KişilerKuramlarMarifet Divanı AkademiMarifet MetinleriTerimler

SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK

Cennet Feyza CÖMERT

Sembolik etkileşimcilik, mikro bir yaklaşım olup bireyler ve bireyler arası etkileşimdir. Sembolik etkileşimcilik yaklaşımına etki eden en önemli isimlerden birisi klasik sosyolog Georg Simmel’dir. Çünkü Simmel toplumsal etkileşiminin sosyolojinin konusu olduğunu güçlü bir şekilde dile getirmiştir.

Simmel, sosyolojisinde toplumsal tiplere, gündelik hayata ve bütün bu toplumsal gerçeklik içerisinde gerçekleşen toplumsal etkileşime odaklanmıştır.

Genelde sosyoloji toplumla ilgilenir, psikoloji bireyle ilgilenir şeklinde bir düşünce hakimdir. Burada ise bireyle toplum arasındaki ilişkinin tamda ayırt edilebilecek bir ilişki olmadığı ortaya çıkar.

Sosyal etkileşime Simmel dışında bir psikolog olan Charles Horton Cooley’de önemli bir katkıda bulunmuştur.

Cooley, özellikle ‘birincil grup’ ve ‘ayna benlik’ kavramlarını geliştirmiş ve sembolik etkileşimciliğin temel toplum ve insan kabullerine önemli katkılarda bulunmuştur. Cooley, grup ve benlik kavramlarının etkin bir şekilde iç içe geçmiş olduğunu kabul eder. Benlik, grup bağlamında gelişmektedir. Birincil grup, bireyin kendisini geliştirdiği asıl yerdir ve üç nedenle önemlidir. Bu üç neden şunlardır: Daha karmaşık ilişkilerin yapıtaşıdırlar, benliğin evrimleştiği mekanizmalardır ve daha geniş toplumsal düzen ile onun insan unsuru olan bireyler arasındaki bağlantı noktasıdır.

Birincil gruplar, bireylerin yüz yüze samimi olarak ilişkiler kurdukları gruplardır. İnsanlar, dünyaya geldikleri andan itibaren toplumsal ilişkilerin belirli düzenlilikler ile sürdürüldüğü birincil gruplarda gelişirler. Bu gelişim sürecinin en önemli tarafı, insan benliğinin bu etkileşimler içerisinde kendi kendisini algılayan ve kontrol eden bir karakter kazanmasıdır. Ayna benlik ise benliğin kişilerarası ilişkiler dahilinde ve değerlerinin tepkilerine göre oluştuğunu vurgular.  

Ayna benlik, çocukluk yıllarından itibaren gelişir. Benliğin oluşmasında temel süreçlerden biri olan toplumsallaşmada çocuk, diğerleri ile girdiği iletişim sayesinde başkalarının kendisini nasıl algıladıklarının da farkına varır ve bununla birlikte bir ‘ben’ olarak da kendisinin farkına varır. Bu süreç gençlik, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde de toplumsallaşma yoluyla devam ettirilir. Bu şekilde birey, hem bir eyleyen olarak kendisinin farkındadır hem de eylemlerini algılayarak, anlayarak, değerlendirerek ve ötekilerin de farkında olarak toplumsal hayata dahil olmaktadır.

Sembolik etkileşimciliğin sosyolojiye yaptığı en önemli katkılardan birisi, sadece psikolojinin konusu olarak kabul edilen benlik kavramının sosyolojinin de konusu olarak kabul edilmesini sağlamasıdır.

Sembolik etkileşimcilik aynı zamanda sosyal psikolojinin alanıdır. Bu yüzden psikolojinin ve sosyolojinin bir ortak alanı olarak kabul ediyoruz. Ayrıca sosyal psikolojinin de hem doğmasına hem de gelişmesine kaynaklık etmiş önemli bir yaklaşımdır.

Sembolik etkileşimcilik, insanı toplumsal gerçekliğin normatif unsurlarını pasif bir şekilde içselleştiren ve uygulayan bir alıcı olarak kabul etmemekte tam tersine insanları gündelik hayatın ve toplumsal gerçekliğin üretimine bilinçli ve aktif özneler olarak katıldıklarını kabul etmektedir.

Sembolik etkileşimciliğin şu temel varsayımları vardır:

  • İnsanlar şeylerden hareket ile eyleme geçerler ancak bunu şeylerin onlar için anlamları açısından gerçekleştirirler. Buradaki şeylerden kasıt sadece nesneler değildir. Mesela insanlar arası konuşmalar, kelimeler, jestler, mimikler kısacası herhangi bir sembolik anlama sahip olan istisnasız her şey diyebiliriz. Ama bunları anlam açısından harekete geçiriyoruz, nesnenin bizzat kendisinde olan bir şeyden değil. Ona bir anlam yüklüyoruz ve o anlam etrafında harekete geçiriyoruz. Mesela bayrağın bizim milletimiz açısından önemliliğini düşündüğümüzde ya da bir yerde istiklal marşı çalındığında insanların hemen hazır ol vaziyetine geçerek saygı göstermesini kastediyoruz, istiklal marşı çalarken oluşan melodiden bahsetmiyoruz ona aslında başka bir sembol/anlam yüklemiş oluyoruz.
  • Bu anlamlar diğer insanlar ile olan etkileşimlerimiz sonucu ortaya çıkar. Anlamlar nesnelerin bizzat kendisinde değildir. Yani bayrağa saygıyı biz ailemizle, okulumuzla kurduğumuz etkileşimden ortaya çıkarmışızdır. Oysa bayrağın kendisine nesne olarak baktığımızda o sembolik anlam ortadan kalkabilir.
  • İnsanlar toplumsal etkileşimden öğrendikleri bilgileri sadece içselleştirmezler bununla birlikte yorumlayarak değiştirirler. Sembolik etkileşimde pasif bir insan anlayışı yoktur.
  • İnsanlar, hayvanların tersine sembolleri kullanabilir ve onlara bağlanabilirler. Georg Herbert Mead’in u konuda özellikle dikkat çektiği bir şey var: Hayvanlarda bir uyaran tepki ilişkisi var ama bu tepki içgüdüsel. İnsanlarda da uyaran tepki ilişkisi var ama insanlar bu uyaran tepki ilişkisinde hayvanlardan farklı olarak sembollere farklı anlamlar yükledikleri için ve her anlama da bir yorumlamaya tabi olduğu için uyaran tepki ilişkisi arasına bir uyaran geliyor ve bununla birlikte bizim yorumumuz dahil oluyor sonuçta ise tepkimiz ortaya çıkıyor. Yani uyaran tepki ilişkisinde insan araya yorum katar. Bu uyaran tepki ilişkisi sürekli olarak devam eder. Mesela kızma, sevinme gibi duyguları yaşarken kendi yorumumuzu katarak yaşarız.
  • ‘İnsan haline gelme’, toplumsallaşmaya bağlı olarak önce aile sonra okulda gerçekleşen bir süreçtir. İnsanlar, insan olma potansiyeli ile doğarlar bu potansiyel insani etkileşim sonucunda gerçekleşir.
  • İnsanlar bilinç sahibi olmakla beraber kendileri ve eylemleri üzerinde düşünebilme yetileri de vardır. Böylece insanlar, davranışlarını ve etkileşimlerini şekillendirebilirler. Bireyler bilinçleri sayesinde etkileşime geçmeden önce kendileri ile de iletişime geçerler.
  • İnsanların eylemleri amaçlıdır. Kişi durumları tanımlar, durumlara anlam atfeder ve ona göre davranır.
  • Toplum, toplumsal etkileşime giren insanlardan oluşur. Yani toplum insanlardan bağımsız makro düzey bir bütün olmayıp bütün insanların ortak eylemidir.

Sembolik etkileşimciliğin kurucusu George Herbert Mead’dir.

Zihin ve benliğin gelişme süreci, toplumsal davranışlarda bulunan toplumsal benliğin oluşma sürecidir. Mead, insan benliğinin iki yönlü bir yapıya sahip olduğunu savunur.

Mead’e göre insan benliği aynı anda hem özne hem de nesne olabilir.

Benlik sadece ben kısmından oluşmaz. Aynı zamanda beni/bana diye bir kısımdan da oluşur. Bunlardan bir tanesi psikolojikse diğeri sosyolojiktir. ‘Ben’ tarafı daha içsel yönümüz, ‘beni/bana’ tarafı ise daha dışsal yönümüzdür.

Toplumsal etkileşimde benliğin sosyolojik ve psikolojik yönü karşılıklı etkileşimde bulunur ve davranış bu etkileşimin sonucunda gerçekleşir.

Mead’in sembolik etkileşimcilik teorisinde, toplumsallaşma ya da benliğin gelişmesi üç aşamada gerçekleşir ve son aşamaya ulaştığında ömür boyu bir süreç olarak devam eder.

Mead’in gelişim aşamaları sırasıyla oynama ya da taklit, oyun ve genelleştirilmiş öteki aşamalarıdır.

  • Oyun öncesi aşaması olan oynama ya da taklit aşaması, çocukların yaklaşık olarak iki yaşlarında tecrübe ettikleri bir dönemdir. Bu aşamanın özelliği anlamsız, taklitçi hareketlerden oluşmasıdır. Çocuk bu dönemde annesini babasını taklit eder ama bilinçsiz taklit eder. Yani bir anlam yüklemeden taklit ederler.
  • İkinci aşama olan oyun aşamasında çocuk, kendisini bir başkasının yerine koyar, birlikte ve basit kurallara göre oynanan bazı oyunlara kendi rolü ile katılır. İlk aşamada rol yoktu ama bu aşamada rol devreye girer. Burada çocuk bir oyunda kendisine atfedilen bir rolü algılıyor ve bu role göre davranışlar sergilemeye başlıyor.
  • Üçüncü aşama ise daha da geliştikçe olan ‘genelleştirilmiş öteki’ aşamasıdır. Bu yetişkin ve olgun benliğin ortaya çıktığı aşamadır. Bu aşama tüm topluluğun örgütlenmiş tavırlarını içerir. Burada insan artık çocukluğu biraz daha aşmış durumdadır. Bu aşamada çocuk empati yapabilme becerisine sahiptir, etkileşim kurduğu zaman muhatabının ya da başkalarının ne diyeceğini hesap edebilen ve ona göre davranışlar geliştirebildiği bir aşamadır. Yani aslında daha yetişkin bir aşamaya ulaşmış oluyor.

Herbert Blumer, Mead’in benlik anlayışını sosyoloji teorisine uyarlamıştır. Davranışçı psikolojide basit bir şekilde uyaran-tepki ilişkisi şeklinde tanımlanan modeli Blumer sosyolojik olarak ‘uyaran-yorum-tepki’ şeklinde yeniden tanımlamıştır. Bu üç unsurda etkileşimin hem temel unsurunu oluşturuyor hem de diğer taraftan karşılıklı bir şekilde sürekli olarak devam ediyorlar.

Sembolik etkileşimi hem yorumlamak hem de anlamak için her iki tarafın ‘ötekinin rolünü alması’ başka bir deyiş ile her birinin ötekinin ‘yerine geçmesi’ gerekir.

Rol alma ise toplumsal gerçeklik içerisinde bireylerin birbirlerinin tepkilerine anlam yükleyen aktif özneler olarak eylemde bulunmalarının kabul edilmesi demektir.

Blumer’in sembolik etkileşimcilik kuramına yaptığı en önemli katkılardan biri, teorinin temel varsayımlarını tespit edip açıklamasıdır. Blumer’a göre sembolik etkileşimcilik üç basit ön kabule sahiptir.

  • İnsanlar şeylere karşı kendilerine ifade ettikleri anlamlara göre davranışta bulunurlar. Sembollere göre zihinde anlamların oluşması ve bizim ona göre tepkide bulunmamızdır.
  • Şeylerin anlamları bir insanın bir başkası ile kurduğu sembolik etkileşimden kaynaklanır ya da doğar.
  • Bu anlamlar bireylerin şeyler ile karşılaştıklarında ortaya çıkan bir yorum süreci içerisinde ele alınır ve değişime uğrar.

Anlam yüklü davranışlar ile karşılıklı olarak sürdürülen etkileşim, toplumsal hayatı üretmekte ve sürdürmektedir.

Anlamlar ait oldukları şeylere zorunlu olarak bağlı değillerdir. Mesela bayrağın Türkiye’de ki anlamı farklıdır Avrupa’da ki bir ülkede ise daha farklı bir açısı vardır. Bu sebepten dolayı, toplumsal etkileşimin bağlamı dolayısıyla bireylerin birbirlerinin davranışlarına yükledikleri anlamlar da değişebilir.

Kişiler karşılıklı etkileşimlerinde birbirlerinin mimiklerine, jestlerine ve sözlerindeki vurgulara dikkat etmektedirler.

Mekân, zaman, ekonomik durum, yaş, toplumsal konum gibi unsurlar toplumsal etkileşimin bağlamını oluşturur ve anlam ile yorum ilişkisini değiştirebilir. Bundan dolayı yorum süreci açık bir süreçtir ve aktör özneler tarafından inşa edilir.

Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı