurulması gerekmektedir.

Uluslararası İlişkiler Alanında: FETÖ’nün dış bağlantılarının ve FETÖ’ye dış istihbarat örgütlerinin desteğinin ortaya çıkarılması örgütün gücünü yitirmesi bakımından önemlidir.

Sonuç olarak: FETÖ ile birkaç nesil sürecek bir “savaş” içerisinde olduğumuzu, devlet ve millet olarak savaşın bir bölümünü kazandığımızı ve savaşın devam edeceğini asla unutmamamız gerekmektedir.

 

Kaynak
https://www.pa.edu.tr/Upload/editor/files/1-YEN%C4%B0%20NES%C4%B0L%20TER%C3%96R-FETONUN%20ANALIZI.pdf
Etiketler
Daha Fazla Göster

Özcan GÜNGÖR

1977 yılında Çorum/Alaca’da doğan Güngör, ilkokul ve hafızlığını köyünde, ortaöğretimini ise Çorum İmam-Hatip Lisesi’nde 1996 yılında tamamladı. 1996 yılında girdiği Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi’nden 2001 yılında mezun oldu. Ulusal ve uluslararası çok önemli projelerde koordinatörlük ve araştırmacı olarak görevler yaptı/yapıyor. 2001- 2010 yılları arasında Diyanet İşleri Baş- kanlığının değişik birimlerinde görev yaptı. 2010-2013 yılları arasında Atatürk Ü. İlahiyat Fakültesinde Yrd. Doç. Öğretim üyesi olarak çalıştı. 2013 yılında naklen atandığı Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi’nde 2014 yılında doçent unvanı alarak ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Araftaki Kimlik: Alevilik Bektaşilik; Çalışan Gençlik ve Değerler; Religion in Modern Turkey; İki Dünya Bir Aile adlarında yayınlanmış kitapları bulunmaktadır. Çalışma alanları olarak dini gruplar özellikle Alevilik-Bektaşilik-Caferilik, göç, kimlik, ABD’de Türk Topluluğu, Aile, Yaşlılık, Değerler ve Cami çalışmalarıdır. Güngör evli ve üç çocuk babası olup, İngilizce ve Arapça bilmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı