KişilerKuramlarMarifet Divanı AkademiMarifet Metinleri

Geleneksel Toplumlar ve Endüstri Toplumları

Rüveyda Erden AYBÜ İlahiyat Lisans 3. Sınıf Öğrencisi

Evrimci Görüş

Öncelikle Max Weber ve Raymond Aron tarafından oluşturulmuş olan “ideal endüstri toplumu tipi” Amerika, Japonya, Rusya gibi çok endüstrileşmiş toplumları açıklamaya çalışır. Dünyanın geri kalanının ise bu tipe göre düzenlenmesi gereken kalabalıktan ibaret olarak görülür. Bazıları ise endüstriyel toplum tipinin tam karşıtı bir ideal toplum tipi oluşturulması gerektiğini düşünür. Bu “geleneksel “ toplum tipidir. Bir bütün olarak ele alınan toplumlar bir yapı oluştururlar. Dolayısıyla her biri diğerlerine olan konumuna göre değer kazanır. Böylece sürekliliği olan bir diziye yerleştirilemezler. Örneğin bir “tarım” toplumunda herkesin toprakla uğraştığı, oysa İngiltere’nin aktif nüfusunun sadece yüzde 2’sinin tarımla uğraştığı söylenirse, ilk topluluğun yüzde 100’ünün tarım için çalıştığını söylemek yanlış olacaktır.

Endüstriyel Toplum

Raymond Aron’a göre endüstriyel toplum ideal tipi 5 temel özelliğe sahiptir:

  1. şirket aileden tamamen ayrılmıştır. Bunun sonucunda üretim ve tüketim etkinlikleri tamamen ayrıdır.
  2. iş bölümü ve iş düzeni şirket içinde teknolojik zorunluluklara göre yönlendirilir. Böylece bütün teknolojik yenilikler iş düzenine ve hatta şirketin yapısına yansır.
  3. şirket sermaye birikimi üzerine kuruludur. Şirketin yapısal amacı bu sermayenin büyümesidir.
  4. yapısal amaca, şirketin yönetimini belirleyen ekonomik hesap ile ulaşılır.
  5. bu şirketler geniş kitlelerden iş gücü talep ederler. Ve iş gücünün şehirleşmiş bölgelerde toplanması bir iş üretim ve tüketimin iş ve işsizliğin pazarı oluşturur.

Bu şema ekonomik terimlerle oluşturulmuş bir temadır. Modelin ana motorları teknoloji ve sermayedir.

  1. Aile ve şirket arasındaki karışıklık, üretim ve tüketimin iş ve işsizlikten ayrılmazlığı. Eylemin dinlenmenin karşıtı olduğu ve bazı toplumların daha etkin olduğu gerçeğine ters düşmez.
  2. Görev dağılımı sosyal yapıya göre belirlenir. Bu yüzden toplumdan topluma değişir: bireylerin görevleri cinsiyet, yaş, akrabalık durumuna göre belirlenir.
  3. Endüstriyel anlamda sermaye yoktur. Bu zenginliğin ve buna bağlı olarak biriktirme eğiliminin olmadığı anlamına gelmez.
  4. Bunun sonucunda ekonomik hesap da yoktur, dolayısıyla davranışları başka mantıklar yönetir: inançlar, değerler vb.
  5. toplum sınırlı boyutlarda bölümlere ayrılarak düzenlenir ve bu belli bir bölgeye yayılmakla gerçekleştirilir.

Bu şema ise diğerine göre çok daha sosyolojik ve daha az ekonomik bir şemadır. Ama en önemlisi tutarlılığın olmamasıdır.  Öğeler karşılıklı olarak birbirine bağlı değildirler. Temel özellikler dikkate alınmamış bu şema ne ideal bir tip ne de bir modeldir.

Kırsal Toplum

Redfield’ın deyimiyle şehir olmadığı sürece köy olamaz. Köylü onu kapsayan bir topluma göre tanımlanır ve bu toplum olmadan ancak bir “tarım” toplumu, göçebe toplumu, bir antik şehir devleti var olabilir. Köylü toplumları diğer bütün geleneksel toplumlardan ayıran, güç ve otoritenin bulunduğu çok daha geniş bir toplumun içinde yer almalarıdır.

Tarımsal topluluklar kendi otoritelerine sahiptirler ve yalnızca kendi ihtiyaçlarını karşılamak için çalışırlar ve demografik, politik, ekonomik ve kültürel planda tamamen özerk olabilirler. Özet olarak köylü toplumun ideal tipi beş özellik içermektedir.

  1. üretim ve tüketimi birbirinden ayırmayan, kendi kendini geçindirme mantığına bağlı olarak düzenlenmiş ekonomik sistem
  2. Aile şirket arasındaki karışıklık ev içi topluluğa merkezi bir rol verir.
  3. Gelenek bütün eylemleri yönlendirir.
  4. yerel topluluk karşılıklı tanışıklığa dayalı bir toplum oluşturur.
  5. kuşatıcı bir topluma dahil olan yerel topluluk, içinde bulunduğu topluluğa göre göreceli bir özerkliğe sahiptir. Sonuç olarak dışarısıyla ilişkiyi sağlayan aracılık işlevleri çok önemlidir.

Köylü ve Şehirli

Bu kavramları tanımlamak için 19. Yüzyıl “geleneksel” toplumu ile 20. Yüzyıl “endüstriyel” toplumunu karşılaştırmak gerekir.

Endüstri toplumu sürekli hareket halindeyken geleneksel toplum daha istikrarlıdır. Endüstri toplumu değişikliklere göre düzenlenmiştir bu sebeple bir müdahale olmadan da değişebilir. Ancak geleneksel toplum daha yavaş ve derinden değişmektedir.

Endüstriyel toplumdaki “kitle” kavramı büyük çaplı toprak üzerinde yayılmasından gelmektedir. Bu kitle toplumunda, birey sosyal basamakta sürekli inip çıkma ihtimaline sahiptir. Ancak geleneksel toplumda birey doğuştan bulunduğu konumun dışına çıkma ihtimaline sahip değildir.

Kitle iletişiminin önemi sosyal gruplar, sınıflar, büyük organizasyonların kitle medeniyetinin içinde farklılaşmasından kaynaklanmaktadır. Geleneksel toplumda medeniyet ise bölgeseldir. Bugün şehirde deyimler ve aksanlar sosyal ortama göre farklılık göstermekte ve bölgesel niteliğini kaybetmektedir.

Geleneksel toplumlarda toplumsal düzenleme sorgulanmadan güçlenen geleneksel ağlarla kurulmaktadır. Kitle toplumunda ise sosyal düzen kitle iletişim araçlarının topluma gönderdiği mesajlarla kurulmaktadır. Ancak bu semboller ve mesajlar toplumun yansıması olmakta ve toplum içinde kişisel ilişkilerle yoluyla dağılmaktadır.

Demografik açıdan bakıldığında geleneksel toplumlarda evlilikler akraba evliliği yoluyla gerçekleşirken kitle toplumunda profesyonel konuma göre gerçekleşmektedir.

Geleneksel toplumlarda roller karmaşık ve doğuştan gelen rollerdir. Ancak hızla değişen kitle toplumlarında çok daha uzmanlaşmış, işlevsel roller vardır. Hareket halinde olan endüstri toplumu farklı sosyal roller yaratmaya müsaittir. Eğer eşinizi tamamen kendi iradenizle gerçek bir seçim özgürlüğü ile seçebilirseniz bu büyük bir sosyal ve toplumsal hareketliliği gösterir.

Genç nesli çocukluğundan itibaren ebeveynlerinden farklı yaşamaya teşvik eden ABD ve Doğu ve Batı Avrupa endüstriyel toplumun mantığıyla örtüşmektedir. Fakat geleneksel köylerde yaş kategorileri çok önemlidir. Gençler özel günler düzenleyerek yaşamlarında egemen olan bölünmemiş aile olgusundan uzaklaşmaktaydı.

Karşılıklı Tanışıklık Ve Mesafeli İlişki

  1. yüzyıl köyünde insan sayısı göreceli olduğu için herkes birbirini tanır bu sebeple “tanışıklık toplumu” olarak tanımlanır.

Kitle toplumlarında Kişi kitlenin içinden belli sayıda bireylerin bazı özelliklerini bilir. Geleneksel toplumlarda herkes herkesin bütün kişilik özelliklerini bilirken kitle toplumlarında ise çok sayıda İnsan bazı özellikleri ile bilinir. Kitle toplumlarında kişi sosyal işleviyle daha çok tanınır.

Kitle toplumunda uzaktan ilişkiler farklı  iletişim sistemleri ile gelişir. Örneğin aynı gazeteyi okuyan kişiler arasında farklı bir iletişim sistemini açar.

Geleneksel toplumlarda herkes birbirini tanıdığı ve bildiği için bir kişi diğerini keşfetme ihtiyacı duymaz. Oysa kitle toplumunda sosyal düzen bir insanın diğerini keşfetmesi ve bireyin kendini açması üzerine inşa edilmiştir. Bugün kimlik ve bireycilik problemlerinin ortaya çıkma sebebi kişinin sosyal konumda gösterdiği kişiliğini ortaya çıkarma mücadelesi ile ilgilidir.

Düşünceler

Bu kavram kitle toplumunun temel niteliğidir. Kitle toplumunda birisiyle iletişim kurmak için düşüncenizi açıklamak zorundasınızdır. Geleneksel toplumlarda ise herkes sizi ve tutumunuzu bildiği için düşüncenizi açıklamak zorunda değilsinizdir. Öyle ki düşüncelerinizi açıklamak ayıp bile sayılabilir çünkü konuşmadan anlaşılabildiğiniz için düşüncenizi paylaşmamak daha iyidir. Duygulardan bahsetmek ise ayıp karşılanır.

Konuşmak kırsal kesim için sosyal bir işlevdir. Örneğin havanın güzel olmasından bahsedilmesi düşüncenin dile getirilmesi olarak değil bir sosyalleşme aracı olarak kullanılır. Hatta sözler düşünceleri iletmeye değil onları saklamaya yarar.

Daha sabit olan geleneksel toplumlarda değişim yavaş olduğu için değişken durumlar arasında uyum sağlamak için düşüncelerinizi sürekli yenilemeniz gerekmemektedir. Oysa değişimin hızlı olduğu kitle toplumlarında hızlı değişime ayak uydurmak amacıyla değişebilen düşüncelere sahip olması gerekir.

Dini tutum sosyal grup tarafından düzenlenen bazı davranışlarla gerçekleşen dağınık ve derinden gelen bir tutumdur. Bu sebeple köyündeyken dini ibadetini titizlikle uygulayan bir Breton, Paris’e geldiğinde bütün dini pratiklerinden vazgeçer. Çünkü Paris’e geldiği zaman aslında dindar olmadığını fark eder. Köyünde ayine giderken Paris’te ayine gitmemesi onun inancını değil henüz sosyal ortamı keşfedemediğini ve dikkat çekmemek istediğini gösterir.

Meşruluk Tipleri

Max Weber şöyle söylemektedir genellikle egemenliğin meşrulaştıran 3 esas vardır: “Öncelikle insanlarda kökleşen saygı alışkanlığı ile kabul görmüş gelenekler. İkinci sırada bireyin kişisel ve olağanüstü özelliklerine bağlı olan otorite: karizma. Yani bireylerin kahramanlığıyla öne çıkan birine karşı duydukları bağlılık ve güvendir. Son olarak Yasa ve inanç gereği yasal bir statünün onaylanması ile kabul ettirilen otorite gelir. Başka bir deyişle belli bir statüye uygun zorunlulukları yerine getiren itaat üzerine kurulu bir otoritedir. Bu otorite modern devlette elinde güç bulunduran kişilerin uyguladığı otoritedir.”

Rasyonel meşruluk kanunların belirlendiği işlemlerin yasal olduğu düşüncesi ile bu işlemleri değiştirme ya da belirleme otoritesine sahip kişilerin kullanma hakkı olduğu inancına dayanır. Buna göre bir kanun kurallara uygun seçilmiş temsilciler tarafından doğru koşullarda oylandıysa meşrudur. Bu durumda bu kanun vatandaşlar tarafından tanınmak zorundadır.

