KuramlarMarifet Divanı AkademiMarifet MetinleriTerimler

PIERRE BOURDIEU: HABITUS

Yasin Berkay ÇOBAN

Pierre Bourdieu, yakın dönem Fransız sosyolojisinin en önemli isimlerinden birisidir. Yaptığı analizlerle bazı kavramları yeniden yorumladığı gibi sosyolojiye yeni kavramlar da kazandırmıştır. Bu kavramların özellikle sosyoloji teorileri tartışmalarına önemli katkıları olmuştur. Bourdieu, özne-nesne, idealizm-materyalizm, beden-zihin gibi düalist/ikili kavramların temelinde alt-üst, egemen-tâbi gibi toplumsal karşıtlıkların bulunduğunu, kurumlar gibi bu karşıtlıkların da ikili bir varoluşa sahip olduklarını savunmuştur.

Bourdieu’nün sosyoloji anlayışı, birbirine zıt görünen birçok kavramı ve teoriyi bir araya getirme çabasındadır. Sosyolojik teoride var olan bütün ikiliklere eleştiriler getiren Bourdieu, her kavram ve teorinin incelenen olguya göre açıklayıcılığının değişebileceğini, bu yüzden de hiçbir kavramın ve teorinin dışlanamayacağını; aynı zamanda hiçbirinin de genel geçer kabul edilemeyeceğini ısrarla vurgulamaktadır. Sosyolojik teorinin iki ucunun nesnelcilik ve öznelcilik olduğunu belirten Bourdieu, her iki yaklaşımın da toplumsal gerçekliği tam olarak açıklayabilme gücünden yoksun olduklarına vurgu yapmıştır. Nesnelci teoriler, Durkheim’ın toplumsal olguları insanlardan bağımsız nesnelermiş gibi kabul eden anlayışını devam ettirirken, öznelci teoriler bireylerin gündelik temsillerine vurgu yaparak toplumsal gerçekliği sadece özne boyutuyla kabul etme eğilimindedir. Bourdieu, sosyolojik teoride iki uca savrulan anlayışları aşmak gerektiğini savunmuştur. O, toplumsal dünyanın görünüşte uzlaşmaz iki kutba ayrılmasının ve teorik olarak bu iki kutup arasındaki karşıtlığın yüzeysel ve zararlı olduğunu iddia etmiştir.

Bourdieu’ye göre, bilim tarafından kendi öznelci anı içinde ele alınması, betimlenmesi ve analiz edilmesi gereken “aktörün bakış açısı” belirli bir noktadan bakış olarak tanımlanabilir; ancak bu noktada bulunmanın ne anlama geldiğini tamamen kavrayabilmek ve bizzat bu noktadan görülebilecek şeyleri görmek için, öncelikle söz konusu noktanın içinde konumlandığı karşılıklı özel noktalar veya konumlar uzayı yeniden inşa edilmelidir. İnsanların toplumsal gerçekliği kavramaları yalın bir durumun içinde ya da salt psikolojik bir biçimde gerçekleşmemektedir. Aktörün bakış açısını şekillendiren, sınırlandıran gerçekliğin nasıl bir gerçeklik olduğu da açıklığa kavuşturulmalıdır. Bunun da ötesinde aktörün bakış açısı ile pratiklerinin kendisini sınırlandıran toplumsal gerçek ile ilişkisine odaklanmak gerekmektedir.

Bourdieu’ye göre, sosyolojik teorinin ve araştırmanın temel hedefi öznel olan ile nesnel olan arasında karşılıklı olarak birbirlerini var eden ve üreten durumu analiz etmek olmalıdır. Bunun için Bourdieu, habitus kavramını üretmiştir. Habitus, toplumsal gerçekliğin nesnellik ve öznellik diyalektiğidir. Nesnel zorunluluğun; artık avantaja dönüşmüş bir zorunluluğun ürünü olan habitus, nesnel duruma nesnel olarak uyarlanan stratejiler üretir, ancak bu stratejilerin mutlaka bilinçli hedeflerin açık ürünleri ve dışsal nedenlerin bazı mekanik belirlenimlerinin sonuçları olması gerekmez. Nesnel ve öznel olanı toplumsal gerçeklikte birbirinden ayırmak mümkün değildir. Toplumsal gerçekliği inşa eden aktörler olarak bireyler, öznel pratiklerinde nesnelliği taşımakta ve nesnellik tarafından sınırlandırılmaktadırlar. Nesnellik ve öznellik ya da yapı ve eylem, basitçe iki bağımsız olgu değil; diyalektik bir ilişkinin iki yanıdır. Çünkü insanların davranış biçimleri, nesnel yapılara ilişkin deneyimleriyle geliştirdikleri pratik eğilimlerin sonucudur. İnsanların öznel pratiklerinde toplumsal yapı içkindir. Çocukluktan itibaren, toplumsallaşma sürecinde “neyin onaylanıp neyin onaylanmadığına, neyin işe yarayıp yaramadığına bakarak, kendimize özgü yeni eylem biçimleri, yaşantılarımızdaki oyunlarla ilgili karakteristik bir davranış biçimi geliştiririz. Toplumsallaşmanın gücü, büyük ölçüde bedensel olarak, basitçe kim olduğumuzun, dünyada nasıl var olduğumuzun bir parçası olarak yaşanır. Bu duygu habitustur”.

Habitus, Bourdieu’nün toplumsal yapılar ile toplumsal pratik arasındaki bağı oluşturduğunu düşündüğü, bir dizi edinilmiş düşünce, davranış ve beğeni kalıpları için kullanılan bir kavramdır. Habitus, yapısal eşitsizliğe kültürel açıdan yaklaşmayı sağlayabilecek bir temel sunmakta ve eylemlilik üzerine odaklanmaya imkân tanımaktadır. Calhoun’a göre habitus, bireyin karakteristik eylem eğilimleri seti olarak ortaya çıkmaktadır. Habitus, kurumlar ile bedenler arasındaki buluşma noktasıdır ve kurum ve kişi arasındaki bağlantı noktası, üyelerin kendi eylemlerini üretme biçimidir. Buna göre yüzyıllardır var olan toplumsal kurumlar, kendi varlıklarını o kurumlara bağlı pratikleri yerine getiren insanlar tarafından üretilerek devam ettirmektedirler. Habitus, nesnel bir gerçeklik olarak yapının, öznel bir pratik olarak eylem tarafından üretilmesini sağlamaktadır. Böylece yapı ile eylem diyalektik bir biçimde birbirlerine bağlanmakta ve birlikte var olmaktadır.

Habitus, kişinin zorunluluklar sonucu düştüğü çıkmazdan kurtulmasına sebebiyet veren bir kavramdır. Habitus kişinin sosyal yapı içerisindeki yerini belli bir hiyerarşi içindeki bulunduğu konumunu, cinsiyetlerini, yaş sıralaması açısından aile içerisindeki yerlerini vb. göz önünde bulundurarak bu bağlamda içinde bulunulan her şart ve koşulda eyleyicilere çözüm yolları bulmaya çalışan bir kavramdır. Habitusun bir diğer özelliği tarihsel bir yönünün bulunmasıdır. Bu bahsettiğimiz özelliklerde işlev ve varlığını sürdürebilmesi için habitusun bu tarihsel özelliğinin olması zorunludur. Bu tarihsel yapı geçmişten gelmektedir ve geleceğe uzanan bir formdadır. O zaman bu bağlamda bir başka habitus tanımı yapacak olursak tarihe dayanarak bireysel ve kolektif pratiklerin meydana getirildiği bir tarih üretme sürecidir. Habitus tarihsel özelliğinden dolayı geçmiş deneyimleri aracılığıyla geleceği şekillendirerek şu zamanın etkinliklerini kapsamaktadır. Kişilerin sosyal sınıflarının belirlenmesine önemli katkılar bu sayede sağlanmış olmaktadır.

Habitus, insanların algıladıkları, değerlendirdikleri ve içinde hareket ettikleri dünya aracılığıyla oluşan kalıcı ve aktarılabilen eğilimler sistemini anlatır. Geçmiş etkiler ve mevcut uyaran arasında dolayımlanan habitus, aynı anda kendisini üreten kalıplaşmış toplumsal güçlere göre yapılanır ve yapılaştırır. O, bireyin hayatın farklı alanlarındaki farklı etkinliklerine biçim ve tutarlılık kazandırır. Bourdieu, habitusu farklı biçimlerde şu ifadelerle tanımlamıştır.

– “Yapının ürünü, pratiğin üreticisi ve yapının yeniden üreticisi”

– “Tüm seçimlerin seçilmemiş ilkesi”

– “Düzenli doğaçlama”

– “Pratiği birleştiren ve pratiği üreten ilke”

 

Bourdieu, bir dönem sosyolojide çokça tekrarlanan, toplumsal pratiklerin hızlı değiştiğine dair önyargıya habitus kavramıyla karşı çıkmıştır. Ona göre toplumsal pratikler, kaynakları itibariyle habituslara bağlıdır ve çabuk değişmekten ziyade yavaş değişme ya da değişmeme eğilimindedir. Bir insan geçmişten beri sosyolojik olarak sürdürülen pratik eğilimlerin bir devamcısıdır. Bu yüzden insanların içinde yetiştikleri kültürel kodları aşmaları kolay bir şey değildir. Her ne kadar toplumların yapılarına ve değişme durumlarına göre dikey ya da yatay hareketlilikler yaşanabilmekteyse de geçmişi fakir ve köylü olan birisi, zenginleştiğinde yine geçmişten beri zengin ve kentli olanların hayat tarzlarına göre şekillenen bir ortamda kendisini yabancı gibi hissetmektedir. Habitus, sembolik olarak insanların beğenilerinde, hayat tarzlarında ve tercih ettikleri pratiklerde kendisini göstermektedir. Böylece farklı toplumsal kesimler kendi habituslarını üretmeleri dolayısıyla farklı eğilimlere, beğenilere ve hayat tarzlarına sahip olmaktadırlar.

 

 

 

 

Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı