Marifet Divanı AkademiMarifet Metinleri

Yabancılaşma

  YABANCILAŞMA

Yabancılaşma tarih boyunca hem sosyolojinin hem de felsefenin bir sorunu olarak ün elde etmiş bir kavramdır. Genel anlamda kişinin çevresinden, emeğinden, benliğinden uzaklaşma ve ayrılma duygusunu ifade eder. Felsefi bir sorun olarak yabancılaşma kavramını ilk olarak “Hegel” ele almıştır.

Varlık, diyalektik bir süreç içinde gelişen bir temelin, kendini aşmasıdır. Hegel tüm varlıkların özünde bulunan bu ilkeye “ide” ismini verir. Hegel’e göre idenin oluşumu, kendini aşması, üç aşamada gerçekleşir. İlk aşama da kendi kendine olan idenin,sahip olduğu potansiyel gücü gerçekleştirmeye ihtiyacı vardır ve kendini doğada gerçekleştirir. Ancak doğada özünden sıyrılmış ve başka birşey olmuştur. Sonuç itibariyle kendine yabancılaşmıştır. Hegel bu yabancılaşmayı olağan görür. Varlıkların zıtlık kuralına uygun bir zorunlulukla meydana geldiğini ve varlığın kendi dışında bir varlıkla anlam kazandığını ileri sürer. Dolayısıyla yabancılaşma kaçınılmazdır. Bilinci elde eden bir varlığın, işlevsel bir anlamının olabilmesi için karşıtların zorunlu ilişkilerinin olması gerekir: bu durumda yabancılaşma kaçınılmazdır.

Sosyoloji literatüründe bulunan değişik anlamları şöyle sıralayabiliriz:

  1. Güçsüzlük: İnsanın geleceğinin dış etkenler tarafından belirlendiğini düşünmesi.
  2. Anlamsızlık: Yaşamın amaçsız olduğu düşüncesi.
  3. Kararsızlık: Toplumca benimsenen davranış kurallarına bağlılık duymama ve davranış sapmalarının görülmesi.
  4. Kültürel yabancılaşma: Toplumdaki yerleşik değerlerden kopma.
  5. Toplumdan soyutlanma: Toplumdan dışlanma ya da yalnız kalma duygusu.
  6. Kendine yabancılaşma: İnsanın kendi gerçekliğini kavrayamaması.

Yabancılaşma kavramını sosyolojik bir sorun olarak ele alan bir diğer isim “Karl Marks”tır. Marks bireyin emeğine yabancılaşması üzerinde durur. Yabancılaşma, üreten insan ile onun ürününün farklılaşması sonucu ortaya çıkar. Çünkü bu ürünler, üreticinin kontrolü dışında özerk bir hâle bürünür. Bilim adamlarınca büyük bir çaba sonucu elde edilen atom, insanoğlunu güçsüz bir hale sokmakta ve sürekli bir tehdit barındırmaktadır. Sonuç olarak ortaya çıkan ürün insanları diken üzerinde tutmakta, adeta Demoklesin Kılıcı gibi tehditi hissettirmektedir.

Marks emeği insanın özü ve kendi kendini gerçekleştiren ilkesi olarak tanımlar. Diğer bir deyişle emek, insanın kültürüdür. Yabancılaşma bireyin, emeğin ele geçirdiği bir dünyada zamanla yabancı olmasıdır. Emek bir nesne haline bürünür ve bağımsız olarak bireyin karşısında durur. 

Kapitalist düzen bireyi kendi emeğinden uzaklaştırıyordu. Kişi çalıştıkça ürettiği ürünler bireyin hayatını o ölçüde ele geçiriyordu. Süreç işledikçe bireyin hayatı nesneye ait olmaya başladı. Bireyin faaliyeti çoğaldıkça sahip olduğu şeyler azaldı; kişinin yeteneğinin, birikiminin somut hale büründüğü nesne kendisinin değildi. İşleyen süreç işçiyi, salt emek sahibi olarak görmekten öteye geçmiyordu. Özet olarak emeğe yabancılaşma, işçinin emeğe egemen olma, onun satın alma, elde etme sınırlılığından kaynaklanıyordu. Bir otomobil fabrikasında çalışan işçi zaman içinde kendinin önce uğraştığı arabanın sonra fabrikanın ve son olarak da sistemin bir parçası olarak hisseder. Yaptığı işle özdeşleşmesi yabancılaşma halidir. Çünkü o bir makine hiyerarşisi içinde bir parça görevini görür; yapmak zorunda olduğu monoton işe adeta hapsedilir.

Toplumda düşünülen yabancılaşma çeşitleri şöyle sıralanabilir:

  1. Kültürel yabancılaşma
  2. Bürokratik yabancılaşma
  3. Aydın yabancılaşması
  4. Halk yabancılaşması
  5. Sanatta yabancılaşma
  6. Sanayide yabancılaşma

 

Kültürel Yabancılaşma

İnsanın emeğinin onun kültürü olduğundan bahsetmiştik. Kültür bir milletin tarih boyunca geliştirdiği sanatsal, yazınsal, tarihi, dinsel, öznel yaşantılarının toplamıdır. Bireyden beklenen milletinin karakteristik özeliklerini yansıtmasıdır. Devletler, eğitim sistemleri ile beklenen bu niteliği başarmış bireyler yetiştirmeyi öngörürler. Fakat kişinin beklenen karakteristik özelliklerin dışına doğru bir sapma göstermesi kültürel yabancılaşmayı doğurur. Farklı milletlerin duygularına, acılarına, hislerine doğru eğilim göstermek buna örnek teşkil eder. Bu tür bir yabancılaşma, toplumun kendi içinde yaşadığı problemlerle ortaya çıkabileceği gibi dış etkenlerin etkisiyle de ortaya çıkabilir. Gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelere, kendi gelişmelerinin devamını sağlama politikaları doğrultusunda, bu yabancılaşmayı empoze ettiği ortadadır. Gelişmiş ülkelerin sunduğu imkanlar doğrultusunda refahı yaşayan alt toplumlar, empoze edilen bu durum karşısında kendi milletlerine ait olmayan bunalım ve buhranı yaşamaya yönelirler. Gençler üzerinde daha belirgin olan bu durum, gençlerin yabancılaşmaya kapılıp sapma göstermesine neden olur. Toplumun gençlerini kontrol etme noktasında yeterli rehberlik yapmaması, kültür birikiminin yeterli düzeyde aktarılmaması bu sapmanın etkenlerine örnek gösterilebilir

Bürokratik Yabancılaşma

Devlet, toplumsal yapının en başında yer alır. Devletin temel görevlerinden biri olarak, ordu, emniyet güçleri ve yargı makamlarıyla tebaasını koruma görevi vardır. Bu işlevinin yanı sıra bürokratik bir işlevi de bulunmaktadır. İnsanın bir ürünü olduğu halde zaman içerisinde insanın üzerinde yer almış; insana ters düştüğü durumlar olmuştur. Farklı insanlara karşı tehdit mekanizması olduğu gibi, kendi içerisinde sisteme aykırı hareket edenlere karşı ürkütücü bir konumda da bulunmuştur. Bu bağlamda devletin, yöneticilere yabancılaşması bu başlık altında kendine yer bulur. 

Kuruluş amacı insanı kaygılar olan, insani amaçlara hizmet etme gayesi ile vücut bulan kuruluşların zaman içerisinde kuruluş bağlamlarından kopup tam tersi istikamette hareket ettikleri görülmektedir.

 

Aile ve Yabancılaşma

Aile, toplumsal yapının içinde yer alan diğer benzeri toplumsal kurumlar gibi, toplumda gerçekleşen her türlü olaydan etkilenmeye müsait bir konumdadır. Geçmişte yer alan otonom aile yapısı, zaman içerisinde tüm bireylerinin toplumdan haberdar olduğu, her bireyin kendi gelişiminin dışında gerçekleşen olaylarla iletişim halinde olduğu bir aile yapısına dönüşmüştür. Otonom bir yapıya sahip olan geçmişteki ailelerde genelde aile reisi dış dünyadan etkilenirken günümüzde bu durum farklı boyutlara taşınmıştır. Modern çağ da ortaya çıkan gelişmeler yeni hayat tarzlarına zemin hazırlamış; sonuç olarak büyük bir birikimin eseri olan geleneksel değerleri sarsıntıya uğratmıştır. Modern çağın getirdiği yeniliklere rağmen geleneksel kültüründen kopmamaya çalışan aile, sahip olduğu değerleri muhafaza ile yeni değerlerin kabulü açısından kültürel bir çatışmaya konu olmaktadır. Aile üyeleri arasında farklı algılara sebeb olan bu durum, modernleşmenin aile üyeleri arasındaki farklı etkileri sebebiyledir. Çünkü her birey farklı kabul, farklı değer demektir.

Her aile kentleşme sürecinin bir boyutunda yer alır. Bundan herhangi bir ailenin soyutlanması mümkün görünmemektedir. Küçük yerleşim birimlerinde ( köy, kasaba vb.) insanların birbirleriyle olan iletişimi samimiyet çerçevesinde gelişirken kentleşme süreci, bu yüz yüze olan ilişkileri sarsıntıya uğratarak, insanların birbirinden habersiz kopuk ilişkilerinin olmasına neden olmuştur. Sonuç olarak yabancılaşma doğmuştur.

Hazırlayan: MUHAMMED AHMET KURUM

Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı