KişilerKuramlarMarifet Divanı AkademiMarifet Metinleri

Modeller ve Aktörler

Neslihan Demir AYBÜ İlahiyat Fakültesi Lisans 3. Sınıf Öğrencisi

Yapılar ve İşlevler

İşlevselcilik Ve Aşırılıkları

“İşlev” çok değişik anlamlarda kullanılabilen, en basit anlamıyla bir şeyin kullanılabilirliğini anlatan bir kelimedir.Terim işlevin kendisi ve belli bir işlevi yerine getiren insan üzerine kuruludur.Diğer uçta matematikçilerin kullandığı “fonction” (işlev) bulunur. “Y X’in işlevidir” demek, “X’in her değeri için bir Y değeri vardır” demektir. Sosyologlar “işlev” kelimesini bu belirgin anlamıyla kullanırlar.Biyolojide “işlev” teriminin farklı bir anlamı vardır. Bir organın işlevinden bahsedilir ve buradaki anlam sosyologlar tarafından da kullanılır.

Büyük İngiliz etnologu Radcliffe-Brown bunu şu şekilde açıklar: ‘’Bir sosyal alışkanlığın işlevi, sosyal sistemin işleyiş bütünü olarak kabul edilen sosyal yaşama yaptığı katkıdır. Bu tanım bir sosyal sistemin (bir toplumun yapısını yansıtan ve devamlılığının güvencesi olan kullanımıyla beraber yapısal bütünü) işlevsel birim diye adlandırabileceğimiz belli bir birliği olduğunu varsayar. Sosyal sistemin bütün öğeleri arasında bağlantı ya da uyumlu işbirliği durumu olduğunu varsaymak düzenlenmesi zor ısrarcı çatışmalan bertaraf eder.’’

 Malinowski:

Toplumun uyumlu işleyişinin cenneti andıran görünüşü, bize toplumun her elemanının bir işlevi olduğunu düşündürür.‘’Kültürün işlevsel analizi, her çeşit medeniyette her adetin, her maddi nesnenin, her fikrin ve her inancın herhangi bir yaşamsal işlevi yerine getirdiği prensibinden yola çıkar.”

İşlevselciliğin, muhafazakar ideolojinin sosyolojideki şekli olduğu iddia edilmiştir. Bütün sosyolojik çalışmalar DR. Pangloss’un yöntemiyle sonuçlanma riskini taşıyor: Madem ki olaylar böyle, demek ki böyle olmaları gerekiyordu ve sonuçta “her şey mümkün olan en iyi dünyada, en iyisi içindir.”Rafine ve deneysel bir işlevsel analiz, sosyal kurumların görünürdeki işlevlerini sorguladığı ve bunların yerine koyulabilecek işlevleri rastlantısal olarak keşfetmeye izin verdiği sürece muhafazakarlıktan çıkıp devrimci olabilir.

İşlevsel Analizin Kuralları

 Sosyal bir bütünün işleyişini daha iyi anlamaya çalışan bir araştırmacı işlevselciliğin tehlikelerinden kaçınmak için, sağduyunun sistemleştirilmiş şeklinden başka bir şey olmayan bazı kurallara uymak durumundadır. İşlevsel analiz özel bir araştırma tekniği değildir: Kendini anti-işlevselci ilan edenler de dahil, bütün sosyologların ortak entelektüel tutumudur.

İşlevsel analiz her zaman sosyal bir sistemin, bir bütünün içinde konumlanır: Farklı elemanlar arasındaki işlevsel ilişkileri aramak, toplumsal mekanizmanın tam ortasına yerleşip nasıl işlediğini görmek için koşullan zorlamaktır. Eğer bir sistem işliyorsa, otomatik olarak neden ve nasıl işlediğini açıklama ve bunun sonucunda bu işleyişi meşrulaştırma yoluna gidilir.

İşlevsel bir analizin sosyal değişimi ortaya koyabilmesi çok zordur.

