KuramlarMarifet Divanı AkademiMarifet MetinleriTerimler

SOSYAL SORUN ALANI OLARAK -SAĞLIK-

Ayşenur Kocakandıralı- AYBÜ Lisans 3. Sınıf Öğrencisi

Giriş

Sağlık geçmişten günümüze tüm toplumlarda olan ve insanlık olarak tüm hayatımızı etkileyen bir konudur. Bireylerin de en temel hakkı sağlıklı olmak ve bunu sürdürmektir. Bundan 20 yıl önce sağlık ve hastalık denildiği zaman hastaneler, doktorlar, hemşireler, ilaçlar akla gelirken günümüzde artık sağlıklı yiyecekler, vitamin hapları, alternatif tıp, sağlık kültürleri, yürüyüş, terapi, sağlık kontrolleri dahil olmak üzere çok geniş bir alan akla gelmektedir. Bu yüzden sağlık insanlar için bir yaşama biçimi olmuştur. Önceden teknolojik gelişmelerin sağlık açısından önemli gelişmelere sebep olduğu bilinir ölümlerin azalması, kronik ve bulaşıcı hastalıkların azalması, erken tanı gibi koşullar… Ancak bu şu an günümüzde bakıldığında da böyle mi orası tartışılır. Sağlık gittikçe ciddi bir sosyal sorun alanı haline gelmiştir. Bugün toplumların sağlık alanında yaşadığı en önemli sorunların başında sağlıkta şiddet gelmektedir. Sağlık alanında şiddet diğer sektörlere göre kıyaslandığında oldukça yüksek düzeylerdedir. En yaygın şiddet türü sözel şiddet ardından da fiziksel şiddet olduğu ifade edilir. Bu konu hakkında birçok önlem alınmasına rağmen sonuç istenilen düzeye ulaşamamıştır. Şiddetin dışında diğer bir sosyal sorun alanı ise toplumsal cinsiyettir. Bu toplumsal cinsiyet kavramı cinsiyetler arası eşitsizliği ifade etmek için kullanılır. Bu sorun hem kadın sağlığını için hem de erkek sağlığını ciddi şekilde etkilemektedir. Bu toplumun siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanmaktadır.

  1. Sağlık ve Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
    • Sağlık ve Hastalık Kavramı

Sağlık hakkı, doğuştan kazanılmış en temel insan haklarından biridir. Bu kavramdan ilk olarak 1946 yılında Dünya Sağlık Örgütü Anayasası’nda söz edilmiştir.

Bu Anayasaya göre “Mümkün olan en yüksek standardına sahip olmak, ırkı, dini, politik inancı, ekonomik ve sosyal durumu gözetilmeksizin, her insanın temel haklarından biridir” şeklinde ifade edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da sağlık hakkı kavramına yer verildiği görülmektedir. Anayasada sağlık hakkı, sosyal haklar arasında yer almıştır ve yasanın 56. maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir…” ifadesiyle başlamaktadır.

Sağlık kavramı genellikle “hastalık olmaması hali” olarak tanımlanmaktadır. Ancak hastalık veya hastalık olarak algılanan olgu, zamana, topluma ve kişiye göre değişebilmektedir. Günümüzde sağlığın çok çeşitli tanımının yapılmasıyla beraber hala geçerliliğini koruyan ve evrensel olan Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılmıştır. Örgüt sağlığı 1948 yılında, “Yalnızca hastalık ya da sakatlığın olmaması değil aynı zamanda bedensel ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir” şeklinde tanımı yapılmıştır. Tıbbı ve sağlık hizmetlerinin amacı, sadece hastalıklarla uğraşmak değil, insanları sağlıklı yaşatmaktır. Sağlıklı olmak, hasta olmamaktan farklı bir kavramdır. Öte yandan, hastalık kavramı da duruma göre farklı anlamlara gelebilen tartışmalı bir kavramdır. Hastalık, medikal ve toplumsal-kültürel olmak üzere iki farklı boyut içermektedir.

Medikal olarak hastalık, objektif bir durum olup ölçülebilen bazı belirti ve bulgularla kendisini gösteren patolojik bir anormalliği ifade etmektedir. Toplumsal-kültürel olarak birey açısından sağlık ise sağlıksızlığın sonuçlarını subjektif olarak birey de algılanması, acı veya rahatsızlık duyma durumudur. İnsanların hastalık göstergesi olabilecek semptomları algılama ve değerlendirmeleri farklı olabilmektedir. Yani sürekli yorgunluk, baş ağrısı, sırt ağrısı, gibi hastalık semptomlarını sayılabilecek bazı durumları kimileri normal yaşamın bir parçası olarak görüp önemsemezken, kimileri de hemen hekime danışmakta, kimileri ise bir hekime danışmaksızın kendi kendine çeşitli rahatlatıcı ve iyileştirici yöntemler aramaktadır. Hastalık bulgularının yorumlanması, değerlendirilmesi ve tıbbi yardım arama kararı bireyin cinsiyeti, yaşı, mesleği, inancı, içinde yer aldığı sosyal sınıf, kültürel yapı gibi pek çok faktörden etkilenmektedir.

  • Sağlığın Sosyal Belirleyicileri

Toplumsal ve bireysel düzeyde sağlık durumunu olumlu ya da olumsuz, direkt ya da dolaylı olarak etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Bunlar yaş, cinsiyet gibi biyolojik faktörler olabildiği gibi sosyal çevre, fiziki çevre, yaşam tarzı ve sağlık hizmetleri de olabilmektedir.

  • Gelir Düzeyi ve Sosyal Statü

   Gelir sağlığın en önemli belirleyicilerinden biridir ve bireyin sağlık düzeyi ve sosyal statüsü üzerine oldukça bir etkisi vardır. Sağlık ve gelir ilişkisi gelişmiş ülkelerde uzun zamandır çalışılan bir konudur. Yapılan çalışmalarda sosyoekonomik faktörlerin sağlık düzeyi ve sağlık çıktıları ile ilişkisi olduğu sonucuna varılmıştır. Wilkinson ve Marmot, gelir düzeyi düşük olanların eğitim, ulaşım, barınma sorunları yaşadığını; aynı zamanda evsizlerin, işsizlerin, bazı etnik grupların, göçmenlerin düşük gelir nedeniyle risk taşıdığını ve yoksulluk nedeniyle erken ölümlerin yaşandığını belirtmiştir. Gelir düzeyi ve yaşam standartları yüksek olan bireyler sağlık hizmetlerine daha adil ulaşmakta ve sağlık hizmetlerine daha fazla harcama yapmaktadır. Daha düşük sosyo-ekonomik statüye sahip bireylerin ise hastalığa yakalanma sıklıkları artar ve yaşam süreleri kısalır. Yoksulluk ve sağlık statüsü ölçümü için farklı yöntemler kullanılsa da varılan nokta, yoksulluğun sağlıksızlığa sebep olduğudur.

  • Sosyal Çevre

Bireyin aile, arkadaş ve sosyal çevresinin varlığı, sağlığını olumlu olarak etkilemektedir. Hatta sosyal dayanışmanın yüksek olduğu toplumlarda yaşayan bireyler sağlıklı olmaya daha eğilimlilerdir. Bu durumun tersi sosyal dışlanmışlık kavramıyla ifade edilir. Sosyal dışlanmışlık; bir kimsenin yaşadığı yerde, toplumla bağlantısının olmaması ya da tamamen kesilmesidir. Başta ruhsal hastalıklar olmak üzere kişinin sağlığı üzerinde oldukça önemli bir etkisi vardır.

 

 

  • Eğitim Düzeyi ve Sağlık Okuryazarlığı

Yüksek eğitim düzeyi daha iyi sağlık durumuyla ilişkili bir faktördür. Eğitim düzeyinin yüksek olması bireyi, mesleğini, gelecekteki gelir düzeyini, yaşayacağı yeri ve sahip olacağı imkanları etkileyecektir ve bu da dolaylı olarak bile daha iyi sağlık düzeyi ve yaşam süresi sağlayacaktır. Sağlık okur yazarlığı ise,” okuryazarlıkla bağlantılı, insanların sağlık durumlarıyla ilgili olarak günlük yaşamlarında kararlar almak, yaşam kalitelerini arttırmak/sürdürmek için sağlıklarını geliştirme ve hastalıkları önleme amacıyla gerekli sağlık bilgisine erişme, anlama, değer biçme ve bilgiyi kullanmayı sağlayacak bilgi, motivasyon ve yeterlilik” olarak ifade edilmiştir. Sağlık okuryazarlık düzeyi sınırlı ve yetersiz olanlarda şunlar görülür;

  • Koruyucu sağlık hizmetleri kullanımının düşük olması,
  • Semptomatik dönemde sağlık bakım arayışında gecikme yaşanması,
  • Bireyin kendi tıbbi durumunu anlamasına muktedir olamaması,
  • Verilen tıbbi öneri/talimatları yerine getirme düzeyinin düşük olması,
  • Öz bakım yetersizliği,
  • Sağlık bakım maliyetlerinde artışı olması,
  • Ölüm oranlarında artış olması durumları görülür.

 

  • Sağlıklı Yaşam Koşulları

Bireyin yaşadığı yer, yaşadığı konutun fiziksel kalitesi ve tipi, barınma maliyeti doğrudan ya da dolaylı olarak sağlığı etkilemektedir. Şehirlerde yoğun trafik, hava kirliliği; kırsal kesimde ise sağlık hizmetlerine ulaşımdaki kısıtlılıkları önemli etkenlerdendir. Beslenme yetersizlikleri ve temiz içme suyu kaynaklarına erişimi yetersiz olması insan sağlığını olumsuz etkilemekteyken, dengesiz beslenmenin getirdiği sonuçlar da sağlığı olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

 

 

  • Çalışma Durumu (İşsizlik/ Çalışma koşulları)

  Genel olarak, çalışanların çalışmayanlara göre daha iyi sağlık düzeyine sahip olduğu bilinse de özellikle stresli çalışma ortamları, sağlık düzeyini ve erken ölümleri etkileyen önemli bir faktördür. Bunun yanı sıra tehlikeli fiziki çalışma ortamları ve neden oldukları yaralanmalar da sağlık sorunlarının önemli nedenleri arasındadır. İş koşullarının yanı sıra işsizlik de sağlık düzeyini etkileyen önemli bir faktördür. İşsizliğin ilk ve en önemli etkisi, maddi kazançların kaydedilmesidir. Özellikle uzun süren işsizlik dönemi bireyleri yoksullaştırabilmektedir. Bunun yanı sıra işsizlikle beraber çeşitli fiziksel ve psikolojik sorunlar da meydana gelmektedir. Kişisel statünün ve iş ile kazanılmış ilişkilerini kaybetmesi de bu süreci etkilemektedir. Buna bağlı olarak, istenmeyen olaylar daha fazla yaşanabileceği gibi stresle baş etme yöntemleri de bazen yetersiz kalmaya başlar. Bazı durumlarda ise sigara ve alkol tüketiminde artış ve daha da önemlisi intihar olgularında artış görülebilir.

 

  • Yaşam Seyri Yaklaşımı (Yaşam Döngüsü)

Bireylerin yaşam döngüsü içerisinde, özellikle başkasına en bağımlı ve savunmasız oldukları çocukluk, hamilelik ve yaşlılık dönemlerinde, sosyal şartların sağlık üzerindeki etkisi daha belirgindir. Çocuğun doğumundan erken çocukluk dönemine kadar yaşadığı çevrenin uygunluğu ve kalitesi, beyin gelişimi açısından oldukça önemlidir ve hatta doğum öncesi ve erken çocukluk dönemindeki sağlık düzeyi, bireyin ileri yaşlardaki sağlık düzeyinin de önemli belirleyicilerinden biridir. Hamilelik sürecindeki annenin sosyo-ekonomik durumu, sağlık hizmetlerine ulaşılabilirliği, beslenme durumu, stres, vs. faktörler, hem kendi sağlığı hem de bebeğin sağlığı açısından oldukça önemli bir durum arz etmektedir. Yaşlılık dönemi de yaşamın diğer dönemlerine göre farklılık arz etmektedir.

 

Gelişmemiş ülkelerde yaşlılık dönemlerinde yeterli ve kaliteli sağlık hizmetlerine ulaşılamamakta hatta yaşlılık dönemine ulaşamadan insanlar hayatlarını kaybetmektedirler. Bu dönemde sosyo-ekonomik duruma bağlı olarak sağlık hizmetlerine ve ilaca ulaşım durumu, bakım ve rehabilitasyon merkezlerinin yeterlilik durumu vs. faktörler yaşlı sağlığı üzerinde önemli etkilere sahiptir.

  • Sağlık Hizmetlerine Ulaşım

  Ulaşım kısaca, arzu edilen sağlık hizmetinin doğru yerde ve doğru zamanda alınması anlamına gelmektedir sağlık hizmetlerine ulaşım çok boyutlu bir kavramdır ve beş gruptan oluşur.

  • Satın Alınabilirlik: Hastaların sağlık hizmetleri maliyetlerini karşılayabilme gücünü ve istekliliğini ifade eder.
  • Hizmetin Varlığı: Hastaların ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve sağlık hizmeti için zorunlu olan kaynakların varlığıdır.
  • Ulaşabilirlik: Coğrafi ulaşılabilirliktir ve hastaların fiziki olarak sağlık kuruluşuna ne derece kolay ulaşabildiğini ifade eder.
  • Kolaylık: Hastaların hizmetlere tercihleri kısıtlanmaksızın, ne derece kolay ulaşabildiğidir. (Randevu alma kolaylığı, sağlık kuruluşuna telefonla ulaşabilme, uygun saatlerde hizmet alabilme vs.)
  • Uygunluk: Hastaların ya da hizmet sağlayıcılarının yaş, cinsiyet, sosyal sınıf ve ırk gibi özelliklerine göre birbirlerini nasıl gördüğü ile ilişkilidir.

 

  1. Sağlıkta Eşitsizlikler

   Sağlıkta eşitsizlik, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal, sınıfsal ve benzer diğer nedenlerle toplumun farklı kesimleri arasında sağlıkla ilgili önlenebilir ancak kabul edilemez farklılıkların ortaya çıkmasıdır. Sağlıkta eşitsizliklerin kaynağı bireysel değil toplumsal farklılıklardır. Tüm Dünya’da giderek artan eşitsizlikler günümüzün en önemli konularından birisi olmuştur. Sağlıkta eşitsizlikler ile ilgili yapılan en önemli tanımda;

” belli bir hastalık ya da sakatlığa sahip, yaşam süreleri ve refah seviyeleri yüksek olan toplumlara göre daha kısa olan, daha yoksul ve daha dezavantajı sosyal gruplar arasındaki sağlık çıktıklarında sistematik ve önlenebilir farklılıklar” olarak ifade edilir.

  • Sağlıkta Eşitsizliğin Nedenleri

Sağlıkta eşitsizlikler konusunda nedenlere bakacak olursak yoksulluk, göç, işsizlik, eğitimsizlik, doğru olmayan inanç ve gelenekler, açlık, sağlıksız beslenme, konutsuzluk veya kötü barınma koşulları, savaş, terör, iş ve kazaları ve meslek hastalıkları gibi faktörlerdir. Ancak, bu nedenlerin nedenleri incelendiğinde yoksulluk, göç gibi sorunların gelir dağılımı bozukluğundan, iş kazaları ve meslek hastalıkları uygun olmayan çalışma koşullarından kaynaklandığı görülür. Daha da önemlisi tüm nedenlerin çıkış noktasına bakıldığında temel nedenin kapitalist üretim ilişkileri ve sınıflı toplum yapısı olduğu görülür.

  • Sağlıkta Eşitsizliklerin Ölçümü

Sağlıkta eşitsizliğin ölçümünü “sağlık durumuna ilişkin eşitsizlikler” ve “sosyo-ekonomik değişkenlere bağlı eşitsizlikler” olmak üzere iki grupta incelemiştir. Sağlık durumuna ilişkin eşitsizlikler sağlık algısı, sağlık hizmetlerine ulaşım, engellilik, mortalite, morbidite, sağlığını etkileyen risk etmenleri ve güven duygusu değişkenlerini kapsarken; sosyo-ekonomik etmenlere bağlı eşitsizlikleri ise gelir durumu, eğitim durumu, meslek, konut özellikleri, sosyal güvence durumu, yaşamı kolaylaştırıcı araçlar/dayanıklı tüketim mallarına sahip olma gibi değişkenleri kapsamaktadır.

    3.Sağlıkta Şiddet

Tüm sektörlerde artan şiddet olayları, sağlık sektöründe de önemli oranda artış gösterir. İşyerinde meydana gelen şiddet olaylarında, sağlık çalışanları en önemli hedef ve kurbanlardır. Sağlık kurumlarında şiddet; “Hasta, hasta yakınları ya da diğer herhangi bir bireyden gelen, sağlık çalışanları için risk oluşturan; sözlü tehdit, fiziksel saldırı ve cinsel saldırıdan oluşan durum” olarak tanımlanmıştır.

Sağlık sektöründe İşyeri Şiddeti Raporunda, işyerlerinde yaşanan şiddet olaylarının %25’inin sağlık kurumlarında meydana geldiği ve sağlık çalışanlarının %50’ sinin şiddete maruz kaldığı belirtilmiştir.

   4.Sağlık ve Toplumsal Cinsiyet

Bireyler kadın ve erkek olmak üzere farklı biyolojik yapılarla Dünyaya gelirler ve bu farklılık bireylerin bazı sağlık sonuçlarını etkilemektedir. Bir hastalığın seyri kadın ve erkekle farklı olabilmekte, kadın ve erkeklerdeki sağlık ve hastalık örüntüleri de farklılık gösterebilmektedir. Pek çok araştırma kadınların erkeklere göre daha uzun yaşadıklarını ancak yaşam kalitelerinin daha düşük olduğunu, daha fazla hastalık yaşadıklarını göstermektedir. Yapılan çalışmalara göre kadınlarla erkekler arasındaki farklılıkların yalnızca biyolojik farklılıklar değil toplumsal cinsiyet hiyerarşisine ve toplumsal cinsiyete bağlı dayatılan rollerin meydana getirdiği psiko-sosyal stresten de kaynaklandığı ve toplumsal belirleyicilerin biyolojik korunmasız pekiştirdiği görülmektedir. Toplumsal cinsiyet, farklı kültürde, tarihin farklı dönemlerinde ve farklı coğrafyalarda kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen roller ve sorumlulukları ifade eder. Herkes Dünyaya kız ya da erkek olarak gelir ve Dünyaya gelirken cinsiyet belirlemek kişilere ve tercihe bağlı bir durum değildir. Hangi kültürde veya hangi çağda olursa olsun, kız ya da erkek olarak doğmak, tıpkı ölümlü olmak gibi biyolojik varlığın bir özelliğidir. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların toplumsal cinsiyet ayrımcılığı sonucu ikinci sınıf insan muamelesi görmeleri, düşük olan toplumsal statüleri, kaçınılmaz olarak onların verilen sağlık hizmetlerini kullanmalarını ve hizmetlerden zamanında yararlanmalarını da olumsuz etkilemektedir. Türkiye’de 5 yılda bir yapılan “Nüfus ve Sağlık araştırmalarına göre kadınların eğitim düzeyi arttıkça aile planlaması doğum ve doğum sonrası hizmetlerinde kullandığı artmaktadır. Yine de bu araştırmalarına” bağlı olarak yapılan bir ileri analize göre, sahip olunan çocuk sayısının da kadınların eğitim düzeyi ile ilişkisi olduğu ortaya koyulmuştur.

 

Yaşanılan bölge ve coğrafya fark etmeksizin, okuryazar olmayan kadınların, istediklerinden daha çok çocuk sahibi oldukları buna karşı eğitim düzeyi yüksek olan kadınların sahip oldukları çocuk sayısının kendi istekleri doğrultusunda olduğu görülmüştür. Dünya ve Türkiye istatistiklerine göre kadının statüsünün daha düşük olduğu ülkelerde ve bölgelerde anne ölümlerinin daha yüksek olduğu görülmektedir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin etkilediği temel sorunlardan biri de kadına yönelik şiddettir. Kadına yönelik şiddet çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır. Aile içinde yaşanan fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet şeklinde meydana gelebildiği gibi iş yeri ya da sokakta yaşanan cinsel taciz, gebeliğe zorlama, ergen gebelikleri, kız gebeliklerin sonlandırılması, töre namus cinayetleri, zorla evlendirme veya siyasal yaşama katılımın engellenmesi şeklinde yaşanmaktadır. Şiddet, bireyi fiziksel, duygusal ve sosyal yönden etkileyerek yetersiz beslenmeye, depresyona, sosyal izolasyona, travma sonrası stres bozukluğuna, madde bağımlılığına, beden travmalarına kronik ağrıya, güvenli olmayan cinselliğe, intiharlara, geçici ve kalıcı engellilik ile hastalıklara, ölüme neden olmaktadır. Ayrıca gebelikte uygulanan şiddet, erken doğum, düşük plasentanın erken ayrılması gibi riskleri de beraberinde getirir. Bebekte çeşitli yumuşak doku hasarları ve kemik kırıklarına neden olmaktadır. Cinsiyet temelli olarak kadınlara karşı uygulanan ve sağlık sonuçları son derece önemli olan ayrımcılıklardan biri soyun devamının sağlanması gerektiği gerekçesiyle erkek çocuk tercihinin yapılması ve günümüz teknolojisinin de etik olmayan bir şekilde kullanılmasıyla dişi fetüsün yaşamına son verilmesidir.

Cinsiyet temelli ayrımcılıklardan diğeri ise Mısır, Somali gibi birçok Afrika ülkesinde herhangi bir sağlık gerekçesi olmayan, sadece cinsiyetinden dolayı ve cinselliklerini engellemek amacıyla kız çocuklarına uygulanan ve hiç yararı olmayan “kadın sünnetidir.” Bu uygulama sonucunda kız çocuklarını kanama ve enfeksiyondan kaybedilmesi çok ciddi sağlık sonuçları meydana getirir. Günümüzde 125 milyondan fazla kadını sünnetli olduğu bilinmektedir.  Bu sayının doğan her kız çocuğu ile artacağı düşünülmektedir.

 

Kadınların yaşadığı diğer bir sorun ise, sadece cinsiyeti nedeniyle yaşamlarına son verilen namus-töre cinayetleridir. Namus gerekçesiyle meşrulaştırılmaya çalışılan ve genellikle saklanan bu durum kadının ailenin izin vermediği bir gönül ilişkisinin, ailenin namusunu kirlettiği düşüncesiyle meydana gelir. Namus cinayetleri kararı genellikle aile meclisleri kararıyla, ailede erkek bir birey tarafından gerçekleştirilir. Buradan hareketle aynı ailedeki kadın ve erkeğin “toplumsal cinsiyet rolü” nedeniyle zarar gördüğü söylenebilir. Türkiye’de yaklaşık 5.000 kadın namus nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Namus cinayetlerini geniş bir coğrafyayı kapsadığı bilinmektedir. Öteki taraftan Ortadoğu’da kuzey Afrika’da ve Asya’da kadınların namus adına öldürülmesi cinayet olarak kabul edilmemekte ve haber niteliği dahi taşımamaktadır. Daha da ötesi Ürdün, Fas ve Suriye gibi ülkelerde ailenin namusunu koruma gerekçesiyle işlenen cinayetlerde ceza indirimine gidilmektedir. Ayrıca bu konuyla ilişkin istatistiksel veriler oldukça sınırlıdır.

  SONUÇ

Sonuç olarak sağlıklı tıbbi sorunların yanı sıra sosyal olarak pek çok sorun yaşandığı ve sağlığın ciddi bir sosyal sorun alanı haline geldiği görülmüştür. Gelecekte dünyada ve buna paralel olarak sağlık sektöründe değişim ve gelişim devam edecektir. Günün koşulları altında önemli olarak görüp ele aldığımız bu sorunlar gelecekte farklı konu başlıkları ve farklı türde gündeme geleceği kesindir. Hükümetlerin ve bilim insanların bu konudaki farkındalık oluşturma ve çözüm üretme çabaları aynı hızla devam etmektedir.

Kaynak
Sosyal Sorunlarda Güncel Tartışmalar
Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı