IRKÇI ve ETNİK BÖLÜNMELERDEN TOPLUMSAL ÇATIŞMAYA…
IRK
Sosyolojideki en karmaşık kavramlardan biri ırktır. Kimi yazarlar dört ya da beş temel ırk belirlemişken kimileri de üç düzineye yakın ırk tanımaktadır. Irkla ilgili bilimsel kuramlar 18. yüzyılın sonları ile 19. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bu kuramlar İngiltere ve diğer Avrupa uluslarının kendilerine tabi bölgeler ve topluluklara hükmettikleri imparatorluk güçleri haline gelmeleriyle, ortaya çıkan yeni toplumsal düzeni haklı çıkarmak için kullanılmışlardır. Kont Joseph Arthur de Gobineau (1816-1882), bazen modern ırkçılığın babası olarak adlandırılır, üç ırk olduğunu ileri sürmüştür. De Gobineau’ye göre ;
- Beyaz (Caucasian) : beyaz ırk üstün bir zeka, ahlak ve iradeye sahiptir; bu kalıtsal nitelikler Batı etkisinin tüm dünyaya yayılmasının altında yatan etmenlerdir.
- Siyah (Negroid) : Hayvan tabiatı, ahlak yoksunluğu ve duygusal kararsızlıkla belirlenen çok az kapasiteye sahiptir.
- Sarı (Mongoloid).
De Gobineua ve bilimsel ırkçılık yandaşlarının fikirleri daha sonra beyazların üstünlüğünü savunan diğer grupları etkilemiştir.
2. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda “ırk bilimi” bütünüyle gözden düşmüş ve biyolojik açıdan kesin “ırklar” ın olmadığı,insanlar arasında fiziksel değişikliklerden oluşan bir yelpaze var olduğu görüşü hakim olmaya başlamıştır. İnsan toplulukları süreklilik gösterir.Aynı görünür fiziksel özellikleri paylaşan bir topluluktaki genetik farklılaşma grup içindeki bireyler arasındaki farklılaşma kadar büyüktür. Bu olgulara dayanarak bilimsel topluluk ırk kavramını neredeyse bırakmıştır. Biyolojik temeli reddedilse bile, ırkın birçok insan için bir anlamı olduğunu iddia eden diğer sosyal bilimciler bu konuda aynı fikirde değildir. Çok çekişmeli bir kavram olsa da ırkın sosyolojik çözümleme için elzem olduğunu iddia etmektedirler.
Irk, biyolojik olarak temellendirilen dış görünüme göre bireylerin ve grupların yerinin belirlendiği, çeşitli vasıfların ya da becerilerin atfedildiği bir dizi toplumsal ilişki olarak anlaşılabilir. Irksal ayrım, insan farklılıklarını tanımlama tarzından daha öte bir şeydir; keza toplum içerisindeki güç ve eşitsizlik örüntülerinin yeniden üretilmesinde önemli rol oynar.
Irksallaştırma ise, anlayışlarının insanları ya da grupları sınıflandırmak için kullanılma olarak tanımlanabilir. Tarihsel açıdan ırk, Gobineau tarafından öne sürülen görüşlerde de olduğu gibi, belirli grupların, doğal olarak ortaya çıkan dış görünüşe ait özellikler temelinde ayırt edici bir biyolojik grup oluşturdukları şeklinde etiketlenmesi anlamına gelir. Avrupalı olmayan topluluklar “beyaz” Avrupalıların aksine “ırksallaştırılmışlardır”. Amerikan kolonilerindeki ırkçılık ve Güney Afrika’daki aparthied (siyahilere yönelik uygulanan beyaz milliyetçiliğine verilen sistemin ismi ) yönetimde olduğu gibi bazı durumlarda bu ırksallaştırma sistemli bir biçimde kurumsallaştırılmıştır. Ancak daha yaygın olarak gündelik yaşamdaki toplumsal kurumlar fiili olarak ırksallaştırılmıştır. Irksallaştırılmış bir sistemde bireylerin günlük yaşamlarındaki durumları o sistem içindeki kendi ırksallaştırılma konumlarına göre biçimlendirilip kısıtlanır.
ETNİKLİK
Irk kavramı yanlışlıkla değişmez ve biyolojik bir şeyi çağrıştırır, oysa etniklik anlam açsısından bütünüyle toplumsal bir kavramdır. Sosyologlar; anlam açısından bütünüyle toplumsal bir kavram olduğu için etniklik terimini ırk kavramına oranla daha çok tercih ederler. Etniklik kültürel pratiklere ve belli bir toplumun insanlarını diğerlerinden ayırt eden görünümlere atıfta bulunur. Etnik grupların üyeleri kendilerini toplumda diğer gruplardan kültürel açıdan farklı görür, karşılığında da diğer gruplar tarafından farklı görülürler. Farklı özellikler bir etnik grubu diğerinden ayırt etmeye yardımcı olabilir ancak, bunlar arasında en bilinenler dil, tarih yada (gerçek ya da hayali) atalar, din, giyim ya da süslenme tarzlarıdır.
Etniklik, zamanla üretilen ve yinelenen, bütünüyle toplumsal bir olgudur. Toplumsallaşma yoluyla genç insanlar, topluluklarının yaşam tarzlarını, normlarını ve inançlarını özümserler. Çok sayıda insan için etniklik bireyin ve grubun kimliği için önemlidir.Örneğin Çerkeslerde; farklı bir milletden olan kişilerle evlenmeme konusundaki hassasiyet, etnik kimliğin korunması ve gelecek kuşaklara ‘saf’ haliyle aktarılmasından kaynaklanır. Bu sayede hem geçmiş ile olan bağ koparılmaz hem de gelenekler canlı tutulabilir. Ancak gelenekle sürdürülüp korunmasına karşın etniklik, sabit ve değişmez değildir. Örneğin, Çerkesler her ne kadar geleneklerini sürdürmeye devam etmeye çalışsalar da her türlü toplumsal yaptırıma rağmen başka milletlerle evlilikler görülmeye başlanmıştır. Bu durum etnikliğin sabit ve değişmez olmadığının tipik bir göstergesidir.
AZINLIK GRUPLARI
Azınlık grupları kavramı (sıklıkla etnik azınlıklar) sosyolojide yaygın olarak kullanılmaktadır ve sayısal bir ayrımdan daha fazla şey ifade eder. Sosyolojide, bir azınlık grubunun üyeleri, topluluğun çoğunluğuna oranla daha dezavantajlıdır ve grup dayanışması ve aidiyet duygusuna sahiptirler. Önyargı ve ayrımcılığa maruz kalma deneyimi ortak bağlılık ve çıkar duygularını güçlendirmektedir. Sosyologlar “azınlık”sözcüğünü toplum içinde ikincil konumda olan grubu tanımlamak için kullanırlar.
Azınlık grubun üyeleri genellikle,kendilerini çoğunluktan ayrı bir grup olarak görürler. Çoğunluk fiziksel ve toplumsal olarak toplumun geri kalanından yalıtılmışlardır. Belirli bir çevrede, şehirde ya da bölgede yoğunlaşma eğilimindedirler. Çoğunluğu oluşturan grubun üyeleri ile azınlığı oluşturan grubun üyeleri ya da azınlık grupları arasında evlilik çok azdır. ( Çerkeslerde Evlilik Örneği..) Etnik ayırımlar nadiren yansızdır, fakat yaygın olarak refah ve güçle ilgili eşitsizlikler ve gruplararası düşmanlıklarla ilişkilendirilirler.
Önyargı ve Ayrımcılık
Önyargı ve ayrımcılık insanlık tarihinde oldukça yaygındır; öncelikle bunların birbirinden ayrılması gerekir. Önyargı, bir grubun üyelerinin bir başka grup hakkındaki fikirleri ve ona takındığı tutuma atıfta bulunur. Önyargılı bir insanın peşin hükümlü görüşleri,çokluk doğrudan bir delil yerine söylentiye dayanır ve yeni bir bilgi karşısında bile değişmeye direnirler. İnsanlar kendilerini özdeşleştirdikleri gruplara yönelik olumlu, diğerlerine karşı da olumsuz önyargılar besleyebilir. Belirli bir gruba karşı önyargılı olan birisi bu grubu tarafsız bir biçimde değerlendiremez. Önyargılar sıklıkla bir grubun sabit ve kalıplaşmış bir biçimde tanımlandığı kalıpyargılar üzerine inşa edilir. Bütün siyahların adetik olduğu ya da bütün oldukları görüşü gibi, kalıpyargılara çoğunluk etnik azınlık gruplarında başvurulur.
Günah keçisi yaratmak,durumları kötü olan iki etnik grubun birbirleriyle ekonomik kazanımlar için rekabet ettiği durumlarda yaygındır. Günah keçisi yaratmak normal olarak çok kolay hedef oldukları için ayırt edici özelliklere sahip ve nispeten güçsüz gruplara yöneltilir. Protestanlar,Katolikler, Yahudiler, Italyanlar, siyah Afrikalılar, çingeneler ve diğerleri Batı tarihi boyunca muhtelif dönemlerde gönülsüzce günah keçisi rolünü oynamışlardır. ayrımcılık öteki gruba yada bireye yönelik gerçek davranışa atıfta bulunur.
Ayrımcılık, siyah bir Britanyalı’nın bir beyazın başvurabileceği işe başvurusunun reddedilmesinde olduğu gibi, başkalarına açık olan olanaklardan bir grubun üyelerinin mahrum edilmesi gibi faaliyetlerde görülebilir. Önyargı çoğunlulukla ayrımcılığın temeliyse de ikisi birbirinden ayrı ortaya çıkabilir.
Irkçılık, genellikle belirli bireyler ya da grupların benimsediği tutum ve davranışlar olarak kabul edilir. Kurumsal ırkçılık fikri, ırkçılığın toplumun yapılarına sistematik olarak nüfuz ettiğini öne sürmektedir. Bu fikre göre polis, sağlık hizmetleri ve eğitim sistemi gibi kurumların hepsi belirli grupları kayırırlarken diğerlerine de ayırımcılık yapmaktadır.
Eski ırkçılık ”tan ‘‘yeni ırkçılığa…
Fiziksel özelliklere dayalı eski tarz “biyolojik” ırkçılık günümüz de pek seyrek olarak açıkça dile getirilir. A.B.D’de yasallaştırılmış ırk ayrımının sona ermesiyle ve Güney Afrika’da apartheid rejimin yıkılması “biyolojik” ırkçılığın reddedilmesinde önemli dönüm noktalarıdır. Artık biyolojik ırkçılıktan kültürel ırkçılığa doğru bir değişim yaşanmaktadır. Bu görüşe göre, üstünlük ve aşağılık hiyerarşisi çoğunluk kültürünün değerlerine göre inşa edilmektedir. Çoğunluğun dışında tutulan bu gruplar,asimile olmayı reddettikleri için marjinal hale gelmekte ya da aşağılanmaktadır.
Irkçılığın sosyolojik yorumları
Etnik çatışmalarda söz konusu olan sosyolojik kavramlar etnik merkezcilik, grup kapanması ve kaynak tahsisi kavramlarıdır.
Etnikmerkezcilik, dışarıdakiler hakkında beslenen kuşkuyla birlikte, başkalarını kişinin kendi kültürüne dayanarak değerlendirmesidir. Etnik merkezcilik ve grup kapanması ya da etnik grup kapanması sıklıkla birlikte ortaya çıkar. “Kapanma” grupların kendilerini ötekilerden ayıran sınırları koruma sürecine işaret eder. Bu sınırlar, bir etnik grubu başkalarından ayıran farklılıkları keskinleştiren dışlama araçlarıyla oluşturmaktadır. Bu tür araçlar arasında gruplararası evliliği sınırlamak ya da yasaklamak, toplumsal temas ya da ticaret gibi ekonomik ilişkilere sınır getirmek ve etnik gettolarda oİduğu gibi grupların fiziksel olarak birbirlerinden ayrılması bulunmaktadır. Etnik grup kapanması kavramı insan topluluklarını birbirinden ayıran hem görünen hem de örtük nitelikteki farklılıkları anlamamıza da yardımcı olmaktadır.
Çatışma Kuramları
Çatışma kuramları, bir yanda ırkçılık ve önyargı arasındaki bağlantıyla öte yanda güç ve eşitsizlik ilişkileriyle ilgilenirler. Irkçılığa yönelik ilk çatışma yaklaşımları ekonomik sistemin toplumun bütün öteki yönlerini de belirleyen bir etmen olarak gören Marxist fikirlerden yoğun bir biçimde etkilenmiştir. Bazı Mantist kuramcılar, yöneten sınıfın köleliği,sömürgeciliği ve ırkçılığı emeğin sömürüsü olarak kullandığını iddia ederek ırkçılığın kapitalizmin bir ürünü olarak ele alırlar.
Etnik bütünleşme ve çatışma
Günümüzde dünyadaki bir çok devlet göçü teşvik eden planlı politikalar sonucunda ya da sömürge ya da imparatorluk mirasıyla birlikte hızla çok etnikli hale gelmişlerdir. Örneğin; Türkiye.
Küreselleşme ve hızlı değişme döneminde, bir çok devlet etnik farklılığın bol faydaları ve karmaşık itirazları ile karşı karşıyadır. Uluslararası göç, küresel ekonomi ile eklemlenerek hızlanmaktadır; insan topluluklarının hareketinin ve birbirine karışmasının önümüzdeki yıllarda yoğunlaşacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Bu arada, etnik gerginlikler ve çatışmalar, bazı çok etnikli devletlerin bölünmesine ve tehditler taşıyarak bütün dünya toplumlarına yayılmayı sürdürmektedir.
Asimilasyon, erime potası ve çoğulculuk ise etnik farklılıkların uzlaştırılabilirmesinde ve etnik çatışmaların patlak vermesinin önlenmesinde birer yol olarak düşünülen etnik bütünleşme modelleridir.
Asimilasyon, göçmenlerin kendi özgül gelenek ve pratiklerini bırakarak, kendi davranışlarım çoğunluğun değerlerine ve normlarına göre biçimlendirmesi anlamındadır. Asimilasyoncu yaklaşım, yeni toplumsal düzenle bütünleşmenin bir parçası olarak göçmenlerin dillerini, giyim ve yaşam tarzlarını ve kültürel görünümlerini değiştirmelerini talep eder.
Eritme potası, göçmenlerin gelenekleri daha önceden mevcut topluluktaki baskın gelenekler içinde erimekten çok, yeni, değişen kültürel örüntüler oluşturacak şekilde birbirine karışmış hale gelirler. Etnik gruplar topluluğa yalnızca farklı kültürel değerler ve normlar getirmekle kalmaz, kendilerini içinde buldukları daha geniş toplumsal çevreye uyum sağladıkları için farklılık da yaratırlar.
Kültürel çoğulculuk, etnik kültürlere ayrı ayrı varolmak için tam bir yasallığın verilmesi, buna rağmen toplumun ekonomik ve siyasi yaşamına geniş ölçüde katılmalarıdır. Çoğulculuğun yakın zamandaki sonucu çok kültürcülüktür.
Etnik çatışma
Etnik farklılık toplumları büyük ölçüde zenginleştirir. Çok etnikli devletler sıklıkla sakinlerinin farklı katkıları ile güçlenen canlı ve hareketli mekanlardır. Fakat böylesi devletler iç karışıklıklar yada dış tehditler karşısında kırılgandırlar. Bazen uzun etnik hoşgörü ve bütünlük geçmişine sahip toplumlar da hızla farklı etnik gruplar ya da topluluklar arasında düşmanlıkla kendini gösteren etnik çatışma girdabına kapılabilirler.
Etnik temizlik, hedefi belli şiddet,bezdirme, tehdit ve terör kampanyaları yoluyla etnik grupların başka bir yerde yerleşmeye zorlanmalarım içerir. Bunun aksine soykırım, bir etnik grubun başka bir etnik grup tarafından sistematik olarak bertaraf edilmesi şeklinde tanımlanır. Çarlık Rusya’sı tarafından 1,5 milyona yakın Çerkes’in sürgüne tabi tutulması ve bunun sonucunda yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı 400 bin ila 500 bin kişinin hayatını kaybetmesi nüfus politikası sebebiyle yapılan bir soykırım örneğidir.
Dünya üzerindeki şiddetli çatışmaların giderek etnik bölünmelere dayanması dikkat çekmektedir. Savaşların sadece çok küçük bir bölümü devletler arasında ortaya çıkmakta, etnik boyutu öne çıkan iç savaşlar daha büyük bir bölümü oluşturmaktadır.