Neden Ve Nedensellik

İşlevsel analiz, sosyal bilimlerde büyük zorluklarla karşılaşan nedensellik analizine oldukça yakındır. Bacon’a göre A’nın, B’den önce geldiği koşullarda ve diğer bütün değişkenler sabit kaldığında A’daki bütün değişimler B’yi de değiştiriyorsa, ortada bir neden vardır. Ama sosyal işleyişlerde bir öncelik belirlemek fiilen çok zordur. Sonuç olarak gözlemlenen şey A ve B arasındaki ilişkidir ve bu ilişki birçok şekilde yorumlanabilir:

– A, B’yi harekete geçiriyor,

– B, A’yı harekete geçiriyor,

– Aralarında döngüsel bir nedensellik ilişkisi var, birbirlerini harekete geçiriyorlar,

– Üçüncü bir neden olan C hem A’yı, hem B’yi etkiliyor.

Sosyolojik analizde, bilimsel bakış açısından aldatıcı görünen “neden” kelimesinin kullanımından kaçınmak gerekir. Gözlemlenebilir olana daha yakın olan “bağlılık ilişkisinin kullanılması daha doğrudur:

Yapı Ve Yapısalcılık

Descartes’ın prensibi (basitten karmaşığa gitmek) sosyal bilimlere uygulanmaz. Çünkü sosyal bilimlerde basit unsur her zaman içinde bulunduğu ve bir parçası olduğu bütüne göre incelenir. Bütünden ayn kalmış elamanın hiçbir anlamı yoktur. Bu gözlemin “sosyal bilimler” ortaya çıkmadan çok önceleri yapıldığı bilinmektedir. Özellikle de Pascal bir yerde şöyle söylemiştir:

‘’Dünyayı oluşturan parçalar birbirleriyle öyle bir ilişki içindedirler, aralarında öyle bir zincirleme bağ vardır ki, bir parça ya da bütün olmadan diğer bir parçayı anlamak mümkün değildir. Her şeyin bir şekilde neden ve sonuca dayanan, dolaylı, dolaysız bir ilişki içinde olduğunu ve birbirinden çok uzakta bulunan ve çok farklı olanların bile doğal ve bilinçsiz bir bağ ile ilişkiye sokan her şeyi düşününce, bütünün anlaşılması için parçaların tanınmasının şart olduğunu anlıyorum.’’

İdeal Tip

Sosyolog gerçekliğin kendisiyle değil, entelektüel modellerle ve zihnin yeniden yapılandırılması yoluyla çalışır. Bu nominalist tutum, deneysel araştırma ve teorik hazırlık için en verimli yoldur. Örneğin bir toplumda fıziksel olarak kavranamayan bir sosyal sınıfın üyelerinin sayılması, tanımlanması ve ölçülmesi imkansızdır.

Sistemler, Modeller Ve Teoriler

Buraya kadar yapı, tip, şema ve model kelimeleri, aralarında ayrım yapılmaksızın kullanıldı. Sosyal bilimlerde günümüz araştırma tarzında şema ya da sadece figür kelimesi tercih edilebilir. Bu kelimeler iddialı değildir ve sosyoloğun bir sistem oluşturmak için veriler arasında uygun bir bağlantı kurmasını sağlayan, gerçeğin sadeleştirilmesi çabasını açıkça gösterir. Böylece bir sistemde bazı elemanlar arasındaki bazı ilişkiler tek bir figürle şemalaştınlabilir.

“Model” fikri biraz daha karmaşıktır. Levi-Strauss, “Temel ilke, yapı kavramının deneysel gerçeklikle değil, deneysel gerçeklikten yola çıkarak oluşturulan modelle ilgili olmasıdır,” der. Ve şöyle devam eder: “Model öncelikle bir sistemin karakterini belirler. Elemanların bir tanesinde gerçekleşen herhangi bir değişiklik diğer bütün elemanlarda değişikliğe neden olur. lkinci olarak bütün modeller, aynı aileden gelen diğer bir modelle örtüşen bir dönüşüm grubuna aittirler; bu dönüşümlerin bütünü bir model grubu oluşturur. Üçüncü olarak yukarıda belirtilen özellikler, elemanlarından birinin değişme durumunda modelin nasıl etkileneceğini tahmin etmeye yarar. Son olarak model öyle bir şekilde inşa edilmelidir ki, işleyişi bütün gözlemlenmiş durumları açıklayabilsin.”

Bir teori asla nihai olarak doğrulanamaz; açıklayabildiği yeni durumlar tarafından doğrulanabilir; bu durum teoriyi geçersiz kılacak olguların ortaya çıkmasına kadar sürer: Bu gerçekleştiğinde ise teori, durumu daha kapsamlı biçimde açıklayan, daha “iyi” yeni bir teoriyle değiştirilir. Öyleyse bir teori, araştırmacı tarafından hipotezler ileri sürmek ve kendi araştırma konusunu oluşturmak için daha iyisine ulaşma çabası esnasında geçici olarak kullanılan bir araçtır.

Simülasyon

Raymond Boudon fırsat eşitsizliği ile ilgili kitabında, sosyolojik araştırmada modellerin kullanımı üzerine harika bir örnek verir. Sosyal değişkenliği etkileyen unsurlar ve nedenler aracılığıyla akıl yürütmek ne doğrulanabilen ne de geçersiz sayılabilen tezler oluşturmaktan ileri gitmez

Raymond Boudon, çıkışı olmayan bu yolu reddederek basit ve akılcı bir model oluşturur.

Bourdon, modelini, teorik rakamların yardımıyla ve gözlem verileriyle uygun olacak şekilde sayısallaştırır

Aynı simülasyon yolu, üç temel aksiyonla karakterize edilen X toplumunda eğitimde fırsat eşitsizliğinin istatistiksel anlamı için kullanılabilir vardır.

Birinci aksiyon: eğitimde sosyal kökene bağlı güçlü fırsat eşitsizliği vardır.

ikinci aksiyon: eğitim seviyesinin sosyal statü üzerinde önemli bir etkisi vardır.

Üçüncü aksiyon: Okul yapısı ve sosyal yapı arasında uyum yoktur.

Sosyal bilimlerde deney mümkün değildir ve simülasyon bu yüzden bir çeşit deney yerine geçer. Çünkü aynı modelin farklı teorik durumlarıyla oynanmaktadır ve bunun sonucunda farklı toplumlarda aynı terimlerle tanımlanan farklı durumlarla karşılaştırılabilirler. Deneye yakın bir başka yol ise, yukarıda gösterilen model çalışması sayesinde bir karar ya da reformdan beklenen sonuçları tahmin ettikten sonra, alınan kararların ve yapılan reformların değerlendirilmesidir.

Karşılaştırma

 Sosyal sistemlerin incelenmesi sosyal kümelerin karşılaştırılmasına izin verir. Karşılaştırmalı analiz sosyoloğun kullandığı temel araçtır. Geçmişte de, farklı toplumlardan keyfi olarak alınan elemanlar arasında karşılaştırma yapılmıştır. Bu yöntem, geleneksel politika biliminin ve özellikle karşılaştırmalı anayasa hukukunun en gözde yöntemidir.

Durkheim bu konuda şöyle yazmıştır: Her şeyden önce, tarihçiler için olduğu kadar sosyologlar için de, sosyal durumlar içinde bulundukları sosyal sisteme bağlıdırlar. Dolayısıyla birbirlerinden ayrıldıkları takdirde karşılaştınlamazlar. Bu yüzden iki farklı toplumdan çıkan iki durum, sadece birbirlerine benzedikleri gerekçesiyle karşılaştırılamaz; bunun için toplumların da birbirine benzemesi yani aynı türün çeşitlemesi olmaları gerekir. Sosyal çeşitler olmasa karşılaştırmalı metot var olamazdı ve karşılaştırmalı metot yalnızca aynı tür içinde uygulanabilirdi. Bu yargının önemini bilmeden ne yanlışlar yapılmıştır! Dış benzerliklerine rağmen ne anlam ne de kapsam açısından aynı olmayan durumlar yersizce birbirine benzetildi: ilkel demokrasi ve bugünkü demokrasi, alt toplumlardaki kolektivizm ve çağdaş sosyalist eğilimler, Avustralya kabilelerindeki tekeşlilik ve günümüz kanunlarının dayattığı tekeşlilik, vb…

 Aktörün Dönüşü

Sistem, yapı ve işlev açısından analiz yapmak ve modeller oluşturmak, toplumu, içindeki bireyleri hesaba katmadan, düzenini anlamaya çalıştığımız bir bütün olarak görmektir. Marx’tan Durkheim’a, yapısal işlevcilere ve kılltılralistlere kadar herkesi içine alan bu egemen sosyoloji akımı, toplumu bir makine ya da canlı bir vücuda benzeterek, ona “bir nesneymiş gibi” davranır. Buna holizm denir. Holist yaklaşımın en sorunlu tarafı sosyal dönüşüm mekanizmalarını anlamakta zorluk çıkarması ve bireysel davranış analizini, bunları sosyal bağlamları içinde incelemeyen sosyal psikolojinin alanına itmesidir.

Chicago ekolü: Bu akım, toplumu bireyler arası etkileşim ve sembollerin anlamlandırılması açısından inceler. Bireylerin olayları nasıl yorumladıkları, nasıl davrandıkları ve nasıl anlam ürettikleri üzerinde durur. Bu akımın temsilcileri arasında George Herbert Mead, Herbert Blumer ve Erving Goffman sayılabilir.

Metodolojik bireycilik: Bu akım, toplumu bireylerin ve sosyal aktörlerin eylemlerine göre şekillenen bir olgu olarak görür. Bireylerin tercihleri, beklentileri, faydaları ve maliyetleri üzerinde durur. Bu akımın temsilcileri arasında Max Weber, Raymond Boudon ve James Coleman sayılabilir.

Psikolojik yaklaşımlar: Bu akım, toplumu bireylerin karakterlerinde arar ve sosyal yapıları, kurumları ve mekanizmaları ihmal eder. Bireylerin kişilikleri, motivasyonları, tutumları ve değerleri üzerinde durur. Bu akımın temsilcileri arasında Sigmund Freud, Alfred Adler ve Abraham Maslow sayılabilir.

Eylem sosyolojisi: Bu akım, toplumu ve onun kendini bütün üyelerine kabul ettirdiği selliği anlamak için kolektif ve bireysel eylemleri analiz eder. Bireylerin ve grupların toplumsal değişime katkıları, mücadeleleri, çıkarları ve kimlikleri üzerinde durur. Bu akımın temsilcileri arasında Alain Touraine, Anthony Giddens ve Pierre Bourdieu sayılabilir.

Kırsal alanda tarım sektörü ve köyler, teknik ilerleme, pazar büyümesi ve halkın kararlarına bağlı olmayan, kendi yenileşme stratejilerini geliştirmiş ve kolektif kararlar almışlardır. Bu stratejiler, üretim, hayvancılık, pazarlama, konut gibi alanlarda çeşitlilik ve esneklik göstermiştir.

Büyük kurumlar içindeki bireyler, otorite, işbirliği, marjinal pozisyon ve belirsizlik gibi faktörlerden yararlanarak, kendi amaçlarına ulaşmak için stratejiler geliştirmişlerdir. Bu stratejiler, iş performansı, güç ilişkileri, örgütlenme şeması gibi alanlarda akla uygunluk ve etkinlik sağlamıştır.

Bu yaklaşım, toplumu ve onun yapılarını, kurumlarını ve mekanizmalarını, bireylerin ve kolektif aktörlerin eylemlerine göre şekillenen bir olgu olarak görür. Bu yaklaşım, çeşitlilik, karmaşıklık ve seçenek sunan bir toplumu analiz etmek için zengin ve uygun bir yaklaşım sağlar.

Bireylerin stratejileri, okul, profesyonel ve sosyal kariyerleri üzerinde etkilidir ve sosyal kategoriler açısından analiz edilmelidir,evle ilgili seçimleri de belirler ve bu seçimler maddi durum, yer, akrabalık, sosyalleşme ve hareketlilik gibi faktörlere göre yapılır.

Toplumun gelişimini yönlendiren kolektif stratejileri oluşturmak için bütünleşirler, çeşitlilik, karmaşıklık ve seçenek sunan bir toplumu analiz etmek için zengin ve uygun bir yaklaşım sağlarlar.

Kitlesel bir yapı olan bir topluma daha uygun düşen holist yaklaşımdan farklıdır ve teknik ilerleme, pazar büyümesi ve halkın kararlarından daha önemlidir.

 

Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı