
Kelime yunanca auto (nefs/kendi/kendiliğinden) ve poiesis (yaratım) kelimelerinden türemiş ve ilk olarak biyologlar tarafından biyolojik sistemleri açıklayabilmek için kullanılmıştır. Sistemi oluşturan parçaların ve aktivitelerin yine sistemin sürdürülebilirliğine yönelik olma durumudur. Yani bir çeşit özyineleme. Basit bir örnek verecek olursak güneş enerjisi ile çalışan bir robot var. Sadece güneş enerjisini alabilmek için hareket edebiliyor ve güneş panellerini oynatabiliyor. İşte bu Autopoietic bir sistem ve içteki aktiviteler bir davranışa neden oluyor bu davranış geri dönüp içteki aktivitelerin devamını sağlıyor. Kelimenin İngilizce anlamı self-creation. Türkçe ’ye ‘nefs-i yaratım’ olarak çevrilebilir. Kısaca toplumsal yaşamın idamesi için gerekli olan yenilenme, kendini yeniden üretme eylemi kendini kendinden yeniden üretebilen sistemler olarak tanımlanmıştır. Luhmann Autopoiesis’i sosyolojiye uygulamıştır.
Autopoiesis bir sistemin özelliğini tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu çerçevede sistemler ya kendi üretimlerini sağlayan bileşenleri kendileri oluşturmakta ya da bu bileşenleri dışarıdan sağlamaktadırlar. Birinci durumda sistem otopoietiktir, ikinci durumda ise allopoietiktir. Autopoiesis kendi bileşenlerini kendi üreten sistemlerin organizasyonunu anlatan bir kavramdır.
Luhmann Autopoietic sistemleri üçe ayırmaktadır: Yaşayan sistemler, psişik sistemler ve sosyal sistemler. Yaşayan sistemlere hücreler, organizmalar vb. örnek verilebilir. Sosyal sistemler ise toplumlar, organizasyonlar ve etkileşimlerden oluşmaktadır. Luhmann’ın önerdiği paradigma değişikliği Parsons ’un yapısal-işlevselciliğinden bir kopuş ve bilişsel biyoloji ile sibernetik içinde geliştirilen modellerin uyarlanmasını içeriyordu. Luhmann’a göre, genel sistem teorisindeki değişimler sosyolojinin kuramsal ilgi alanlarıyla çok uygun biçimde örtüşmektedir. Ancak o zamana kadarki kuramsal tartışmalarda da olağandışı sayılabilecek bir soyutlama ve karmaşıklık düzeyinde sahiptir. Luhmann’ın amacı, aradaki boşluğu doldurmaya çalışmaktır. Luhmann genel sistem teorisindeki bir paradigma değişiminin sosyal sistemler teorisini nasıl etkilediği sorusundan hareket etmektedir.
Autopoiesis’in öncelikle genel sistem teorisi düzeyine çıkarılıp yaşamdan soyutlanması gerekir. Luhmann, Maturana’nın tanımına bağlı kalarak, autopoiesis’i bir sistemin operasyonlarını/işlemlerini yine kendi operasyonları aracılığıyla meydana getirebilmesi olarak görmektedir. Sistem kendi operasyonlarını üretmekle kalmamakta, operasyonları düzeyinde aynı zamanda otonom olarak kalmaktadır (operasyonel kapalılık).
Sosyal sistemlerin Autopoietic yeniden üretim tarzının unsuru iletişimdir. Bu iletişimler bir iletişim ağı tarafından tekrar tekrar üretilir ve böyle bir ağın dışında var olamazlar. Bu iletişimler “canlı”, “bilinçli” birimler olmadıkları gibi “eylem” de değildirler. İletişim, Luhmann’a göre enformasyon, ifade ve anlama (yanlış anlama da dahil) üçlüsünün bir sentezidir. İletişim bir eylem biçimi değildir çünkü bunun çok ötesinde bir anlama sahiptir. İletişim anlamayı içerir ancak anlama, iletişim kuran kişinin etkinliğinin bir parçası değildir. Zaten bu nedenle Luhmann, sistemin temel işlemsel düzeyi olarak iletişim teorisinin sosyolojideki eylem teorisinin yerini alması gerektiğini belirtmektedir.
Sosyal sistemlerin çevresi başka sosyal sistemleri içerir ve bunlar arasında iletişim mümkündür. Toplum ise istisnai bir sosyal sistem olarak tüm iletişimleri kapsar ve onları yeniden üretir. Diğer sistemler arasında iletişimi mümkün kılar ancak kendisi iletişim kuramaz. Tüm iletişimi kapsadığı için iletişim kurabileceği bir dışarısı yoktur. Bunun anlamı toplumun dışında bir çevre olmaması değil, ancak iletişimsel eylemlerin içeriği bakımından kapalı bir sistem olmasıdır. Bu içerik de sistem içindeki dolaşım ile hayata geçirilir. Bir toplum, en önemli unsurları –dinsel bağlılık, politik devlet, iktisadi üretim vb.– ile tanımlanamaz. Özgül bir toplumsal sistemi oluşturan şey, onun “başlıca içsel farklılaşma tarzıdır. Bu işlevsel farklılaşmaya dayanan modern toplum, yepyeni bir sistem tipi olarak eşi görülmemiş bir karmaşıklık meydana getirmiştir. Bu farklılaşma çerçevesinde toplum küresel bir nitelik kazanır ve modern koşullar altında yalnızca tek bir toplumsal sistem var olabilir. Dünya çapındaki iletişimsel sistem tüm olanakları içeren tek bir dünya oluşturmaktadır. Dolayısıyla Luhmann’a göre içinde tüm iletişimlerin meydana geldiği tek bir dünya toplumu vardır.
Psişik sistemlerin Autopoietic yeniden üretim tarzının unsuru düşüncedir. İşlemsel kapalılık bakımından psişik ve sosyal sistemler birbirinin çevresi durumundadır, dolayısıyla düşünceler ve iletişimler birbirinden farklıdır. Karşılıklı etkiler yapısal düzey ile sınırlıdır. Aralarında sadece yapısal eşleşme söz konusudur ve her iki sistem de birbirine yapısal olarak uyum sağlamıştır. Luhmann psişik ve sosyal sistemler arasındaki bu yapısal eşleşmeyi birbirine nüfuz etme olarak adlandırır. Bu kavramlaştırmanın sonucu olarak, sosyal olanın psikolojik olandan ayrıştırılması teorik olarak mümkün olmaktadır.
KAYNAKÇA
-YOLDAŞ Yunus -Sistem Kuramı Derin Yayıncılık
– ÖNTAŞ CANKURTARAN ÖZLEM, AKÇAY Sinan.- Niklas Luhmann’ın Sistem Teorisi ve Teorini Sosyal Hizmet Disiplinindeki Yansımaları -Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi Cilt 25, Sayı 2, Ekim 2014