
Modern Zamanlarda Ramazan
Guy Debord, Gösteri Toplumu adlı daha sonra film olarak uyarladığı eserinde gösteriyi, görme etkinliğinin alanı olarak tanımlar ve Batı felsefesinin zayıflığının bir mirası olarak açıklar (Debord, 2018: 18). Modern toplum, geleneksel toplumda egemen olan dokunma duyusunun yerine görme duyusunu hakim kılmıştır (17). Ancak görme duygusuna hitap eden gösteri, insanın yapıp etmesini ve yeniden üretimini ıskalar ve diyaloğun karşıtıdır.
Aşağıda ki satırlarda modern toplumun nasıl gösteri toplumu haline geldiğini açımlar;
‘’İktisadın toplumsal yaşam üzerindeki tahakkümünün ilk aşaması, bütün insan gerçekleştirimlerinin tanımlanmasında var olmaktan sahip olmaya geçen bariz bir bayağılaşmaya yol açmıştır. Toplumsal yaşamın iktisadın birikmiş sonuçları tarafından bütünüyle işgal edildiği bugünkü aşama ise sahip olmaktan gibi görünmeye doğru genel bir kaymaya neden olmuştur; öyle ki bütün fiili ‘’sahip olmak’lar, dolaysız itibarlarını ve nihai işlevlerini bu ‘’gibi görünmek’’ten almak zorundadır. Aynı zamanda tüm bireysel gerçeklikler, doğrudan doğruya toplumsal güce bağımlı olan ve onun tarafından biçimlenen toplumsal gerçeklikler haline gelmiştir. Bu durumda bireysel gerçekliğin ortaya çıkmasına, ancak kendisi değilse izin verilir (Debord, 2018: 17).’’
Debord’a göre Modern toplum iktisadın yaşam üzerindeki hakimiyetini ifade ediyor. Bu hakimiyet artık varoluşumuzu sahip olmaya bağladığımız bir durumu betimlemekte. İslam dininin kutsal bir ayı olan Ramazan ayında müslümanların ortaya koyduğu tablo Debord’un tespitlerini akla getiriyor. Dücane Cündioğlu’nun deyimi ile fakirleri anlamak, onların hayatına dokunmak olan oruç, bu yüce ideali gerçekleştiremiyor. Yine onun deyimi ile fakirleri anlamak için iftar sofralarımıza bakmamız kâfi geliyor. Açın halinden değil tokun halinden anladığımız sofralarımıza (https://www.facebook.com/DucaneCundioglu/, 30.05.2018). Artık sahip olmanında ötesinde –gibi görünmek gibi bir basitleşmeyle karşı karşıyayız.
Ramzan ayında ‘lüx’ olarak nitelenen otellerde, restorantlarda verilen iftarlar bizim iftar ettiriyormuş gibi görünmemiz, iyilik yapıyor imajı vermemiz ve bu gösteriyi alkışlayanlarla birlikte bayağılaşmış bir manevi huzura ermemiz açısından izleyeni bol yeterli bir ‘gösteri’ sunuyor. Bu lüx ve şâşâlı sofralarda bulunmanız ancak kendiniz gibi davranmadığınız ve bu gösterinin bir parçası olduğunuz zaman izin verilen bir durum halini alıyor. Hakikati hissetmek ve ona dokunmaktan ziyade hakikat olarak resmedileni izlemek ve bu gösteriye dahil olmak bizi tatmin etmeye yetiyor. Bu durumda oruç ve Ramazan ayının manevi iklimi ile diyaloğa geçmemiz imkansız hale geliyor. Zira manevi iklimi bir gösteri havasında bizim gözlerimizin zevkine sunarak gerçekliğini yitirmesine neden oluyorlar. Paket halini almış maneviyat programlarından birini seçmek sizi bu gösterinin bir parçası haline getiriyor.
Eski Ramazanlar olarak yad edilen ve neredeyse mitoloji konusu gibi anlatılan, ihtiyaç sahibi ile komşularla afişe edilmeden kurulan iftar sofraları geri planda kalıyor. Gösterinin debdebesi Ramazan ayının toplumsal ilişkilere dönük bu bütünleştirici etkisini perdeliyor. Aynı zamanda Ramazanın hakikati ve bereketi, Allah’a olan samimi iman, Kadir gecesini aramak ve erişmek arzusu gibi bireysel gayretlerden ziyade artık Ramazan ayı ve onun hakikati Ramazan eğlencelerinde aranır olmuş ve bir gösteriye dönüştürülmüş durumda. Artık Ramazanla var olmak yerine ona sahip olmayı yeğleyen insan, şimdilerde Ramazan’da gibi görünmeyi kendisi için yeterli görüyor. Bu eğlencelerde sahne alan sanatçılar ve onları görmek isteyen ve gösteriye akın eden kitleler Ramazan’ı bu şekilde ‘’ihya’’ ediyorlar.
Baudrillard’ın dediği gibi ‘’ Kurt çocuğun, kurtlarla yaşaya yaşaya kurda dönüşmesinde olduğu gibi demek ki biz de yavaş yavaş işlevselleşiyoruz. Nesneler çağını yaşıyoruz… (Baudrillard, 2017).’’
Kaynakça
Baudrillard, J. (2017). Tüketim Toplumu. (F. Keskin, & H. Deliceçaylı, Çev.) İstanbul: Ayrıntı yay.
Debord, G. (2018). Gösteri Toplumu. (A. Ekmekçi, & O. Taşkent, Çev.) İstanbul: Ayrıntı yay.