Hoşnut Olunmayan Bir Durum Tespiti: Postmodernizm ve Belirsizlikleri
Bauman’ın, Freud’un ‘Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları’ çalışmasından etkilenerek ele aldığını söylediği ve kitabına da ‘Postmodernizm ve Hoşnutsuzlukları’ başlığını seçerek aslında içerik hakkında ipucu veren ve Freud’a selam çakan eseri oldukça kapsamlı bir postmodernizm eleştirisini barındırmaktadır. Kitabın genelinde Postmodernizmin de modernizm gibi hoşumuza gitmeyecek taraflarını ele alan Bauman, bunu yaparken modern dönemin hoşnutsuzlarına da değinmektedir. Freud’a göre uygarlık özgürlükler sunmakla birlikte cemaatin yararı için kendi içinde kısıtlamalar barındırmaktaydı. Gerçeklik bireysel hazzın önüne geçen bir ilke olarak uygarlık düzeyinde kabul edilmişti. Bauman’a göre postmodern dönemde gerçeklik, haz ilkesine tebaa oldu ve onun iktidarına girdi. Haz ve bireyselcilik kazanında katı olan ne varsa buharlaşmaya yüz tuttu ve kişi nirengi noktasını kaybetti.
Yukarıda genel olarak hatları çizilen kitapla ilgili bu girişin devamında yazımızda alıntılamak istediğimiz esas kısmın kitabın ikinci bölümünde bahsedilen postmodern dönemdeki mevcut belirsizliğin boyutları tartışması olduğunu söyleyebiliriz. Bauman bu tartışmayı dört boyut üzerinden gerçekleştirmiştir.
Kuşatıcı bir korku atmosferi olarak tanımlanan gelecek ( büyük bir yekûnu karşımızda beliren [ancak bu belirti dahi kişiden kişiye anlamını değiştirmektedir]) dünyayı şekillendiren ilkelerden ilki yeni dünya düzensizliğidir. Bundan yarım asır önce kutuplu bir dünya tasavvur edilirken şuan belirli bir mantıklı hamleden yoksun, modern anlamda istikametin ( hep ileri!) istisna olduğu ve oluşturacağı olasılıkların sonsuzluğuyla beliren bir dünya karşımızdadır. Artık küreselleşmeci tasavvurdaki 3. Dünya ülkeleri tablosu, yerini ‘G20 ve diğerleri’ ‘selfie’sine bırakmıştır.
Sınırsız özgürlüğün bir sonucu olarak evrensel düzensizleştirme bu boyutlardan ikincisini oluşturur. Bauman, artık rasyonel aklın ürettiği kurumların belirsiz ve işlevsiz hale geldiğini belirterek sadece geçiciliğin hakim olduğu ‘hiçbir işin garantili, hiçbir konumun kazadan ari ve hiçbir becerinin sonsuza dek geçerli olmadığı’ bir düzensizlik portresi çizer:
Bugünkü yorumuyla insan hakları, kişiye bir iş edinme hakkı vermiyor. Rızk, toplumsal konum ve öz-onur, tüm bunlar bir gecede ve göz açıp kapayıncaya kadar uçup gidebilir.
Kişinin toplumsal etkilerden bir kaçış yeri olarak kullandığı mahalle ve aile artık tam anlamıyla parçalanmadıysa da zayıflamıştır. Belirsizliğin bu kısmı, üçüncü boyut olan kısa süreli bağların, hak ve yükümlülük gerektirmeyen tek taraflı feshedilebilen ilişkilerin olduğu ve aile ve mahallenin yerini teknolojik örgütlenmelerin aldığı diğer güvenlik ağları ile karşılanmaktadır. Bu yeni durum ağ toplumu denilen sanal (facebook, twitter vs.) altyapısını fiber kabloların ördüğü kablosuz ilişkileri temsil etmektedir.
Her şeyin yapılabilir olduğu fakat ebediyen kalıcı hiçbir şeyin yapılamayacağı, her şeyden haberdar olup hiçbir şeyi kesin olarak bilemediğimiz, davetsiz durumların karşımızda beliriverdiği gerçek ile taklidin arasındaki sınırın çöktüğü özsel belirlenemezlik ve dünyanın esnekliği bu müphemliğin dördüncü ve (bu açıklama çerçevesinde) son boyutunu oluşturmaktadır. Belirli bir hedefe koşma yoktur. Sürekli değişen hedefler ve sürekli olarak risk almak söz konusudur. Artık hiçbir benlik inşası verili olmakla övünememektedir.
Kişi, tıpkı –tavanın, yerlerin, odaların ve koridorların yavaşça işlenmesiyle – bir ev yapmak gibi sabırla ve tedricen kendi kimliğini örnek yerine bir dizi ‘’yeni başlangıçlar’’la, anında kurulan fakat kolayca da yıkılan şekilleri üst üste çiziyor; parşömen bir kimlik yaratıyor.
Mehmet Emin SARIKAYA