GenelSosyoloji

Endüstri 4.0 ve Sosyodini Süreçler

Endüstri 4.0 ve Sosyodini Süreçler

Bir önceki yazımızda da açıklamaya çalıştığımız üzere Endüstri 4.0 hem bir teknolojik devrimi hem de insanlığa dair köklü bir değişimi ifade etmektedir. Öyle ki bu değişimle birlikte siber teknoloji her açıdan hayatımıza dahil olmakla birlikte bireysel ve toplumsal olarak kendimizi ifade etme şekillerimiz, eğlence kültürümüz, çalışma stillerimiz ve iletişim kurma yöntemlerimiz de eskisinden çok daha farklı bir boyuta geçmektedir. Bu devrimden önceki toplumsal yapı için önemli olan devlet, güvenlik, üretim aşamasında yaşanan kaybın giderilmesi, hukuka dair tavır ve tutumlar, sağlık sektörüne dair çıkmazlar, eğitimin koşulları vb. konular sanallaştırılmış ve hızlandırılmış çözümler ve tabi ki sanallaşmanın beraberinde getirdiği sorunlar ile yeniden düşünülecektir. Bu noktada sosyal bilimlerin de Endüstri 4.0’ın temel bileşenlerine dair söyleyeceği bir şeyler olmalıdır. Bu kısa yazıda bütün sosyal bilim alanlarına dair çıkarımlar yapma imkanımız kısıtlıdır. Bu nedenle çalışma alanımız olan din sosyolojisi alanına dair bir şeyler söylemekle yetineceğiz. En nihayetinde söyleyeceklerimiz bir yönüyle gerçekleşmekte olan bir başka yönüyle fütüristik tahminlerden ibaret olan şeylerdir.

En basit haliyle din ve toplum arasındaki ilişkileri konu edinen din sosyolojisi alanı karşısında değişen ve dönüşen bir toplum bulacaktır. Bu anlamda toplumun bir kurumu olan din bu değişimden etkilenecektir. Bu etkilenme pozitivist bir tavırla dinin yok olacağına dair bir söylem üzerinden betimlenmek zorunluluğu taşımamaktadır. Sosyo-dini formların bu yeni düzene göre şekillenmesi söz konusu edilebilir. Endüstri 4.0’ın öngördüğü toplum modelinin sacayaklarının üzerinden konu daha net anlaşılacaktır.

Bu temel sacayaklarından ilki hızdır. Bu hız dijital çağın getirdiğinden daha farklı bir tanımla üstsel hız olarak tanımlanmaktadır. Üstsel hız mega veri çözümlemeleri ile açıklanabilecek bir değişimi ortaya çıkarır. Toplumsal alanın birbirini tetikleyecek olan değişimleri içerdiğini düşünürsek toplumsal değişimin sosyodini alanda da değişikliklere gebe olmaması düşünülemez. Öngördüğümüz değişimlerden bahsedecek olursak sanal dini platformların günümüz toplumlarındaki fiziksel iletişime dayalı ve mekansal anlamda dar ve kısıtlı olan dini hareketlerin çok ötesinde ve yeni dini hareketlerin farklı bir boyutunu yansıtacağı ifade edilebilir. Bu tür platformların gerçek ile sahtenin birbiri içinde karışacağı, gerçekliğin tanımının yeniden yapılacağı, ayırt etmenin ve incelemenin zorlaşacağı ortamlar olduğu söylenebilir. Üstsel bir hızla ve dünyanın her yerinden ortak katılımlarla büyüyecek ve belki de sadece yapay zeka ile kurulan iletişimden ibaret olacak bu sosyodini platformların incelenmesi de ciddi anlamda veri madenciliğini ve big data bilgisini gerektirecektir.

Bir başka açıdan verinin hızla yayılması ve hakikati parçalaması ise kutsala ve kutsal bilgiye olan güveni sarsabilecektir. Çok fazla deformasyonla karşılaşacak zihinlerin teskin edilmesi bir o kadar zorlaşacaktır. Dini gruplar açısından da insanlara ‘ulaşmak’ artık başka bir düzlemi gerektirecektir. Yeni oluşacak olan ve devrimin bir ayağını oluşturacak sisteme uyum sağlamak sanallaşmayı gerekli kılmaktadır. Bu çok sayıda insana ulaşmak adına olumlu bir etki doğurabilecekken aynı zamanda çok kısa sürede çok sayıda insan kaybetmeyi de göze alabilme zorunluluğunu içermektedir.

Temel sacayaklarından bir diğeri genişlik ve derinliktir. Kısa sürelerde ciddi anlamda büyüyen bir zekaya karşı tekil bilinçlerimiz ‘ne? ve nasıl?’ sorularının cevaplarını aramaktan ziyade ‘biz kimiz?’ sorusuna yanıt bulmaya çalışacaktır. Bu noktada bu genişleme ve derinleşme aile, arkadaş grupları, meslektaşlar, basit şekliyle bir cami cemaati gibi toplumsal birlikteliklerin anlamlarını ve işlevlerini yeniden sorgulatacaktır. Kendimizi sorgulama sürecimizde de bizi manipüle edebilecek her bireye yerleştirilecek olan çip teknolojileri bu teknolojilerin toplum üzerindeki etkileri noktasında araştırmalara zemin hazırlayacaktır. Bilginin genişlemesi ve derinleşmesi veri akışını kontrol edecek şirketlere ihtiyaç duyulmasına neden olacaktır. Bu veri akışı dini liderler veya fikir önderleri açısından kullanışlı mı olacak yoksa bu kişi ve temsil ettikleri kurumları aşındıracak mıdır? Otoritenin el değiştirmesi ve karizmatik liderliğin yeniden tanımlanmasına neden olacak bir devrimdir bu devrim. Zira insanları etkilemek artık siber fiziksel bir ortam ve koşullarınca mümkün olacaktır.

Konunun başat unsuru ve sacayağının üçüncü kısmını oluşturan şey sistem’dir. Bu devrim süre gelen sistemin yeniden kurgulanmasını içermektedir. Artık bir önceki çağın sorusun olan ‘bozulma/değişim bana ne zaman uğrayacak?’ yerine ‘beni etkileyecek olan değişimlere karşı önlemlerim nelerdir?’ şeklinde Bauman’ın güvenlik arayışı olarak tanımladığı akışkan bir senaryo söz konusudur. Bu sistem değişikliğine sağlık alanında insan bedeninin parçalarının 3D yazıcılar aracılığı ile seri üretimi ve beraberinde ‘sağlığımıza dikkat etmek’ yargısında meydana gelen değişim örnek olarak gösterilebilir. Hastalık beklenilen bir yazgı olmaktan çıkarak gen teknolojileri ile önceden etkisiz kılınabilecek bir ‘veri’ haline gelebilecektir. Bedenin kutsallığı, Tanrı-insan ilişkisini düzenleyen bir teolojik yasa olarak sanal bir sistemde nasıl bir yer edinecektir? İnsanlar kısmen de olsa tasarımlanmış biyolojik varlıklar haline getirilirse bu sistemde ‘insan’ın özüne dair kabullerde bir değişin mümkün olacak mıdır?  Gerçekleşmesi halinde sosyal bilimler alanında yeni tanımların ortaya çıkacağı bir gerçektir. Bu durumun etik yönü ise bir başka tartışmayı beraberinde getirir. Ancak tüm etik tartışmalara rağmen günümüzde insanın belirli seviyede klonlanabildiği bilinmektedir. Bu klonlamanın hız, genişlik ve derinlikle birleştiğinde ortaya nasıl bir ara form çıkaracağı meçhuldür. Sitemin gerçeklik tanımı, sanal olgular üzerinden şekilleneceği için terörizm gibi suça dair olgular ve dini temele dayalı radikallik  sanal terörizmi doğurabilecektir. Bu terörizm çeşidi belki de sadece yapay zekanın bir ürünü halinde ortaya çıkacaktır. Bu sistemin mottosu eski sitemde geçerli olan ‘kabul et ve birlikte yaşa! veya reddet ve onsuz yaşa!’ değil  ‘kendini dönüştür’dür. Sürekli dönüşen ve değişen sistemde seküler olmak hangi referans noktasından tanımlanacaktır? Bu tarz konular birçok bili dalında olduğu üzere din sosyolojisi alanı için de yeni bakış açılarını gerekli kılacaktır.

Mehmet Emin SARIKAYA

Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı