
Dramaturji nedir?
Sembolik etkileşimcilik, toplumsal bir varlık olarak bireye ve bireyler arası etkileşime odaklandığı için gündelik hayatı temel konusu olarak belirlemiştir. Başka bir deyişle sembolik etkileşimcilik için gündelik hayat temel toplumsal gerçekliktir. Bu gerçeklik bireyler arası etkileşimle kurulmakta ve etkileşim üzerinden bir düzen üretmektedir. Bu kuramdan etkilenen hayatta benliklerini birbirlerine rollerine bağlı olarak sunduklarını savunmuştur. Gündelik hayatta bireyler, tıpkı bir tiyatro sahnesinde rol yapan oyuncular gibi etkileşim kurmaktadırlar. Aile içinde bir eş ve baba rollerine sahip olan birisi çocuğuyla etkileşim hâlindeyken kendisinin “baba” rolünü icra ettiğini ve muhatabı olan çocuğunun da bu rolün farkında hareket ettiğini varsaymaktadır. Dramaturji de benlik, o an oynanan sahnenin dramatik etkisiyle oluşan histir.
Erving Goffman’ın Dramaturji Yaklaşımı
Goffman yüz yüze etkileşimi, kabaca fiziksel olarak aynı ortamda bulunan bireylerin karşılıklı olarak birbirlerinin eylemleri üzerindeki etkileri olarak tanımlamıştır. Ona göre, etkileşim denildiğinde belli bireyler kümesinin sürekli olarak birbirlerinin karşısında bulunduğu bir olaydaki tüm etkileşimler kastediliyor demektir. Bu etkileşimlerde bireyler birbirlerine rolleri bağlamında benliklerini sunmaktadırlar. Ancak etkileşimde benlik sunumu, bireylerin aktif oldukları bir ortam oluşturmaktadır ve beklenmedik sonuçlara açıktır.
Goffman’a göre bireyler gündelik hayatta benliklerini sunarken rollerine bağlı olarak performans sergilemektedirler. Performans, bireyin belli bir gözlemci kümesi önünde sürekli bulunduğu bir süre boyunca gerçekleştirdiği ve gözlemciler üzerinde biraz da olsa etkisi olan tüm faaliyetleri karşılamaktadır. Dolayısıyla performans, en az iki benlik sahibi bireye ve dolayısıyla etkileşime bağlıdır. Rutin ise performans sırasında gerçekleştirilen ve önceden belirlenmiş eylem kalıbıdır. Rutin sayesinde bilindik bir rolün nasıl icra edileceği tahmin edilebilir. Birey açısından performansın en önemli özelliği, role inanmaktır. Birey, bir rolü canlandırdığında ima yoluyla gözlemcilerinden gözleri önüne serilen izlenimleri ciddiye almalarını talep eder.
Gündelik hayatı bir tiyatro sahnesine benzeten Goffman, tiyatroya ait pek çok kavramı gündelik hayatta süre giden toplumsal etkileşimleri açıklamak için kullanmıştır. Aktör, performans, izlenim yönetimi, sahne önü, sahne arkası ve takım oyunu bunlardan özellikle dikkat çekenleridir. Bir doktorun hastasıyla ilgilendiği sırada muayenehanesi sahne önüdür. Burada doktor hasta karşısında doktorluğun gereklerini yapmak durumundadır. Doktor ile hasta arasındaki etkileşim sahne önünde icra edilmektedir. Üstelik doktor rolünü icra etmek ve etkileşimle muhatabına benimsetmek için beyaz önlük giymeye, resmi davranmaya özen gösterebilir. Doktorun hastası yokken sevdiği bir müziği açması, çalışanlarıyla sohbet etmesi gibi davranışlar ise sahne arkasına aittir. Aktörler performanslarında kendilerini en ideal biçimde sunmaya çalışmaktadırlar. Buna bağlı olarak aktörler performanslarında bazı şeyleri saklamak zorunda olduklarını düşünürler.
Dramaturji yaklaşımının en önemli kavramlarından birisi de “takım”dır. Goffman’a göre, performansın esas amacı genellikle oyuncunun özelliklerini değil, sahnelenen görevin özelliklerini ifade etmektir. Bu bağlamda, ister herhangi bir meslekte ister bürokraside, işte veya zanaatta olsun, hizmet personeli, ustalık ve dürüstlük ifade eden hareketlerle tutumlarına enerji katar, ama bu tutum onlar hakkında ne tür bir bilgi iletiyor olursa olsun, genelde en önemli amaç, sundukları hizmet veya ürün hakkında olumlu bir tanım yaratmaktır. Bu yüzden bireyler arası etkileşimi basit bir şekilde sadece bireysel özelliklere atıfla açıklamak yetersiz olacaktır. Çünkü gündelik hayatta bireyler tanımlanmış ilişkilerin hâkim olduğu gruplarda ve örgütlenmelerde benlik performanslarını sergilemektedirler.
Goffman, takım kavramını bir rutinin sahnelenmesinde işbirliğinde bulunan bireyler kümesini tanımlamak için kullanmaktadır. Burada, bir ya da birden fazla oyuncu tarafından sergilenen performanslara vurgu yapılmaktadır. Takım, belli durum tanımlarının yapılmasını ve toplumsal etkileşimde istikrarı sağlamaktadır. Bir toplumda yaşamak demek, farklı rolleri icra etmek ve bu roller dolayısıyla farklı takımların içinde bulunmak demektir.
Bu kuram içerisinde bahsedilen bir başka kavram ise rol mesafesidir. Rol mesafesi toplumsal etkileşim içinde gerçekleşmekte ve etkileşime göre şekillenmektedir. Rol mesafesi, bireylerin kendilerini içinde bulundukları rollerden ne derece ayrıldıklarıyla ilgilenmektedir. Goffman için kişinin bireysel kimliği tek bir “çekirdek” benlik imgesiyle sınırlı değildir. Bireyler farklı kişilik özelliklerine sahiplerdir ve farklı durumlarda farklı insanlara kişiliklerinin farklı yanlarını sergileyebilirler. Örneğin yaşı büyük çocuklar atlıkarıncaya bindikleri zaman böyle bir deneyimden hoşlanmayacak kadar büyük olduklarının farkına varmaları beklenir. Bu hisle uğraşmanın bir biçimi, dikkatsiz, bezgin biçimde davranarak görünürde atlıkarınca üzerindeyken tehlikeli edimler gerçekleştirme yoluyla rolle olan mesafeyi göstermektir. Rol mesafesi konusunda Goffman’ın asıl vurgusu toplumsal statüyedir. Ona göre, rol mesafesi toplumsal statünün bir işlevidir. Yüksek statü sahibi bireylerin rol mesafesi sebepleri, düşük statü sahibi insanlarınkinden farklıdır.
Dramaturji yaklaşımının buraya kadar üzerinde durduğu gündelik hayat, normal kabul edilen insanların toplumun genel normlarına ve inançlarına bağlı olarak gerçekleştirdikleri bir sıradanlık üzerinden ele alınmıştır. Toplumun geneli açısından bu durumun doğru olduğu kabul edilse bile Goffman’ın “total kurum” adını verdiği bazı kuruluşlarda ve örgütlenmelerde gündelik hayatta toplumsal etkileşim ve benlik sunumları çok farklı tarzlarda gerçekleşmektedir. Total kurumlarda toplumsal etkileşim, kapalı bir sistem içinde sürdürülmektedir. Ona göre total kurumlar, birbirine benzer durumlardaki insanların daha geniş toplumdan yeterli bir süre için koparılarak hep birlikte formel olarak yönetilen kapalı yaşam sürdürmeleriyle oluşmaktadır ve beş kategoriye ayrılmaktadır:
- Yardıma muhtaç ve sakat insanları korumak için kurulmuş olan kuruluşlar; görme engelliler, yaşlılar, yetimler yoksullar için açılan evler vb.
- Hem yardıma muhtaç, hem de çevrelerinde toplum için tehdit oluşturan kişiler için kurulmuş yerler: Verem sanatoryumları, akıl hastaneleri, cüzzam hastaneleri.
- Toplumu kasıtlı tehlikelere karşı korumak için organize edilen kuruluşlar: Hapishaneler, ıslahevleri, savaş esirleri ve toplama kampları.
- Mesleki amaçlı ve o meslek dalında etkinlik göstermek amacıyla kurulan kuruluşlar: Askeri barakalar, gemiler, yatılı okullar, çalışma kampları, birleşik koloniler ve bu amaçlara hizmet etmek için bulunan kimseler.
- Dünyevi işlerden el çekerek, hatta sıklıkla dinsel eğitim hizmeti vermek için kurulan merkezler, örneğin manastırlar.
Total kurumlarda da insanlar belli kurallar dâhilinde birbirlerine benliklerini sunmaktadırlar. Ancak burada oluşan gerçeklik, gündelik hayat gerçekliğinden çok daha farklı ve formeldir. Buna bağlı olarak, gündelik hayat etkileşimi ile total kurum içindeki etkileşim farklılaşmaktadır.
Damga
Benlik ve toplumsal etkileşim konusunda Goffman’ın sosyoloji tarihine yaptığı en önemli katkılardan birisi de Damga adlı eseridir. Bu eserinde Goffman, toplumdaki diğer bireylerle karşılaştırıldıklarında dezavantajlı olarak benliklerini sunmak zorunda olan bireyleri incelemiştir. Bir fiziksel engelli, bir suçlu, bir bağımlı, çoğunluğun dini inançlarını benimsememiş ya da etnik bir azınlık grubuna mensup birisi, toplumdaki diğer bireylerle karşılaştırıldığında farklı bir benliğe ve dolayısıyla farklı toplumsal etkileşim imkânlarına sahiplerdir. Bu bireyler toplumlarında damgalanmışlardır. Genelin içerisinde yabancı olarak kabul edilmektedirler. Bu yüzden damgalama bir yabancılaşma süreci üretmektedir. Goffman, birbirinden oldukça farklı üç damga tipinden bahsedilebileceğini söyler:
- Bedenin korkunçlukları (muhtelif fiziki deformasyonları)
- Zayıf irade, baskıya müstahak ya da doğal olmayan tutkular, sapkın ve katı inanlar ve ahlaksızlık olarak algılanan bireysel karakter bozuklukları (Örneğin ruhsal bozukluk, hapis yatmak, bağımlılık, alkolizm, eşcinsellik, işsizlik, intihar girişimi ve radikal siyasi davranışlar vb.)
- Irk, ulus ve din gibi etnolojik damgalar.
Damganın farkındalığı toplumsal etkileşimi dönüştüren ve farklılaştıran bir durumdur. Damgalı bir insanın bulunduğu bir ortamdaki etkileşimde damga kendisini belli etmekte ve bireyler arası etkileşimi de etkilemektedir. Böyle durumlarda normal kabul edilen bireylerin damgaya dair yok saymak, görmezden gelmek, kabullenmiş gibi yapmak gibi tavırlarının yanında damgalı olan bireylerin de kendilerinin nasıl algılandıklarını düşündükleri ve ona göre tavır takındıkları bir karşılıklı etkileşim yönetiminden bahsedilebilir.
Ceren ÖZKÖK- AYBU İİF 4. Sınıf Öğrencisi