Devamlılık ve Değişim Arasında Sosyolojik Düşün

Devamlılık, toplumda sürekliliği olan şeylerin durumunu veya niteliğini ifade eder. Bir günden diğerine her şeyin aynı düzende devamı için elimizde belirli statikler ve istikrarlı şeylerin olması gereği fikrine dayanır. Yasalarımız, kurallarımız, iletişim araçlarımız ve anlama biçimlerimiz buna dayanır. Değişim ise tarihsel dönemler arasındaki devamsızlığı ifade eder bugün olan şeyin yarınla aynı olmaması anlamında sürekli bir değişim yaşanmaktadır; savaş, devrim, kadınların seçme hakkı gibi bazı değişimler diğerlerine oranla daha önemli ve uzun solukludurlar. Sosyologlar bu değişimlerin nedenlerini ve önemini çalışırlar.
Toplumlar nasıl değişir? Farklı toplumlarda ki değişim süreçlerini idare eden ilkelerden söz edilebilir mi? Ya da bir toplumdaki değişimler bir anlam ifade eder mi? Sosyologlar sürekli olarak kendilerini bu tarz sosyal değişimle ilgili problemlere odaklarlar.
Sosyoloji değişim ilmi, insan için sabite yok, olmasına da gerek yoktur diyorlar. Evrimciler; İnsanlık için geçmişe dönük yaşamak artık bitti ve geçti bugünden sonra iyiye doğru gidiyoruz.
“Afrika’dakiler ve biz benzer hızda mı dönüşüyoruz? Gelen değişime toplumlar aynı mı tepki veriyor? Başkaları için anlam ifade eder mi?” Gibi sorular ortaya çıktı.
Sosyologlar, içerisinde değişim süreçlerinin ve devamlılık mekanizmasının anlaşılmasını mümkün kılan bir dizi biçimsel sistem/model geliştirmişlerdir. Bunlardan üçü: evrimci yaklaşım, işlevselci yaklaşım ve çatışmacı yaklaşım sosyoloji içerisinde en etkili olan açıklamaları oluşturur. Dördüncü model ‘doğrusal olmayan yaklaşımlar’ sosyal değişimi, tarihi ve geçiş dönemlerini anlama konusunda bilindik yöntemlere yakın zamanlarda getirilen bir meydan okumayı ortaya koymaktadır.
Evrimciler: Sürekliliğe ihtiyaç hissetmiyor sadece. Örneğin Durkheim, evrime inanıyor ve tüm milletler bu doğrultuda değişimi yaşayacaktır diye düşünerek dinin rolünün değişmez sabite olduğunu dillendiriyor. Reformasyona rağmen yerine göre frenleyici rolünü görüp devam ediyor ve sabit olan her şeyin eriyeceğine inanıyor. Comte; ise geçmiş gelecek içerisinde eriyecek gelecekte geçmişte olana ihtiyaç yoktur demekte.
Comte, Durkheim, Weber değişimi başlangıçta kabul etmese de sonrasında anlamaya başlamışlardır. Başlangıçta bir yalancı cennet bekliyorlar fakat sonrasında değişim ve dönüşümün çok hızlı yaşanmasıyla durumun böyle olmadığı düşünürler açısından farklı bir bakış açısına sebep oluyor. Zenginleşme ile yalancı cennet bekliyorlar, hızlı değişimlerin yaşattığı sorunlar onların aklını başına getiriyor.
Değişim yaşanmasında ölçek; sosyal değişimin yönü iyiye dönüş mü kötüye dönüş mü? Sorusuna Marx’ın beşli kuralı, Weber’in üçlü kuramı, Toynbee’nin cemaat cemiyet kavramı cevap ararken, hepsi bu süreci yaşayıp değişimin varlığını ve yönünü hissetmişlerdir. Fakat bu değişim kavramını sadece kendi ülkeleri için gelişim süreci olarak kabul etmişlerdir. İslami kesim için bunu böyle görmemişler ve onların Asya üretim tipi bir yapıya sahip olucağını söylemişlerdir. Sadece Durkheim bu olayı böyle değerlendirmemiştir.
Sosyal değişime getirilen evrimci yaklaşımlar düzeyinde iki önemli eleştiri çizgisi gündeme getirilmiştir. Birincisi siyasal, ikincisi analitik eleştiridir. İlk olarak daha karmaşık bir toplumun mutlaka daha ‘ileri’ bir toplum olacağı fikri farklı toplumlar ve sosyal gruplar arasında oldukça açık bazı hiyerarşiler oluşturmuştur.
Siyasal Analitik; Evrimini sanayiye göre daha hızlı tamamlayan ülkeler daha akıllılar, daha başarılılar, bununla ilişkilendirdikleri konu beyaz ırk olmaları “biz beyaz ırk ve akıllıyız” diğerleri akıllı olsa gelişirlerdi ve büyürlerdi. Dolayısı ile değişimi kutsallaştırıyor, değişim kutsallaşsın yani dokunulmaz olsun ki iyiyi getirsin ki biz başarılı olalım ve diğerleri de geri kalmış toplumlar olarak nitelensin. Bunu tamamen sanayi bazındaki gelişmişliğe dayalı olarak yapıyorlar. Halbuki kültür, sanat, siyaset bazında da bunu ileri-geri diye değerlendirebilirler mi? Normalde olamaz ama bu anlamda değerlendirecek olsalar olayları başka üstünlükler de çıkabilir. En yakıcı gündem sanayi, devletleri ileri-geri olarak en somut sanayi değerlendirebilir. Musiki de veya tezhib gibi sanatlarda çok iyi olduklarını iddia etmeleri soyut bir ölçek olacağı için sanayi bazında ele almak toplumlar için somut bir sonuç doğuracaktır.
İşlevsellik karşılıklı uyum; Sosyal değişmeye dair işlevselci yaklaşımlar, sosyal sistemler ile biyolojik organizmalar arasındaki metaforik karşılaştırmaya dayanmaktadır. Tıpkı bir vücudun azaları gibi nasıl ki bir vücutta kalp iyiyim diyemez beyin diyemez bunların her biri vücuttaki fonksiyonları ile vardır. Bütün bir organizma veya sistemin varlığı onu farklı organları veya parçaları arasındaki ilişkisellik anlamında açıklanabilir. Toplumsal manada da biri çok gelişmiş diğeri az gelişmiş ülkedir fakat kendi içlerinde de çok gelişmişliği tamamlayan bütünlük veya az gelişmişliği tamamlayan ülkelerinde bir bütünselliği vardır her bir kurumunda yaptığı bir görev vardır. Evrimcilere bakarsanız büyünün yeri yoktur. Fakat işlevselcilere bakarsanız büyünün insan üzerinde bir yeri var bazı insanlar bununla mutlu oluyor, istedikleri şeyin sonucu var dolayısıyla toplumda bunun karşılığı var. Kahve falına baktırmak Pozitivist olanlar için anlam ifade etmiyor işlevselcilere göre bunun bir yeri vardır. İşlevselci açıklamalarda toplum kendi dengesini sağlayan sosyal denge ve istikrara dönük içsel eğilime sahip bir sistem olarak görülür. Parons bu sistemi her biri sosyal düzenin yeniden inşasında farklı bir rolü yerine getiren birbirinden ayrı fakat karşılıklı olarak bağımlı yapılara veya alt sistemlere bölmüştür; uyumlaşma, hedefin gerçekleştirilmesi, entegrasyon ve yavaşlatıcı olmadır bu roller.
İşlevselciler; Toplum değişirken denge ile değişir merak etmeyin diyor. Yani kalp şu kadar ritim atarken beyin onu duymazsa kalp patlar. Sanayi gelişmişse sanayi ile sokak cadde ona uygun düzelir.
Sosyal değişmeye Çatışma ve Aktör yaklaşımları; İşlevselcilere dair en güçlü meydan okuma çatışma kuramlarından gelmiştir. Değişime getirilen dinamik yaklaşım işlevselciliğin düzene ve dengeye olan ilgisine zıt bir biçimde sosyal düzensizlik ve krize vurgu yapar. Arkada bir çatışma var arkada denge yok zengin hep zengin fakir hep fakir dengeye karşı adalet yok diyerek çıkıyorlar ve kızıyorlar, siz statüyü koruma derdindesiniz. İşlevselciler de fakir bir ülke var o adama normalde sahip olamayacakları malzemeyi verin inanılmaz dengeleri bozuluyor. İşlevselciler; yavaş yavaş ilerleme kaydedilmeli diyor. Çatışmacılar; siz kendi amaçlarınızı gerçekleştirmek için bunu böyle yapıyorsunuz diyor.
İnsanın aktörlük rolüne vurgu yapan değişim yaklaşımları sınıf analiziyle sınırlı değildir, der. Gerçekten liberal ve sosyal teori ister değişim ve dönüşüm barındırsın isterse de gelenek ve düzenin devamını içersin bu rasyonel bireysel aktörü, sosyal süreçlerin merkezine oturtur.
Sosyal değişmeye doğrusal olmayan yaklaşımlar; Evrimci, işlevselci kuramlar ve çatışma kuramları, sosyal değişim ve ve devamlılık konularının çalışılmasında analiz ve vurgu anlamında önemli değişiklikler getirmişlerdir. Evrim kuramları yumuşak ve artımlı bir ilerleme modeline odaklanır; işlevselcilik, taraflar arasındaki sosyal düzeni ve uyumlaşmayı sağlayan süreçlere vurgu yapar; çatışma kuramları, sosyal aktörlerin rolü de dahil olmak üzere sosyal değişmeye ilişkin dinamik ve yıkıcı karakter üzerinde durur. Buna karşın tüm yaklaşımlarda ortak olan değişimin yönündeki doğrusallıktır. Hepsinde de sosyal değişim süreçleri ve sosyal düzen mekanizmaları genel bir ilerleme mantığı içine oturur.
Değişim hangi doğrultuda gidecek ileri mi geri mi? Değişim içinde süreklilik var mı? İşlevselciler; yavaş ilerlemeyi bünyenin kendi dengesi içinde değişim istiyorlar ama Çatışmacılar kaos olmazsa düzen olmaz kaosu arttırmalı diyorlar. Değişime getirilen dinamik yaklaşım işlevselciliğin düzene ve dengeye olan ilgisine zıt bir biçimde sosyal düzensizlik ve krize vurgu yapar.
Sonuç olarak, Müslümanlara göre değişim olmalı fakat işlevselci tarzı bir değişim değil, Maddi veya manevi bir değişim, süreklilik içinde bir değişim vardır ama bu sabiteler etrafında oluşan bir değişim olacaktır. Değişim ile ilgili Kur’an’da ” Siz kendinizi değiştirmedikçe Allah da sizi değiştirmez”(Ra’d -11) geçen bu ayet örnek verilebilir. Bir öğretmen için ders anlatmak değişmez fakat mekân, araç, eşya değişebilir. Bunun gibi İslam sosyolojisi açısında da süreklilik içerisinde bir değişim vardır denebilir. Değişimleri sabiteler üzerine bina etmeliyiz. Bu değişim tamamen batılılaşma üzerine değil de bir ülke için belli sabit kültür, ahlak üzerine döşenmelidir. Fıtratta da değişim vardır. Hadis’te ‘İki günü bir olan hüsrandadır.’ geçmektedir. Süreklilikte salih bir şey yapmak lazım ama bir önceki gün aynı şeyi yapmamak lazım.
Yazar: Sümeyya ORTAKAYA