İdeoloji kavramı, 1796’da Fransız filozof Destutt de Tracy tarafından ilk defa kullanılmaya başlamıştır. Tracy, ideoloji kavramını bilinçli düşünce ve fikirlerin kaynaklarını açığa çıkarmak amacıyla fikirler bilimini yani idea-oloji’yi ifade etmek için kullanmıştır. Böyle bir tanıma rağmen şu ana kadar ideolojinin tam anlamıyla tarif edilemediği aşikardır. Çok kullanışlı bir terim olması farklı dönemlerde farklı anlamlarda ortaya çıkması onun net bir tanımının yapılmasını zorlaştırmıştır ( Parmaksız, İndependent.acedemieu).
Žižek’e göre ideoloji; “Toplumsal gerçekliğe bağımlılığını yanlış anlayan salt tefekkürcü bir tavırdan, eylem-amaçlı bir inançlar kümesine; bireylerin kendi ilişkilerini yaşadıkları kaçınılmaz ortamdan egemen siyasi gücü meşrulaştıran yanlış düşüncelere, toplumsal yapıya kadar her şeyi tanımlayabilir (Paköz, 2019: 1). Fakat Zizek’in ideoloji kavramına ait yorumları tek bir tanımla sınırlandırılamayacak farklı bakış açılarını içinde bulunduran ve kendine has üslubu ile klasik ideoloji okumalarını tersine çeviren yorumları içerir.
Zizek ideolojiden kaçınmaya çalıştığımız zaman onun birden karşımıza çıktığını, onun üzerinde durmak istediğimiz zaman da görünür olmaktan çıktığını ifade eder. Ayrıca ideolojinin fantezi boyutunu Lacan’dan yola çıkarak psikanalizle ilişkilendirerek açıklar. Çünkü Lacan’a göre ‘’arzu‘’ yani ideolojinin temelinde yatan işlev, bireysel değil, sosyal bir mekanizmadır. Dolayısıyla öteki arzuladığı için arzulama gerçekleşir. Bu durumda arzu toplumsallığa ait bir kavram olduğu için psikoloji ile değil psikanaliz ile ilgilidir. Lacan’a göre, “fantezi temel bir imkânsızlığın boş yerini dolduran bir senaryo, boşluğu maskeleyen bir perdedir” ve sık kullanılan bu teknikle, bireysel ya da toplumsal parçalanmışlık yokmuş gibi gösterilmektedir. (Paköz. 2019: 2). İşte Zizek bu söylem çerçevesinde ideolojinin temel düzeyini bilinç dışı bir fantezi alanı içinde görür. (Kart, 2014: 80).
İdeolojinin üzerimize bıraktığı en güçlü etkinin hoşlanmaya yol açan kapasitesi olduğunu söyler. Dolayısıyla ideolojinin fantezi temelli bir imkansızlık peşinde boşluğu maskeleyen bir yanılsamalar evreni yarattığını ve bu evrenden kurtulmak için paralitik bir bakış açısına sahip olunması gerektiğini söyler (Altınkaya, 2018: 9).
Žižek söylemlerde, söylenenlerden daha çok şeyle karşılaşılabileceğini, bunun için söylemlere “yamuk bakış” ile bakılması gerektiğini belirtir: Bir şeye dosdoğru bakarsak, onu ‘gerçekte olduğu gibi’ görürüz, halbuki arzu ve endişelerimizin karıştırdığı bakış (‘yamuk bakıs’) bize çarpık, bulanık bir görüntü verir (Paköz, 2019: 1).
Zizek ideolojik simgelerin gizli olmadığını tam tersine görünür bir maske olduğunu söyler ve şu örneği verir; “çocuğun yanında bir maske takarsak, onun altında aşina olduğu yüzümüzün olduğunu bilmesine rağmen çok korkar –sanki maskenin kendisinde ağza alınmaz bir kötülük vardır. Nitekim bir maskenin statüsü ne imgeseldir ne de simgesel, kesinlikle gerçektir– tabii, burada gerçeği, gerçekliğin yüz buruşturması olarak kavrıyoruz” Bu anlamda Zizek’e göre aslında bir “ideoloji sonrası evrende” yaşıyoruz: Onun günümüz toplumu için ‘Yücelikten çıkarılmış olarak nitelediği’ şey ‘objet petit’a dır. O, ideolojinin yüce nesnesidir ve objet petit’a yani gerçek olmayan fantezi nesnesidir. İdeolojik önermelerin fantazmatik desteği olarak hizmet eder (Altınkaya, 2018: 10).
Zizek idelojide var olan gizli bir mutlakiyetçiliğe dikkat çeker ve ideolojiye karşı eleştiri yapmanın bize koşullandırılan gerçeklerin ideolojinin hayatımız üzerindeki hakimiyetini anlama imkanı vereceğini söyler. Ona göre ideolojiyi anlamak olgudaki gizliyi açık etmektir. Zizek, bu yaklaşım tarzını Körfez savaşı ve Bosna Savaşı örneği üzerinden anlatır. Medya, Irak’taki savaşta ülkenin sosyal, siyasi ve dini eğilimlerinin tezatlığından bahsetmek yerine Saddam Hüseyin’in saygınlığını yitireceği bir söylem geliştirmiştir. Aynı şekilde Bosna Savaşı’nda da savaşın asıl kaynağının Bosna ‘da var olan etnik farklılıklardan kaynakladığı algısı oluşturulmuştur. Medyanın Bosna’da etnik karışıklığın tarihsel kökenlerini hatırlatması ya da Irak’ta Saddam Hüseyin karşıtı bir söylemi takip etmesi savaşı ortadan kaldırmayı değil onu destekleyen bir yaklaşıma sahip olduğunu gösterir ve insanları da buna inandırır. Zizek ideoloji eleştirisi yapmanın bize çeşitli araçlar yoluyla dayatılan bu gizli zorunluluğu çözeceğini söyler (Parmaksız, İndependent.acedemieu).
Toplumda istenmeyen bir durum yaşandığında da bunu belli bir gruba mal edecek söylemler geliştirmek ideolojidir. Alman toplumunu bozan güç olarak Yahudi fantezisi sayesinde parçalanmamış bir toplumun mümkün olabileceği illüzyonu yaratılması İdeolojinin olmayan bir şeyi çalınmış ve yitirilmiş gibi göstererek, var olduğu algısı yaratmasıdır. ( Paköz, 2019: 2). Bu ideolojiyle beraber insanların kafasında oluşan Yahudi figürüyle kafa karışıklıkları giderilmiş ve kollektif düşman netleşmiştir. Zizek bu söylemlerle beraber ideolojinin insanları yönlendirmeye dayalı yönüne dikkat çekiyor. Çünkü ideolojik söylemle beraber rahatsızlık duyulan konunun günah keçisi belirlenip bunun doğru olarak algılanılması amaçlanır. ( Parmaksız, İndependent.acedemieu)
Ayrıca Zizek liberalizmin bizi yönlendirerek ideolojideki gizli mutlakiyetçiliğe hizmet ettiğini söyler. Liberal demokraside insanları bir şeye zorlamak yerine seçim hakkı verme söz konusudur fakat onları dolaylı olarak etkilemek şartıyla. Dolayısıyla insanlar kendi yaptıkları seçimlerle özgür gibi görünselerde aslında yine hakim unsur tarafından etkilenme vardır. İşte bu durum ona göre gizli mutlakiyetçiliğin dayatlımasından başka bir şey değildir. 7 Haziran 2015’de yapılacak olan seçimler çerçevesinde Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan, koalisyon hükümetlerinin eskiden Türkiye Cumhuriyetine zararını hatırlatmasını bu çerçevede değerlendirir. Cumhurbaşkanı, bakın koalisyon hükümetleri dönemi karmaşanın başlangıcı ve ülkenin istikrarının bozulması demektir söylemi aslında “Adalet ve Kalkınma Partisine oy verin” algısını seçmene dayatmaktır Cumhurbaşkanı, direk olarak Adalet Ve Kalkınma Partisine oy verin söylemini kullanamayacağı için bu tür ideolojik yönlendirme ile seçmeni etkileyerek kendi kurduğu partinin tekrardan iktidar olmasını istemektedir ( Parmaksız, İndependent.acedemieu).
İdeolojinin gizli mutlakiyetçiliğini gerçekleştirebilmesi insanların gerçeğe dair yanılsamaları ile gerçekleşir bu yönüyle ideoloji yaygın tanımıyla bir yanılsamanın sonucudur. Fakat Zizek ideolojinin sadece yanılsamadan ibaret olmadığını söyleyerek onun toplumsal gerçekliğe dair bilinç dışı bir fantezi eksikliğine dayalı olduğunu ifade eder. Bu sebeple Marx’ın ‘’ bilmiyorlar ama yapıyorlar ‘’ cümlesini tersine çeviren bir okumaya gider ve yanılsamanın bilgi tarafından olmadığını toplumsal gerçeklerin kendisinin bir yanılsama olduğunu söyler. Örneğin der; özgürlük fikrinin belli bir sömürü biçimini maskelediğini biliyorlar, ama yine de bu özgürlük fikrini izlemeyi sürdürüyorlar. (Altınkaya, 2018: 8). Açık ki Marks’ın formülasyonu yanlış bilince işaret eder. Zizek’in gayet iyi biliyorlar ama yine de yapıyorlar önermesi başka bir yol ve mesafeyi kat ederek-fanteziyi-yanlış bilinci sağlayan şeyin açıklamasını yapmaya çalışır ve aynı noktaya varır. (Zizek,Marksistteori).
İnsanların yanılsamasını engelleyecek güç bilgidir fakat görünen o ki insanlar bilgiye sahip olduğu halde hala ideolojilerin peşinden gidebilmektedir. Zizek, bilgiye rağmen peşinden gidilen ideolojiyi sinik akıl ya da sinizm kavramıyla açıklıyor.
Sloterdjik’in “Sinik Aklın Eleştirisi” kavramından yola çıkarak, ideolojinin hakim işleyiş tarzının sinik olduğunu söylüyor. Sinik özne ideolojik maske ile toplumsal gerçeklik arasındaki mesafenin gayet iyi farkındadır. Yani kişi yanlışlığı gayet iyi bilmektedir, ideolojik bir evrenselliğin ardındaki tikel çıkarın gayet iyi farkındadır ama onu yine de reddetmez.” (Altınkaya, 2018: 7).
Sinik aklın temelinde yatan düşünce insanların yanlış yaptıkları halde hala onu yapmaya devam etmesi durumudur. Zizek başrolünde oynadığı Bir Sapığın İdeoloji Rehberi filminde sinik aklı şöyle açıklıyor: Filmde Nada’nın hikâyesini anlatır. Nada evsiz birisidir ve bir gün kullanılmayan bir kiliseye gider. Bu kilisede içi güneş gözlükleriyle dolu bir kutu bulur. Daha sonra bu güneş gözlüklerinden birini takıp Los Angeles sokaklarında dolaşmaya başlar ve garip bir şey sezer bu güneş gözlükleri ideolojinin gizli gerçek yüzünü gösteren bir işleve sahiptir. Bu güneş gözlükleri tüm reklam afişlerinin altında yatan propagandayı gösterir. Her afişte “itaat et” veya “satın al” figürünü güneş gözlüğünü taktığında görür. Nada, gazete almaya gider ve büfeci parasını ister büfe sahibinin elinde para vardır ve gözlüğü taktığında paranın üzerinde “senin tanrın bu yazar” gözlüğü çıkardığında ise para, üzerinde Alexander Hamilton’in resmi olduğu banknot’a dönüşür. Nada belli bir süre sonra siyahî arkadaşına gözlüğü takmasını söyler. Nada’nın siyahî arkadaşı bu gözlükleri takmayı istemez ve gözlükleri takmayan siyahi arkadaşına bu gözlüğü takması için yumruklar savurur. Bu sahne garip gelebilir ama bu sahnenin asıl amacı gözlük takmayı reddeden siyahî kişinin, bir yalanın içinde yaşadığının farkında olması ve bu yalanın içinden çıkmak istememesidir. Siyahî kişi, pek çok hayalinin yıkılmasını engellemek için bu gözlüklerden bir tanesini takmak istememiştir. Zizek bu aşırı tepkinin ögürleşme yolunda yaşanan müthiş bir şiddet olduğunu söylüyor. İşte bu noktada sinik aklın bozulmuşluğu devreye giriyor. İnsanlar ne yaptıklarını iyi biliyorlar ama yine de yapıyorlar. Bu durum siyasal hayatımız için de geçerlidir. İnsanlar demokrasiye inanmıyorlar fakat demokrasiye ait durumlarını sürdürmek istiyorlar tıpkı Nada’nın gerçekleri bildiği halde onunla yüzleşmek istemeyen siyahi arkadaşı gibi. Bu noktada insanların ideolojiyi sadece yanılsama yolu ile almadıkları, İdeolojinin tamamıyla bizlere empoze edilmediği, ideoloji dediğimiz şeyin sosyal dünyayla sürekli ve geliştirdiğimiz bir ilişki olduğuna dikkat çekmiştir. ( Parmaksız, İndependent.acedemieu)
Zizek ideoloji kavramının toplumsal gerçeklere dair çarpıtılmış tasarımların karşılığı olduğunu söyler fakat asıl meselenin ideolojinin bu çarpıtıcı gözlüğünü çıkarmak olduğuna vurgu yapar. (Altınkaya, 2018: 7). O, “gördüğümüz ideolojik rüyanın gücünü kırabilmenin tek yolu, arzumuzun orada olduğunu ilan eden Gerçek’i ile yüz yüze gelmektir”der. ( Kart, 2014: 81).
Ayrıca Slavoj Zizek Karl Marks’ın ‘’ Ürün bizim satın aldığımız basit bir nesne değildir’’ tanımından yola çıkarak ideoloinin maddi yönüne dikkat çekmiştir. Üründeki gizem bizi onu alarak modern dünyadan zevk almaya mecbur kılıyor. Hatta öyle olur ki nesneden daha çok onu almaya duyduğumuz arzu artık daha önemli hale geliyor. Maddeye karşı duyulan hazzı Lacancı yaklaşım ise söylersek bu, fantazidir. Zizek maddeye duyulan hazzı fantezi olarak açıklar bunun sebebi ise üründen ziyade o ürünü alma isteğidir. Dolayısıyla bu isteği daima canlı tutmak için ürünün her zaman eksik olması gerekir ürün ‘’ object petit a’’ dır (gerçek olmayan nesne (Parmaksız, İndependent.acedemieu) Zizek, ideolojinn maddi boyutunu Starbucks öreneği ile şöyle açıklıyor: Starbucks’a gdip bir kahve aldığımızda aslında farkında olmadan oradan bir çok ideolojiyi de alıyoruz. Çünkü Starbucks’a gittiğimizde ‘’ evet bizim kahvemiz daha pahalı ama biz gelirimizin yüzde birini sağlıklı kalabilsinler diye Guetemalalı çocuklara, su tedariki için bazı Sahralı çiftçilere, oraganik kahve yetiştirebilmek için ormanları kurtarmaya vs. veriyoruz’’ şeklinde bir çok poster görürüz. Zizek bu çözümün saf tüketiciliğin etkisini yok eden, insanları tükettikleri için vicdan azabı çeken durumlarından kurturan zekice bir çözüm olduğunu söylüyor. Çünkü burada insan daha fazla bir miktar ödese de sadece tüketici değil, çevreye, yoksullara, Afrika’daki açlık çeken insanlara karşı görevini yerine getiren vicdanı rahat bir birey oluyor.( https://www.youtube.com/watch?v=P18UK5IMRDI). İnsanlar bu bağımlılık halinin nedenin kapitalizm olduğunu biliyorlar ama kapitalizmin getirisi olan hazzın kaybolma korkusundan dolayı boyun eğmek zorunda kalıyorlar. Aslında İdeolojinin amacı açıkça belirtiliyor. Lacancı fantezi ile Artı-Değer’in kesişimi olan olguları ve ideolojinin gerçek yaptırım uygulatma alanını açıkça görmüş bulunmaktayız (Parmaksız, İndependent.acedemieu )
Zizek, bir ideoloji ve özne (aynı zamanda keyif) teorisyeni olarak gündelik ‘hayat dini’ alanına ideolojinin gündelik pratiğine odaklanır. Bu alana geniş spektrumdan bakar. Kültür eleştirisinden sinema, edebiyat, TV, mimari, sanat, psikanaliz, felsefe, istisnasız tüm ideoloji sahalarına ve “ideoloji ürünleri”ne eş deyişle üst yapıya el atar. Hollywood sineması ideoloji eleştirisinin vazgeçilmez çalışma konusu ve kaynaklarındandır. Sanat ürünleri, kültürel metalar, üzerinde ideolojik okumalar içerik ve amaç deşifrasyonları yapar. (Zizek, Marksistteori)
Zizek’e göre sinema (neyi anlatacağı/içeriği anlamında) hakim sınıfın ideolojisini, menfaatlerini, çıkar ilişkilerini, statükoyu ve en önemlisi de seyircinin tüketim üzerine arzular ürettiğini belirtir ancak “sinemaya daha yakından baktığınızda sinema bize neyi arzu edeceğimizi sağlamaz. Sinema bize nasıl (nasıl anlatacağı/biçem) arzu edeceğimizi anlatır” Bu anlatı karşısında pasif konumda olan ‘özne’ sürekli olarak ideolojik bir imge yağmuruna maruz kalır (Altınkaya, 2018: 12).
Sonuç olarak, Slovaj Zizek ideoloji kavramının ve ideolojinin işleyiş mekanizmasının farklı bir yapıda olduğunu bize açıklamaktadır. Bana göre Zizek, insanların içinde bulunduğu tutsaklık, yanlış bilinç, yanılsama ve kapitalizmin öngörülemez yükselişine boyun eğen ve ona bağımlı olan bir toplum yapısından hareketle ideolojiyi anlatır. İnsanların bilinçsizlikten değil aksine bildikleri halde ideolojilerin peşinden gitmelerini onların hazzın kaybolmasından duydukları endileşeye bağlar çünkü kapitalizmin alternatifinin olmayışı insanları korkuya iten bir durumdur. İdeolji insanların ona inanmakta ısrar eden bu yönüyle işlevini gerçekleştirmektedir (Parmaksız, İndependent.acedemieu ). Zizek’in idelojinin ne olduğunu anlattığı kısa bir konuşması olayı özetleyen bir hikayedir : Nobel ödüllü fizikçi Niels Bohr’un kapısında bir at nalı asılıymış. Amerika’da at nalının kötü ruhları eve girmesini engellediğine inanılırdı. “Yahu bu saçmalıklara inanıyor musun?” dendiğinde Bohr “onu orada tutuyorum çünkü her ne kadar at nalı hakkındaki inanca inanmıyor olsam da dediklerine göre bu at nalı inanmayanların da işine yarıyormuş’’. İşte Zizek’e göre günümüzde ideoloji tam olarak budur.
KAYNAKÇA
Altınkaya, M.T. ( 2018). İdeoloi ve İdeolojinin Sinik İşleyişi: Slavoj Zizek’te Sinema, İdeoloji ve Anlatı İlişkisi, Sinemasal- İdeoloji, 9-12.
http://www.marksistteori1.org/22-marksist-teori/sayi-19-ocak-subat-2016/46-ii-bir-ideoloji-teorisyeni-olarak-slavoj-zizek.html( erişim, 10/04/2020).
Parmaksız, İndependent.acedemieu ( erişim,10/04/2020)
https://www.youtube.com/watch?v=P18UK5IMRDI (erişim,04/04/2020).
Kart, Olcay. Zizek’in Özne Anlayışına Eleştirel Bir Bakış. Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, 2014.
Paköz, A.E. ( 2019). Bir İdeolojik Fantezi Olarak Varneküler. Aredomento Mimarlık,1-2