Geleneksel meşruluk ise geleneklerden gelen ve dolayısıyla kutsal olduğu inancına dayanılan meşruluktur. Bu geleneklerle gücü elinde bulunduran otorite bu kuralı uygulama hakkına da sahiptir. İktidar sorgulanamaz, meşrudur.  Çünkü bir çeşit ilahi emirdir. Geleneksel toplumda Tanrı’ nın bir aracı rolü varken endüstriyel toplumda yoktur.

Karizmatik meşruluk ise bireyin olağanüstü nitelikleri olduğu inancına dayanır. Bu birey bir peygamber, kahraman ya da insanları harekete geçirebilen iyi bir hatip olabilir.

Farklı  meşruluk tipleri, farklı otorite ilişkilerinin ortaya çıkmasına sebep olur. Örneğin rasyonel bir meşruiyette bir bireye değil kanuna ya da yönetmeliğe göre emir verme hakkına sahip olan ve bu emri uygulayan kişilere itaat edilir. Bu kişi kurallara bağlıdır. Örneğin bir kişiye Cumhurbaşkanı olduğu için itaat edilir. Bu durum onun kişiliği ile ilgili değil,kanun ile göreve geçmesiyle alakalıdır.

Geleneksel meşruiyette otorite sahibi olan yöneticilere itaat edilir. Örneğin feodal bir derebeyin efendisine itaat etmesi ve saygı göstermesi onun otoritesi ile alakalıdır. Bu bağlılık kralların koyduğu kanunlara değil kişisel bir ilişkiye dayanır.

Son olarak karizmatik meşrulukta itaat kişisel bir itaattir. Bir başka deyişle karizmatik lidere ve ona duyulan güvene dayanır. Örneğin muzaffer komutan yenildiyse ya da başarısız olduysa bütün karizmasını ve otoritesini kaybeder ve gücü elinden alınır. Bu durum geleneksel liderden farklılık gösterir çünkü geleneksel lider kötü olsa bile her zaman gelenekler tarafından desteklenir.

Yasallaşma Ve Ekonomik Gelişme

Geleneksel sistemde yöneticinin emirleri geleneklerin neyin yasal olduğuna karar verdiği alanlarda yasaldır.  bu otorite tipi ekonomik etkinliğe göreceli olarak değişken bir çerçeve kazandırır.  Çünkü geleneğe dayanmayan kararlar keyfi olarak  değişebilir. Geleneksel bir lider Öncelikle kendisine olan bağlılığı ödüllendirir,  etrafındakileri yeteneklerine göre seçmez Bu nedenlerle ekonomik gelişim imkanları geleneksel otorite tipi tarafından göreceli olarak sınırlandırılmıştır. Çünkü böyle bir Rejimde uzun vadeli yatırımlar yapmak  çok zordur.

Karizmatik meşrulluk ise devamlılık üzerine kurulu değildir Çünkü bir bireyin sivrilen özelliklerine ve fikirlerine bağlıdır meşru olan şey liderin ilhamına göre her an değişebilir karizmatik güç esas olarak değişikliğin gücüdür karizmatik güç devamlılığı ve kuralların istikrarını öngören rasyonel bir ekonomik yönetimle Pek uyumlu değildir geleneksel ve karizmatik otoriteler kayırmacı bir sisteme dayanır bu sistemde kayılanların gereken yeterliliklere sahip olmadıkları görülür bu nedenle kayırmacı sistemler istikrarsız bir yapıdadırlar.  karizma birinden bir başkasına geçemediği için ya akla dayandırılmalı ya da yeni bir geleneğin kaynağı olmalıdır Bu şekilde karizması olan Kahraman kendi soyundan gelenlerin  bir gelenekle övülmesine olanak verir Örneğin 3. Napolyon,  Napolyon Efsanesi ile yüceltilen 1. Napolyon ile övülür.

Rasyonel tipte bir rejime dönüşmek için,  kahramanın kendisinin de yaşamda kalmasını sağlayacak ve yarattığı şeyi devam ettirecek belli bir kurallar serisi hazırlamalıdır. Uzun vadeli bir ekonomik aktivitenin geleneksel ve karizmatik meşrulup tiplerinde karşılaştığı zorluklar bunlardır.  buna karşılık rasyonel meşrulluk tipi ve ekonomik aktivite arasında belli bir uyum belli bir bağdaşma vardır. Sonuç olarak geleneksel toplumdan endüstriyel topluma geçiş bir rasyonalizasyon süreci olarak analiz edilebilir.                                                     

Endüstri Toplumunun Doğuşu

Geleneksel bir toplumdan endüstri toplumuna geçişin tarihsel koşulları bugünün en önemli problemlerinden biridir.  çünkü bu konu bütün üçüncü dünya ülkelerini ilgilendiren bir konudur. endüstrileşmiş ekonomilerde etkili olan endüstriyel büyüme ekonomisi ve gelişim sosyolojisi Kalkınma halindeki ekonomilere çare olamamıştır.

endüstriyel toplumunun doğuşunda başı çeken etkenler nelerdir sorusu Avrupa prototipi  özelinde cevapsız kalmıştır.  Marx’tan  weber’e kadar  19. yüzyılın bütün büyük düşünürleri ve birçok tarihçi Batı Avrupa’nın 16. yüzyılda bu yeni toplum tipini nasıl yarattığını anlamaya çalışmışlardır. marx Kapitalist endüstriyeye giden 6 ana aşamadan bahseder.  bu aşamaların her biri tarihçiler tarafından incelenmiştir ama bütün bu çalışmalar max weber Tarafından sorulan asıl soruyu yanıtlamaya yetmemiştir: başka toplumlarda şehirler ve imalathaneler görmüş ve tarımcılıkta verimli dönemler yaşamışlardır ama Şehirden şehre fark vardır ve yerleşimde şehirsel yoğunlaşma köklü sosyal farklılıklar yaratır.                          

Kapitalizmin Çeşitleri

Sosyalist modelinin yıkılışından sonra Kapitalizm çeşitli incelemelerin konusu oldu.

Devlet büyük kurumlar ve geleneklerle yaşamını devam ettirir. Böylece kapitalizm değişik ülkelerde değişik şekillere bürünür. Colbert  zamanından beri devlet Fransa’da ekonomik gelişimin kaynağıydı ikinci imparatorluk döneminde liberal bir devlete 1880’de tekrar korumacı bir devlete ve ikinci Dünya Savaşı’nın ardından büyük şirketlerin ve özellikle de bankaların devletleştirilmesi ile yönetici devlete geçiş yaptı. Almanya sosyal anlaşmaya dayanan “sosyal ekonomi pazarı”nı geliştirdi. İtalya’da ve Danimarka’da büyük şirketlerin yanında üretimin büyük bir kısmını gerçekleştiren uluslararası ticaret ağından dallara ayrılarak düzenlenmiş küçük şirketler vardır. Bu küçük şirketlere bölgesel otoriteler belediyeler bankalar ihtiyaçları olan mali ve sosyal ortamı sağlar. İngiliz ekonomisi pazar modeline en yakın ekonomidir bireyci ilişkilere göre davranır. Rusya ise geleneksel kurumların görevlerine göre ekonomilerini oluşturur.

Refah Devleti bir Avrupa buluşudur. Bütün kıta Avrupa’sında kesintiler gayrisafi yurtiçi hasılanın yarısı iken ABD ve Japonya’da gayrisafi yurtiçi hasılanın üçte biri kadardır.

Yoksulluk

20. yüzyıla gelindiğinde gelirler artmaya ve herkesin payı çoğalmaya başladığında eşitsizliklerin azalacağı ve koşulların iyileşeceği düşüncesi belirdi. Ancak bu ümitlere rağmen yoksulluk tekrar üzerine düşünülmesi gereken bir konuya dönüştü

Üçüncü dünya ülkelerinde zenginler çok zengin yoksullar ise çok yoksuldur. Toplumun çoğunluğunu yoksullar oluşturduğu için orta sınıf ile yoksullar arasında bir fark yoktur. Yapılan bütün sosyopolitik çalışmalar yoksulluğun azaltılması için alınan önlemlerin ve para yardımlarının en yoksul kesime ulaşamadığını gösterir.

Batı Avrupa ile ilgili karşılaştırmalı çalışmalarında Serge Paugan 3 ana yoksulluk tipi belirlemiştir.

1- Entegre Yoksulluk: Gelişmekte olan bölgelerde görülür Bu bölgelerdeki yoksullar ortalamadan çok farklı değillerdir. Devletin kaynakları sosyal hizmetlerde değişik biçimlerde dağıtılır. Ekonomik gelişme ile bu yoksulluk tipi ile mücadele edilebilir.

2- Marjinal Yoksulluk: Toplumun yukarı doğru genel hareketini izlemeyenler toplum dışında kalır bu yoksulluğun sebebi ekonomik büyüme zenginleşme ve toplum taleplerinin artmasıdır.

3- Dışlayıcı Yoksulluk: İnsanı çalıştırılamaz hale getiren uzun süreli işsizlik fiziksel sakatlık gibi sebepler bu yoksulluğu oluşturur. Kişi onu yoksul kılan sebebi ortadan kaldırılarak bu yoksulluğun önüne geçebilir.

Post-Endüstriyel Toplum

Endüstrileşmiş toplumumuzun geleceği nedir? Bazıları post endüstriyel bir toplumda yaşadığımızı ileri sürüyor. Aslında bütün batı dünyası Endüstrileşmenin küçüldüğü bir safhaya girmiştir.  Fransa’da işçi yüzdesi 1975 yılından bu yana azalmaktadır. Ekonomi 3 boyuta taşınmıştır. bilgi kullanımı en önemli etkinlik haline gelmiştir.  aktif nüfusu yarısından çoğu  bu alanda çalışıp bilgiyi kontrol eden gücün anahtarına sahip olmaktadır.

bütün gözlemciler, sosyologlar,ekonomistler  post-fordist bir topluma dönüştüğümüz konusunda hemfikirdir.

Daniel Bell Post endüstriyel toplumu tanımlamış, ve ona bu ismi vererek Endüstri toplumundan farkını 4 başlık altında toplamıştır:

  1. mala dayalı üretken ekonomiden  hizmet sağlayan ekom bozuldu ekonomiye geçiş
  2. bilgi kullanımının ve teknik yeteneklerin ağır basması
  3. sosyal yeniliklerin kökeninde teorik bilginin bulunması
  4. karar alma gücünün teorik bilgiyi kontrol edenin elinde olması

bu 4 eylem çeyrek Yüzyıl önce ileri endüstri toplumlarının evriminin haber vermiştir O zamandan beri birçok çalışmada bu fikirler ele alınmış kanıtlanmış ve tamamlayıcı gözlemlerle desteklenmiştir.

Daniel Bell  başka bir  çalışmasında,  endüstriyel toplumdan post endüstriyel topluma geçiş dinamiğinin toplumumuzda  bulunan üç işleyiş mantığı arasındaki  gerilimden meydana geldiğini göstermiştir.

  1. Ekonomi,  hesaplı akılcılığa ve Weberci mantığa boyun eğer,  teknik yeniliklerle ve tüketicilerin talepleri ile değişir,  eşitsizlikler yaratır
  2. politika,  bütün yurttaşların katılımını düzenler, eşitlik üzerine kuruludur ve eşitlikte ilerleme kaydedildikçe eşitsizlikler daha çekilmez hale gelir
  3. kültür, kendilerini ifade ederek kişiliklerini oluşturmaya çalışan bireylerin yaşamına bir anlam verir.  çeşitliliğe yol açan sınırsız özgürlük alanıdır.

– teknik ve ekonomik gelişim,  tekniklerin yetkinleşmesi ile, üretim ve tüketim araçlarının birikimi ile doğru orantılıdır.

-kültürel değişim modaya uyduğu için döngüseldir.

-Politika bu iki mantık arasındaki çelişkiden ve sosyal grupların çıkarları arasındaki rekabetten doğar,

– bu model Marksist sınıf mücadelesinin yerini dolduran bir modeldir.

– Dinamiktir ve sosyal değişimi Makro sosyal sistem içindeki çelişki ile birlikte açıklar.

– gözlemcileri şaşırtan olayları ve dönüşümleri anlamayı sağlar.

 

Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı