Marifet Divanı AkademiMarifet Metinleri

Toplumsal Endişe ile Değişen Toplumsal Yaşantı: Bir Virüs Sosyolojisi Denemesi

Yusuf YARALIOĞLU: AYBÜ Sosyal Bilimler Ens. Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, Din Sosyolojisi Doktora Öğrencisi

Toplumsal olarak zor günlerden geçtiğimiz bu günlerde, yaşadığımız panik ve ölüm korkusu toplumsal hafızayı oldukça etkilemiş görünüyor. Covid-19 olarak duyurulan meşhur Korona virüs, esasında kronik rahatsızlığı olan ve yaşlılar üzerinde daha çok etkisi olduğu söylenen bu virüsün yakın zamanda bütün dünyayı etkisi altına alması uzmanlar tarafından duyurulmaktadır. Bilindiği üzere Amerika merkezli yapılan bir araştırmaya göre bu virüsün hapşırma ile hava kabarcıkları ile ‘3 saat havada’ kalabildiği, virüsün, plastik ve paslanmaz çelik gibi yüzeylerde 2 ila 3 güne kadar, kartonda 24 saate kadar ve bakır üzerinde sadece dört saate kadar yaşayabildiğinin tespit edildiği aktarıldı. Ancak birçok farklı açıklama ve bilginin ardından virüs ile savaş noktasında henüz net bir bilginin ortaya konamadığına da şahit olmaktayız.  Bu bilgi karmaşası içerisinde daha henüz tanımadığımız bu virüse karşı toplum da endişe duymaya başladı. Bulaşıcılığı oldukça hızlı olan bu virüse karşı açıklanan dünya genelindeki ölüm istatistiklerine bakıldığı zaman ise yaşlı ve kronik rahatsızlığı bulunanların etkilendiği ve hayatını kaybettiği görülmektedir.

Yanı başımızda bulunan AB ülkelerinin de yaşlı nüfusları düşünüldüğünde salgının en çok etkileyeceği merkezin de yine ölüm istatistiklerinin de gösterdiği gibi AB ülkeleri olacağa benzemektedir. Şu anda Müslüman ülkelerde henüz fazla vaka ve ölüm haberi gelmedi. Bu durumun küreselleşmenin tabi bir sonucu olarak AB ülkelerinin ve Çin gibi ticaret ülkelerinin arasındaki ilişkilere dayandığı çıkarımını yapmamız hiç de yanlış olmayacaktır. Peki küreselleşme nedir? Küreselleşme terimi genelde sosyal ve insani bilimlerin gündemine aldığı bir konu ise de özelde bir sosyal süreç olarak sosyoloji bilim dalını ilgilendirmektedir. Bu çerçevede konusu sosyal yapı ve sosyal ilişkiler olan bu disiplinin yaşanan ekonomik, sosyal, siyasi, dini, kültürel, teknolojik, iletişimsel, çevresel ve demografik olarak ele alındığı görülmektedir. Bu çerçevede en kapsamlı kabul edilen tanım Robertson’un tanımıyla küreselleşme ‘yerelin – evrenselleşmesi, evrenselin- yerelleşmesi’ olarak ifade edilmektedir (Robertson, 361).  Bu bağlamda uzun bir zamandır Dünya ile sosyolojik bütün bağları zedelenmiş bazı Müslüman ülkelerin, Arap Baharı, iç çatışmalar, ekonomik krizler ve toplumsal hareketleneme krizleri ile yaşadıkları sıkıntılar karşısında bu virüsten daha az etkilenmesi normal görünmektedir. Ancak gerçek şu ki bu virüs eski dönemlerde aylarca veya yıllarca farklı kıtalardan gelerek toplumları etkilerken bugün küreselleşmenin bir sonucu olarak hızla bütün dünyaya yayılmıştır. Dolayısıyla bu virüsü diğer virüslerden farklı kılan ilk özelliği sosyolojik anlamda hızla bütün dünyayı ve şehirleri etkisi altına almış olmasıdır.

Diğer yandan dünyanın bilimsel çalışmalar ve teknolojik üstünlüğünü elinde tutan Batı toplumlarına bakıldığında ise durumun vahameti yeni yeni ortaya çıkmakta. Her dönem ekonomik, teknolojik, bilimsel faaliyetler ile adını duyuran Batı dünyası bir virüs karşısında aciz kalıp büyük zararlar görmeye başladı. Sosyolojik anlamda salgın psikolojisi bireyleri market talanına varan aşırı sosyal hareketlenmelere yol açtı. Bu bağlamda Batı ülkelerinin sosyolojik anlamda bu virüse hazırlıksız yakalandığı ifade edilebilir. Hatta vaka ve ölüm sayısı bakımından birçok ülke virüsün ana kaynağı Çin’den dahi daha çok artışla farklı bir boyuta erişti. Erişmekle kalmayıp bu sayılar gittikçe artmaya devam ediyor. Bu durumun aynı zamanda evlere kapanan toplum bireylerinin bu dönemi psiko-sosyal anlamda da olumsuz ve zor geçireceği açık ve gerçektir. Bu dönemde boşanma başvurularının artması, aile içi şiddetin artış göstermesi, bir takım sosyal sıkıntıları beraberinde getireceği kuvvetli bir öngörü olarak önümüzde durmaktadır.  (Bu ifadeler yoğunlukla Batı toplumları için kullanılmışsa da Müslüman Toplumları içinde geçerlilik arz etmektedir.) Dolayısıyla bu virüsün ikinci özelliği nüfusu her gün artarak devam eden dünyanın bu küreselleşme olgusu yanı sıra toplumsal krizleri ‘bireyin toplum içerisindeki davranış kalıplarının olumsuz anlamda değişmesi, dönüşmesi kastedilmektedir’ tetikleyecek olmasıdır.

Diğer bir konu ise Virüs-Din-Sekülerizm ilişkisidir. Bildiğiniz gibi modern dönem sosyologları, modernizmi açıklamak adına dinin gelişmiş toplumlarda etkisinin, bireyler ve toplumlar üzerinde azalacağını hatta yok olacağını iddia etmişlerdi. Son dönemde gelinen noktada gelişmişliğin zirvesini yaşayan birtakım ülkelerin toplumsal kriz karşısında bütün teknolojik gelişmişliklerine rağmen Tanrı’ya sığındıklarını ve bu durumda Tanrıdan destek ve yardım bekledikleri görülmektedir. Sonuç olarak din fenomeni hiçbir zaman birey veya toplumlar üzerindeki etkisini yitirmeyeceğini ve hatta bugün olduğu gibi daha yükseğe çıkaracağını göstermiş oldu. Yani modern dönem sosyologları öngörülerinde yanıldılar! Bu süreçte ilgi çekici bir durum vardır ki dindar toplumlarda yani Türkiye gibi ülkelerde bu virüsünde yine Kutsal tarafından bir imtihan olarak gönderildiği anlayışı hâkim görünmektedir.

Dünyanın her yerinde birçok zulüm altında bulunan insanların, veya doğanın tahribatı dolayısıyla Kutsal’a olan yakarışlarının tabii bir sonucu olarak Tanrı’nın bütün insanları etkisi altına alacak bir virüsle sınadığı görüşü de yine dünya üzerinde oldukça konuşulan bir diğer konu. Ayrıca birçok komplo teorisi ortaya atılmış virüsün bir takım kötü niyetli oligarklar tarafından ortaya atıldığı da tartışılmaktadır. Bu ihtimal bugün bütün dünyayı etkileyen virüs karşısında zengin fakir, eğitimli-eğitimsiz … birçok insanı aynı anda etkilediği için çok mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla bu virüsün üçüncü özelliği insanlara doğayı tahrip etmemeleri için, dünyayı yaşanmaz kılmamaları için bir uyarı ve Tanrı’nın varlığına olan inancın pekişmesi olarak nitelendirilebilir. Sonuç olarak bu durum seküler toplumları dahi dindarlaştırmış olması bakımından önemli yol eşiği olarak görülebilir.

Gelelim ülkemiz Türkiye’ye meseleyi en başından itibaren ciddiye alıp, salgının yaşandığı ülke olan Çin’e bütün dünyanın sırtını döndüğü bir sırada tıbbı yardım yaparak bu meselenin küresel anlamda bir salgına dönüşmemesi için elinden geleni yaptığı görülmektedir. Bu önlemler sayesinde ülkemize çok uzun bir süre salgın giremedi. Ancak yukarıda ifade ettiğimiz küreselleşme olgusu ile beraber Türkiye’nin salgından etkilenmemesi kaçınılmazdı. Ancak toplumsal olarak bu virüse karşı henüz farkındalık düzeyimiz istenilen seviyelerde değil. Devletin bütün çabalarına rağmen toplum içerisindeki bireylerin uyarıları kulak ardı etmesi esasında bir sorumsuzluk ve ciddiyetsizlik olarak görülmektedir. Ancak Türkiye devlet olarak yine tarihsel misyonunu yerine getirmekte mazlum ve yardım bekleyen her ülkenin yanına da koşmayı ihmal etmemektedir.

Sonuç ve Çözüm Önerileri:

  1. Toplumsal yapının hafızası konumunda bulunan yaşlılarımızı etkileyen bu virüs karşısında İslam’ın Tedbir-Tevekkül kuralını uygulamak toplumsal hafızanın da sağlıklı gelişmesine vesile olacaktır.
  2. Diğer yandan ‘#evde kal’ uygulamasıyla, ailecek evde karantinaya giren bireylerin karşılıklı olarak birbirlerine psiko-sosyal desteği vermeleri elzemdir.
  • Sosyolojik olarak bu virüs hadisesini yaşayan bireylerin hedefi, diğer kuşaklar için daha yaşanabilir bir dünya bırakmak ve aynı zamanda toplumsal krizlerin temelinde yine insan faktörünün etkili olduğunu aktarmak olacaktır.
  1. İster komplo teorileriyle oluşturulmuş bir senaryo olsun, ister insanın yaptığı bir hata sonucu ortaya çıkmış bir virüs olsun, sonuç olarak bu insanın aciz bir varlık olduğu göstermiştir.
  2. Hangi gelişmişlik düzeyine ve zenginliğe sahip olursa olsun sosyal yapı içerisinde bulunan bireyin, modernizmin öngörüleri ışığında Tanrıdan uzaklaşmadığı aksine Tanrının daha yakın bir mesafede hissedildiği anlaşılmaktadır.
  3. Metin içerisinde küreselleşmeden bahsettik evet Küreselleşmiş dünya ilk defa bir salgınla Dünya’nın kötü yönetildiği takdirde nelere sebebiyet vereceğini görmüş oldu. Yani Artık hepimiz bir köy içerisinde bulunan komşular gibiyiz ülkeler olarak. Yaşanacak herhangi bir olumsuz hadise diğer ülkeleri de etkileyecektir.
  • Diğer bir önemli durum ise evde kal uygulamasının ciddiye alınmasıdır ki eğer bu toplumsal bilinç sağlanamadığı takdirde toplumun ciddi bir tehditle karşılaşacağını ifade etmemiz gerekiyor. Bundan dolayı mecburiyet dışında sosyal dünyaya karışmak aynı zamanda bir kul hakkı olarak görülmelidir.
  • Dünya’nın ne kadar küçüldüğünü bu virüs hadisesinden anlamış olduk evet artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bu durum yeni sosyolojik konulara gebe..

Sağlıcakla kalın Evde kalın.

 

 

 

 

Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı