Jürgen Habermas ve İletişimsel Eylem Teorisi
Seda Müjdeci
Habermas, yakın dönemde Frankfurt okulunun en önemli devamcısı ve temsilcisi olmakla beraber Adorno, Horkheimer ve Marcuse’un düşüncelerini takip edip onlardan ayrı olarak has bir teori geliştirmiştir.
Bu bağlamda Habermas’ın ana çalışmaları dört temadan oluşur:
- Pozitivizmin, bilim ve teknolojinin araçsal kullanımlarının eleştirisi.
- Eleştirel teorinin yeniden inşası ve güncelleştirilmesi.
- Marksizm’in yeniden inşası, tarihsel materyalizmin yeniden değerlendirilmesi.
- Yeni bir bilgi ve iletişim teorisinin geliştirilmesi.
Habermas, Marks’ın kavramlarının terk edilmesi veya kökten değiştirilmesi gerektiğini söyleyerek belli noktalarda Marks’ı eleştirir. Ona göre Marks’ın yanılgılarından birisi kendi teorisinin ve pratiğinin bilimsel olduğunu iddia etmesidir. O, Marks’ın görüşlerinin bilimsel olduğu iddiasının bir yanılgı olduğunu ve toplumsal hayat üzerine çalışmayı, doğa bilimleriyle aynı düzeyde bir bilim olarak değerlendirmenin yanlış olduğunu söylemiştir.
Habermas’ın bu konudaki özgün katkısı:
Marksizm’in pozitivist bir epistemoloji durumunda kendi üzerine düşünme özelliğini kaybedip mutlaklaşması riskini tespit etmiş olması ve doğa bilimlerini model alarak kendisini kurmaya çalışan bir sosyal bilim, kendi toplumsallığına ve tarihin devamlılığına katkıda bulunan bir insan anlayışını ıskalamaktadır.
İletişimsel eylem teorisinin üç temel hedefi:
Frankfurt Okulundan Farklı olarak Habermas;
Aydınlanma’dan çıkarılan felsefi ve toplumsal kazanımlar, araçsal aklın yabancılaştırdığı kişilerin hayat alanlarında tükenmiş olabilir. Ancak tükenmişlik, Aydınlanma ruhunun bittiğini göstermez. Ona göre Aydınlanma, krizin anlamını kavrayan eleştiride bir pratiktir ve krizin neden var olduğunu açıklar. Yani teoride ve pratikte eleştiri imkânı sağlaması dolayısıyla Aydınlanma kolayca vazgeçilecek bir miras değildir.
Bu bağlamda Habermas’a göre modernleşme “tamamlanmamış” bir projedir ve modernleşmenin dikkat çektiği sorunlar hala çözülmemiştir. Devam eden modernleştirme sürecini geri döndürmek, durdurmak boşuna bir uğraştır ve modernliğe/modernleştirmeye karşı sunulan seçenekler daha kötüdür.
Habermas’ın sosyoloji tarihine en önemli katkılarından birisi, “yaşantı dünyası” ile “sistem” kavramları üzerinden yaptığı toplum analizdir. Fenomenolojik sosyoloji açısından yaşantı dünyası, gündelik hayatta özneler arasındaki etkileşime atıfta bulunmaktadır. Habermas’a göre Yaşantı dünyası, iletişim ve anlam üzerinden devam eden gündelik hayatımızda sürdürdüğümüz kişiler arası iletişime dayanan dünyadır. Bu işleyişi, sürekliliği sağlayan temel unsur “dil”dir.
Habermas’ın yaşantı dünyasında gerçekleştirilen dört eylem modeli:
Habermas, iletişimsel eylemde konuşanların ve dinleyenlerin kendi perspektiflerine atfedilen üç aktör dünya ilişkisinin kolaylıkla tespit edilebileceğini iddia etmiştir. Konuşanlar arasındaki ilişki her zaman söylenenler ile üç dünya arasında gerçekleşir.
Habermas toplumsal gerçekliğin sadece yaşantı dünyasından ibaret olmadığını savunmuş ve dışsal/makro yönünü açıklamak için sistem kavramına başvurmuştur. Sistemin temelinde “emek” vardır. Sistem ve yaşantı dünyası birbirinden bağımsız değillerdir.
İnsanların toplumsal hayatlarında yaşantı dünyasının önceliği vardır. Örneğin toplumsallaşma sürecinde yaşantı dünyasında nasıl iletişim kuracağını öğrenen bir çocuk için temel gerçeklik yaşantı dünyasıdır.
Sistemin yaşantı dünyasından beslenmesinden dolayı ortaya çıkan kötü durumlar:
- Paylaşılan anlamların ve karşılıklı anlamanın azalmasıyla oluşan kararsızlık.
- Toplumsal bölünme.
- Yabancılaşmayla çaresizlik ve ait olma eksikliği duygularında artış olması.
- Moralin bozulması, toplumsal algılama sorumluluklara karşı isteksizlik
- Toplumsal istikrarsızlık, denge/düzen bozulması.
Bu bağlamda Habermas’a göre iletişimsel eylem teorisi, sistemin yaşantı dünyası üzerindeki sömürge olma durumunu ortadan kaldırmak için bir imkândır. Özgürleşmenin ancak yaşantı dünyasının sistemin egemenliğinden kurtarılmasıyla mümkündür. En önemli amacı bozulmamış iletişimlerle kurulmuş bir yaşantı dünyasının oluşturmasıdır.
Seda Müjdeci/AYBÜ İslami İlimler 4. sınıf