KuramlarMarifet Divanı AkademiMarifet MetinleriTerimler

Toplumsal Sorunların Çözümü: Eğitim

Zakire Nur BABAYİĞİT, AYBÜ Lisans 3. Sınıf Öğrencisi

‘Toplumsal Sorunların Çözümü: Eğitim’ başlığı altında şu üç temel konu ele alınır.

Eğitim ve Toplumsal Sorun İlişkisi

Eğitimde Eşitlik Sorunu

Türk Eğitim Sisteminin Sorunları 

Kültür, doğada yaratılmışların dışında insanoğlunun oluşturduğu, ürettiği ve meydana getirdiği her şeydir. Bilim, sanat, hukuk, tarım, siyaset, ekonomi, gelenek vb. birçok kurum insanoğlu tarafından oluşturulmuştur. Toplumsal hayat, insanlarca oluşturulmuş bir kültür çerçevesinden cereyan eder. Yaşadığınız evin penceresinden baktığınızda evler, arabalar, yollar, yayaların yürüdükleri kaldırımlar, kaldırımda yürüyen bir kadının elindeki telefon, trafik ışık ve işaretleri vb. her şey insanoğlu tarafından oluşturulmuş kültürün bir parçasıdır. Yani insanlık tabii dünyayı değiştirerek kendi dünyasını oluşturmuştur.

Hayata gözlerini açan her insan aslında iki dünyaya doğar. Bunlardan biri dünya yani doğa, diğeri ise insanlık tarafından oluşturulmuş kültür ya da diğer bir deyişle medeniyet dünyasıdır. Doğumla birlikte insanın içine doğduğu dünyanın, toplumun ve toplumsal hayatın bir üyesi olma süreci de başlamış olur. Doğuştan var olan potansiyeli ile insan konuşmayı, yürümeyi, oynamayı, düşünmeyi, tabiatı, doğru ve yanlışı başta ailesi olmak üzere toplumun içinde yaşayarak öğrenir. Yaşantıları ve buna bağlı olarak öğrenmeleri toplumsal çevre içerisinde gerçekleşir. Haliyle insan sosyalleşerek öğrenir

Eğitim, toplumsal yaşantıda vücut bulan kültürü yani bilimi, sanatı, teknolojiyi, hukuku, sporu vb.lerini çocuğa öğreterek onun yaşadığı toplumun istenilen bir nitelikte bir üyesi olmasını sağlayan toplumsal bir kurumdur. Çocuğun içine doğduğu tabii dünyanın ve medeniyet dünyasının bir parçası olması ve toplumsal hayata uyum sağlaması için her iki dünyanın bilgisine sahip olabilmesi ve de birtakım becerileri elde edebilmesi gerekir. Eğitim, bu bilgi ve becerileri çocuğa kazandırarak onun sosyalleşmesini sağlamak için yine insanoğlunca kurgulanmış bir sistemdir. Haliyle toplumun etkisinden bağımsız bir eğitim sisteminin düşünülmeyeceği gibi toplumdan bağımsız bir birey de düşünülemez.

Öyleyse toplumu, toplumsal kurumları, bu toplumsal kurumların birbiri ile ilişkilerini, toplumsal beklentilerini, sorunları ve toplumsal değişimleri bilimsel anlamda incelemek, eğitim sistemini, eğitim programlarını ve okulları buna göre tasarlamak gerekir.

Eğitim, yetiştirdiği insanlarla medeniyet seviyesinin yükselmesine, kültürün değişmesi ve gelişmesine temel teşkil eder. Bu kültürel değişim ve gelişmeler de toplumsal hayata sirayet eder ve toplumsal değişmelere neden olur. Dolayısıyla teknolojideki değişim ve gelişimler toplumsal hayatı doğrudan değiştirerek bambaşka bir toplum oluşturur. Birçok sosyolog ve düşünüre göre eğitimin temel değişim işlevlerinin başında toplumsal ilerleme ve değişim gelir. Toplumsal değişim ise kültür, toplum ve eğitimin birbirlerini etkilemesi ve değiştirmesiyle ilgili bir olgudur. Bilimi, sanatı, teknolojiyi vb.lerini oluşturan yani medeniyeti oluşturan insandır.

Toplumu inceleyen bilim dalı sosyolojidir. Sosyoloji, toplumsal olay ve olguları ele alır. Toplumu bilimsel olarak bilimsel yöntemlerle inceler. Eğitim sosyolojisi ise sosyolojinin uzmanlık alanıdır. Eğitimin diğer toplumsal kurumlarla ilişkisini, eğitimin bireyin toplumsallaşma sürecindeki işlevlerini, toplumsal denetim, toplumsal hareketlilik ve toplumsal değişimde eğitimin rol ve işlevlerini inceler. Öyle ki kültürel değişimlerin yoğun olarak yaşandığı dönemlere göre toplumlara ‘tarım toplumu, sanayi toplumu, bilgi toplumu’ gibi adlar verilmiştir. Toplumun değişmesi onun bir üyesi olacak insanın da değişmesini zorunlu kılar. Tarım toplumunun bilgisi ile bilgi ve teknoloji toplumunun bilgisi aynı değildir.

Öyleyse eğitimin işlevi, çağdaş bilgi ve becerileri bireylere kazandırmak ve onların çağdaş toplumun bir parçası olmasını sağlamaktır. Sonuç olarak insan kültürü oluşturur ve geliştirir. Haliyle kültürel gelişmeler toplumsal değişime neden olur. Eğitim sistemi de bu toplumsal değişimlere göre şekillenir. Eğitim sisteminin çıktısı olan insan da kazandığı bu bilgi ve becerileriyle kültürel gelişimlere neden olur. Değişim ve ilerleme toplum ve eğitim arasındaki döngüsel çark ile pozitif yönde ilerleme sağlar.

  1. Eğitim ve Toplumsal Sorun İlişkisi
  • Eğitimin ekonomik büyüme ile ilişkili olduğu, eğitime yapılan artı yatırımların ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediği yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur.
  • OECD(2000) tarafından 22 OECD ülkesi ve Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan 56 ülke olmak üzere toplam 78 ülkede yapılan araştırmada eğitimin dışsal getirileri incelenmiştir ve bu inceleme sonucunda eğitimin kişisel gelirindeki artışta halk sağlığındaki iyileşmelerde, siyasi istikrarın sağlanmasında, yoksulluğun ve eşitsizliğin azaltılmasında , demokrasi, çevre bilinci ve suç oranlarının düşmesinde önemli bir etkiye sahip olduğu belirlenmiştir.
  • Eğitim toplumsal sorunların nedeni olmasa da yaşanan sosyal sorunların derecesini belirleyen bir etkendir. Die tarafından yapılan bir araştırmada (2001) işlenen suçların eğitim seviyesine göre değiştiğini, hükümlülerin büyük çoğunluğu ilkokul mezunu olduğu ve yükseköğretim mezunlarının en az oranda olduğu tespit edilmiştir.

Bu alanda yapılan bazı çalışmalar ise şunlardır;

  • Bakırtaş ve Kandemir (2012), yetersiz eğitim ve yoksulluk ilişkisini incelemiş ve Türkiye’de okul yüzü görmemiş, okuma yazma bilmeyen nüfusun yoğunlaştığı, okullaşma oranının düşük olduğu bölgelerde yoksul sayısının daha fazla olduğu, yoksulluğun okuma yazma bilmeyen sayısı ile doğru orantılı olduğu sonucuna yaptıkları araştırma ile varmışlardır.
  • Kavak (1997), tarafından yapılan araştırmada eğitim ile iş gücüne katılım oranları arasında pozitif yönlü güçlü bir ilişki olduğunu, eğitimin işsizliği azaltmasında önemli bir değişken olduğu, eğitim düzeyi arttıkça kadınların iş gücüne katılım oranlarının da arttığı belirlenmiştir.
  • Sayın (2011), Türkiye’de 1988-2010 yılları arasında eğitim ve büyümenin genç işsizliğe etkilerini incelemiş, yükseköğretimdeki okullaşma oranının artmasının genç işsizliğin azalmasında önemli bir faktör olduğunu tespit etmiştir.
  • Özcan, Şenkaya, Özdin ve Dinç(2018), Türkiye’deki intihar vakalarını çeşitli değişkenler açısından istatiksel olarak incelemişler, 2002-2015 yıllarını kapsayan 14 yıl için en fazla vakanın eğitim düzeyi ilkokul, en az vakanın ise yükseköğretim olduğunu ve de eğitim düzeyinin insanlar üzerinde intihara yönelmede etkili olduğunu tespit etmişlerdir.
  • Sonuç olarak bu araştırmalardan hareketle sosyal sorun olarak eğitim gösterilemez, aksine sosyal sorunları azaltması bakımından eğitimin kaçınılmaz olduğu; eğitimin sosyal bir sorun olması değil, sosyal sorunların yansıdığı bir toplumsal kurum olarak ele alınması gerekmektedir.
  1. Eğitimde Eşitlik Sorunu
  • 2015 yılında Birleşmiş Milletler 70. Genel Kurulu’nda 17 adet Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi belirlenmiştir. Bu hedefler tüm insanlığın barış ve refahtan yararlanması, gezegenimizin korunması, yoksulluğun sona erdirilmesi için gerekli olan evrensel sorunlardır. Bu hedeflerin dördüncü kalkınma hedefi ‘kapsayıcı ve adil nitelikte bir eğitim ve herkes için hayat boyu öğrenme fırsatları’ nı sağlamaktadır. Bazı maddeleri ise şunlardır:
  • Bu hedef, tüm ülkelerde ve uluslararası alanda eşitsizliklerin azaltılmasıile ilgilidir. Bu doğrultuda; yaş, cinsiyet, engel durumu, ırk, etnik köken, din veya herhangi bir statüye bağlı olarak yapılan eşitsizliklerin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.
  • Bu hedef, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığın sona erdirilmesiile ilgilidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayanan siyasi, ekonomik ve sosyal hayatta karar verme süreçlerindeki fırsat eşitsizliğinin önüne geçilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca, her türlü istismarı kapsayan şiddete son verilmesi de vurgulanmıştır.
  • Yaşam boyu öğrenime desteği içeren bu hedef, herkesin kaliteli ve kapsayıcı eğitime ulaşabilmesini amaçlar. Bu kapsamda, okul öncesi eğitim dahil olmak üzere tüm çocukların ücretsiz ve nitelikli eğitime katılabilmeleri hedeflenmiştir. Ayrıca, eşit biçimde erişilebilir kaliteli teknik ve mesleki eğitime sahip olmanın gerekliliği vurgulanmıştır.

Cinsiyet eşitsizlikleri, sosyo-ekonomik statü ile ilgili eşitsizlikler, bölgesel farklılıklar birçok ülke için halen sorun teşkil etmektedir. Ülkemizde yapılan sosyal kampanyalar ve bilinçlendirme çalışmalarıyla eğitimde özellikle cinsiyet eşitsizliklerini ortadan kaldırmaya yönelik olumlu yönde etki sağladığı görülmektedir. MEB verilerine göre önemli oranda bu eşitsizliğin azaldığı görülmektedir.

Bununla birlikte okullaşma oranında bölge ve illere göre farklılık halen mevcuttur.

Türkiye’de 2017-2018 yılları eğitim-öğretim döneminde ortaöğretim düzeyinde okullaşma oranı %83,58’dir. Batı ve Doğu Marmara, Ege, Akdeniz,  Batı ve Doğu Anadolu oranı Türkiye genel ortalamasının üzerindeyken Kuzeydoğu Anadolu’da %69,61, Ortadoğu Anadolu’da 70.22, Güneydoğu Anadolu’da ise %69,61 olarak hesaplanmıştır. Bu bölgeler Türkiye genelindeki okullaşma oranını da düşürmektedir.

Türkiye’de kadınların okullaşma oranı %83,77’dir ve tüm bölgelerde kadınların okullaşma oranı Türkiye genelinden fazladır.

Sonuç olarak Türkiye son yıllarda gösterdiği çabalarla genel okullaşma oranlarını ve kadınların okullaşma oranlarını artırarak eğitimde cinsiyet eşitsizliği sorununu gidermede önemli gelişmeler elde etmiş olsa da özellikle ortaöğretimde coğrafi bölgeler arasında hem genel okullaşma hem de kadınların okullaşmasında halen tam olarak eşitliği yakalayamamıştır.

Cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için yapılan çalışmalardan birkaçı;

Örgün ve yaygın eğitim; kişisel, toplumsal, sosyal ve istihdam ile ilgili bir yaklaşımla bireyin bilgi, beceri ve yeterliliklerini geliştirmek amacıyla katıldığı her türlü öğrenme etkinliğini ifade eder. Hayat boyu öğrenme sadece okullarda değil, okul dışında, evde, iş hayatında ve her yerde gerçekleşeceği anlamına gelmektedir. Günümüzde çocuk ve gençlere yaşamları boyunca rehberlik edecek bilgi ve becerilerin kazandırılmasında okullar tek başına yeterli değildir. Bundan dolayı okul eğitimini tamamlayacak okul dışındaki eğitimlerin önemli olduğu anlayışı yaygındır. Bu anlayışla birlikte hayat boyu öğrenme kavramı çağın ihtiyaçlarına göre hızla gelişen ve değişen sosyal ve kültürel hayattaki değişmelere ayak uydurabilmek amacıyla ortaya çıkmış, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde eğitim seviyesi ve istihdam koşulları açısından önemli bir gösterge haline gelmiştir.

MEB 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi, ülkemizde hayat boyu öğrenme olanaklarının artırılarak katılımın yaygınlaştırılmasına yönelik önemli çalışma ve projeler vadetmektedir. Bu belgede hayat boyu öğrenme sürecinde farklı hedef kitlelerine ulaşma ve öğrenmeye erişimini artırmak için; mesleki, sosyal ve kültürel becerilere yönelik programlar hazırlanmıştır. Bu programlara ulaşılması halinde ülkemizde hem örgün hem de yaygın eğitime katılım oranlarının artacağı hem de eğitime katılımdaki cinsiyet eşitsizliklerinin giderileceği umulmaktadır.

Ülkelerin eğitim politikalarındaki nihai hedefi tek başına eğitime katılım ya da okullaşma oranları değildir. Çocuk ve gençlerin onlara yaşamları boyunca rehberlik edecek gerekli bilgi ve becerileri edinebilmeleri eğitimin en temel hedeflerinden biridir. Dolayısıyla eğitimde eşitlik konusu, bilgi ve beceri ediniminde de geçerlidir. Cinsiyetlerine ve sosyal statülerine bakılmaksızın tüm çocuk ve gençlerin aldıkları eğitimle benzer becerileri edinebilmeleri önemlidir. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında etkili ve eşit bir öğrenmeden bahsedilirken bu hedefe ulaşıp ulaşmamada cinsiyete göre ele alınan göstergelerde ilköğretim 2. ve 3. sınıf ve ortaöğretimle birlikte son sınıf öğrencileri ve bu çocuk ve gençlerin okumada ve matematikte asgari yeterlilik seviyeleri etkili olmuştur. OECD( ekonomik işbirliği ve kalkınma teşkilatı) tarafından yürütülen PISA(uluslararası öğrenci değerlendirme programı) araştırmaları bu göstergeler için önemli bir veri sağlayıcısıdır ve bu alanda ülkeler arası kıyaslamayı sağlayabilen evrensel araştırmalardır.

PISA araştırmaları, 15 yaş grubunu baz alarak her ülke için bu yaş grubunda bulunan gençlerin matematik, okur-yazarlık ve fen alalındaki eğitim seviyesini ölçmek için yapılmaktadır.

 

Sonuç olarak;

  • Ekonomik, sosyal ve kültürel statü ile yaşanılan bölge(kentsel-kırsal) matematik okur-yazarlığı ile ilgili bilgi ve beceri edinimine etki eden faktörlerdir.
  • Bazı ülkeler cinsiyete ve yaşanılan bölgeye göre matematik okur-yazarlığı alanında beceri edinimine tam bir eşitlik yakalasalar bile ekonomik, sosyal ve kültürel statü değişkeninde hiçbir ülke tam eşitliği yakalayamamıştır.
  • Türkiye’de matematik okur-yazarlığı alanında en az minimum yeterlilik seviyesine ulaşan 15 yaşındaki gençler için cinsiyet, ekonomik, sosyal ve kültürel statü ve yaşadıkları bölgeler açısından tam bir eşitliğin sağlanamadığı görülmektedir.
  • Ekonomik, sosyal ve kültürel statü seviyelerinin belirlenmesinde anne-babanın mesleği ve eğitim düzeyi, gelir düzeyi, öğrencinin evde sahip olduğu eğitim ile ilgili kaynaklar ve ailenin evindeki bir takım araç-gereç değişkenleri dikkate alınmalıdır.
  • Kentsel bölgelerde yaşayanlar, kırsal bölgelerde yaşayanlara göre çok daha fazla yeterlilik seviyesine ulaşmışlardır.
  • Türkiye, matematik okur-yazarlığı alanında beceri ediniminde cinsiyet hariç diğer değişkenlerde eşitsizliğin en fazla olduğu ülkeler arasındadır.

3.Türk Eğitim Sisteminin Sorunları

  • Eğitim sosyolojisinin en temel konu alanlarından birisi de toplumsal bir kurum olarak eğitim ile diğer toplumsal kurumlar arasındaki ilişki ve etkileşimlerdir. Eğitim ve ekonomi birlikte sıkça çalışılan konular arasında yer almakta olup eğitim düzeyindeki artışın milli geliri artırıp artırmadığı, kamu ve özel sektörün eğitime yaptıkları yatırımlarla ekonomik büyüme arasında bir ilişkinin olup olmadığı, eğitim istihdam ilişkisi, eğitim ve gelir dağılımı ilişkisi çalışılan konular arasındadır ve insan bu çalışmalarda ‘beşeri sermaye’ olarak anılmaktadır.
  • Eğitimin ekonomik büyümeye etkisinin olabileceği fikri 1960’lı yıllarda sorgulanmaya başlamıştır ve insan faktörü ile beşeri sermaye kavramları ön planda olmuştur. Beşeri sermaye teorisi, eğitimi nitelikli insan gücü ve temel sermaye olarak varsayılmıştır. Buna göre eğitim, bireyin gelirinin belirleyen, işsizlik riskini azaltan bir faktördür.
  • Lucas(1988), ortaya koyduğu ‘İçsel Büyüme Modellerinde’ ekonomik büyümede kısa vadede birçok değişkenin etkili olduğunu, uzun vadede ise eğitim ve beşeri sermayenin büyümede etkili faktörler olduğunu ileri sürmüştür. Günümüzde ekonomik üretimde, gerekli bilgi ve becerilere sahip nitelikli insan gücü, yani beşeri sermaye en önemli unsur haline gelmiştir. Beşeri sermayenin kaynağı ise eğitimdir. Eğitimli iş gücü ise verimliliği artırır.

Barro ve Lee(1993), beşeri sermaye sayesinde yeni teknolojilerin gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere geçişişinin kolaylaştığını, bu açıdan bakıldığında beşeri sermayenin gelişmekte olan ülkelere kalkınmasını hızlandırdığını dile getirmiştir.

Çoban(2004), Türkiye’de 1980-1997 yılları arasında okullaşma oranları ve eğitim harcamaları değişkenleri ile gayrisafi milli hasıla değişkeni arasındaki ilişkiyi incelemiş ve eğitim ve GSMH değişkeni arasında uzun vadede pozitif bir ilişki olduğunu, ilkokul okullaşma oranındaki artışın doğrudan iktisadi büyümenin nedeni olduğunu ortaya koymuştur.

Serel ve Masatçı(2005), Kar ve Ağır(2006) beşeri sermaye ile GSMH arasında pozitif ilişki bulmuşlardır.

Sonuç olarak eğitime yapılan yatırımların artması, okullaşma oranlarının yükselmesi, eğitime katılımın artması, ekonomik büyümeyi de olumlu yönde etkilemektedir. Bu durum tek taraflı olmayıp ekonomik büyüme arttıkça ülkelerin eğitime olan yatırımları da artar ve her iki alandaki gelişim de pozitif yönde sürekli hale gelir. Örneğin Türkiye, ilköğretimden yükseköğretime öğrenci başına eğitim kurumlarına yapılan harcamalarda 2010-2014 yıları arasında büyük bir artış oranını yakalasa da bu alanda diğer OECD ülkeleri arasında en alt sıralardadır.

Türkiye’de ilköğretimden yükseköğretime ve eğitim kurumlarına yapılan harcamalarda diğer ülkelere oranla daha düşük seviyede kaldığı söylenebilir. Bu durum; öğretmen maaşları, bina yapımı, bakım ve giderleri, öğretim materyalleri ve ders kitapları gibi doğrudan bağlantılı temel hizmetler ve barınma, yemek ve ulaşım gibi yan hizmetlerle Türkiye, eğitim kurumlarına ve öğrencilerine en az harcama yapan ülke konumundadır. OECD ülkelerinin ortalama harcadıkları para 9.086 dolardır, Türkiye ise 367 dolardır.

Toplumsal sorunlardan biri de istihdam sorunu yani işsizliktir. İstihdam azlığı ve işsizlik sorunu toplumsal hayatta farklı sorunlara neden olmaktadır: yoksulluk, suç oranlarında artış, intihar vb. Okul yaşında olmasına karşın herhangi bir örgün eğitim kurumunda öğrenim görmeyenlerin sayısının yüksekliği de diğer önemli sorunlardan biridir. Türkiye’de 18-24 yaş grubundakilerin yaklaşık %31’i ne çalışmakta ne de yaygın veya örgün bir eğitim kurumunda öğrenim görmektedir. Bu yaş grubundaki kadınların oranı %43.5 erkeklerin oranı ise %19.1 olup kadınlarının erkek yüzdesinin neredeyse iki kat daha fazla olması bu alandaki cinsiyet eşitsizliğini de göstermektedir.

Türkiye 3-5 yaş grubu çocukların kayıt oranlarındaki değişime bakıldığında 2005-2016 yılları arasında önemli bir ivme yakalasa da halen okul öncesi eğitim kademesinde diğer ülkelere göre oranı en düşük ülkeler arasındadır.

 

Sonuç

Eğitim, ülkemizde toplumun her kesimi tarafından konuşulan ve tartışılan bir konudur. Ülkemizde eğitimin kalitesi, sınav sistemi, ders süreleri, üst eğitim kurumlarına geçiş sistemi gibi konular toplumun sürekli gündemini oluşturan konula arasındadır.

Günümüz toplumu, eğitimin iş, para ve statü kazanımında etkisini gündelik hayatta doğrudan gözlemekte ve yaşatmaktadır.

Küresel ölçekte yapılan araştırmalar, eğitimin toplumsal gelişime ve ekonomik kalkınmadaki etkisini gözler önüne sermekte, bu sayede ülkelerin ve toplumların eğitimin önemi konusundaki farkındalıkları da artmaktadır.

Ekonomik büyüme ve gelişmede ülkemiz sahip olduğu genç nüfus ile diğer ülkelere göre önemli bir potansiyele sahiptir. Bununla birlikte bu potansiyeli kullanarak bilim, teknoloji, ekonomi, sağlık vb. her alanda kalkınmayı gerçekleştirebilmek için genç nüfusun cinsiyet ve statü gibi değişkenliklere bakılmaksızın eşit ve kaliteli bir eğitime erişmeleri son derece önemlidir. Bunun için uzun vadede uygulanacak eğitim politikalarının yanı sıra sosyal ve ekonomik politikaların belirlenmesi, hedeflerin ortaya konulması, bu politika ve hedeflerin küresel ölçekteki politika ve hedeflerle uyumlu olması ve de eğitimle ilgili küresel göstergelerin dikkate alınması gerekmektedir.

Eğitim alanında Türkiye’de önemli sorunlar gözlense de bunlar üstesinden gelinmeyecek sorunlar değildir. Önemli olan bu sorunların farkında olmak, çözüm önerileri geliştirmek, politika ve hedefler oluşturmaktır.

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak
Sosyal Sorunlarda Güncel Tartışmalar
Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı