DİNİN GÜNDELİK HAYATTA GÖRÜNÜRLÜĞÜ
Bir topluluğun inanç, ibadet ve ahlaki ilişkiler bütünlüğüne din denir. Topluluğu oluşturan bu fertlerin davranışlarında, inançlarında, değerlerinde, geleneklerinde ve sanat eserlerinde görülür. Yani bunlara kısaca kültür diyebiliriz. Bunlar birkaç topluluktan oluşmuş ve evrenselliğe ulaşmışsa, bu toplulukların beraber oluşturdukları medeniyete de müdahil olur.
Din insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. İnsanlık tarihiyle doğmuş, insanlıkla gelişmiş, insanoğluyla gitmekte ve kesinlikle onlardan ayrı kalamamaktadır. Tarihin hangi devrine bakarsak bakalım, dinsiz insanlar bulunmuştur ama asla dinsiz bir topluluk görülmemiştir. Toplumun olduğu yerde muhakkak dinde olmuştur. İnsanlık tarihinin her döneminde din canlılığını korumuş, din onun en bariz niteliği olmuştur. Çünkü insan her zaman kendisinin üstünde güç olduğunu düşünmüş ve kendini aşan bu kudrete inanma eğilimi göstermiştir. Din tarihin her yerinde kendini bariz bir şekilde göstermiştir.
Din insanlara canlılık katmıştır. Toplumları ayakta tutan köklü bir olgudur. İnsanın ruh ve manevi dünyasında yer edinen, onu iyiliğe ve dürüstlüğe götüren ve onun dertleriyle ilgilenendir. Din sadece insanlığa mahsustur. İnsanın maddi ve manevi iki yönü vardır. Maddi sıkıntılar giderilmezse toplumsal çatlaklıklara, manevi yanının giderilmemesi de toplumsal sıkıntılara yol açmaktadır. İnsanın kendini ve âlemi aşan bu yüce kudrete inanması ve dua etmesi onu güçlü kılmaktadır.
İnsan her zaman toplum içinde yaşamışsa da, onun kendine has iç dünyası vardır. Yalnızlığında, çaresizliğinde, korkularında, kederlerinde, başarısızlıklarında, hastalıklarında ve felaketler karşısında ona güven, dayanma gücü, ümit ve teselli eden yegâne şey dindir. Din insanı lüzumsuz şeyler düşünmekten, boş düşüncelerden ve ruhi hastalıklardan korur. Öncelikle Allaha itaat, hemen ardından ana-babaya, büyüklere, devlete, millete saygı ve bağlılık, küçüklere sevgi, canlılara, yaratıklara ilgi getirir. Kul hakkından başlayarak yaratıklarının ve Yaradan hakkına kadar her şeyi bilir ve o şekilde yaşamaya başlar.
İnsanın ölüm karşısında en önemli rol yine dine düşmektedir. Ahiret inanışı sadece cezaya karşılık vermek, yapılan iyiliklerin mükâfatının verileceği yer olarak değil, aynı zamanda insanın yok olma korkusunun giderilmesi bakımından da önem taşıdığını görmekteyiz. Allah’ın rızasını kazanma isteği insana ümit ve arzu verir. Yaşanılan dünyanın ıstırap ve kederlerine tahammül imkânı verir. Din zengin veya fakir, mutlu veya mutsuz, büyük veya küçük, erkek veya kadın, değişik tenlerin ve değişik dilleri konuşanlarında vaz geçemeyeceği bir kurumdur.
“İnsanın Anlam Arayışı” kitabının yazarı Victor Frank, insanın mutluluğunu, onun bir ideali olup bu konuda eser vermesi, o ideali uğruna ıstırap çekmesi ve o yolda ölmesine bağlanabilir. İşte din, böyle bir idealdir.
Din, toplum düzenini korur, haksızlığı, kötülüğü, adaletsizliği ve anarşiyi yok etmeye çalışır. Tarihe baktığımızda maddi yönden güçsüz toplumların yaşadığı görülmüştür; ama dini duyguları yok olmuş, manen çökmüş toplumların varlıklarını devam ettirdikleri pek görülmemiştir. Bir toplumda din zayıfladığında, hemen arkasından ahlaki ve hukuki suçlar gelmektedir. Çünkü din olmayınca ahlakın da bir yaptırım gücü kalmıyor. Helal-haram, ahirette ceza-mükâfat anlayışı da kalkınca toplumun düzeni sarsılır, insanları hiçbir şey önleyemez ve suç ve anarşi ortaya çıkar.
Din tarihin derinliklerinden gelen bir kurum olarak Tanrı kavramına dayanır ve aradaki bu bağlantıyı peygamber sağlar. Bu bakımdan insan kendini yaratana karşı sorumlu görünce davranışlarını ona göre değişir. İşte bu nokta, din ile ahlak arasındaki ilişkinin kilit noktasını oluşturur.
Din ile bilim arasında da ilişki vardır. Bilim, dünya ve hayat ile olan mücadelemizde bize yardımcı olur. Bilim, bizim tabiat hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. Din ise ruhumuza sükûnet, hayatımıza huzur kazandırır. Hayatın zorluklarını din verdiği teselliyle göğüsleriz. Bilimsiz başarıya ulaşamadığımız gibi, din olmaksızın iki dünya mutluluğuna da ulaşamayız. Din ile bilim karşı karşıya getirilmemeli, yan yana yürütülmelidir. Bilime dayanmayan din, insan mantığını doyuramaz, aklını tatmin edemez. Dine yer vermeyen bilim, bazı soruların cevabını veremeyince itibarını kaybeder. İslam, akla ve bilime en fazla yer veren bir dindir. Peygamberimiz, aklı olmayanın dini de olmayacağını ifade ederken bu hususu da belirtmiş bulunmaktadır. Kuran-ı Kerim’in ilk emri “oku “dur, Kuran’da bilenler, bilginler övülmüş, cahiller yerilmiştir. Yine bir hadisi şerifte, bilime talip olmak kadın-erkek her Müslümanın üzerine farzdır.
Din ve hukuk arasında yine bir ilişkiden bahsedebiliriz. Din ile hukuk toplum düzenini sağlama ve insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemek için kaideler koymak yönünden birbirlerine benzemektedirler. Bu bakımdan bazı bilginler, diğer bazı bilim dalları yanında hukukun da dinden çıktığını ileri sürmüşlerdir. Ancak, hukukun yaptırımları sadece dünyevidir, hukuk cezasını sadece dünyada verebilir. Ahirete kalmama yönünden dinden ayrılmaktadır.
Din ile tıbbın ilişkisi de; birinin insanın maddi ve dış yapısını, diğerinin de manevi ve içyapısını yani onların tedavisi ile ilgilenmesinde yatar. İslam’da, insanın kendisinin sağlığını koruma ve kollama, hastalanınca ilaç kullanma ve Allahtan şifa bekleme, temizlik, iç arınması çok önemlidir. Duanın telkin ve yönünü de burada hatırlayabiliriz.
Din ile askerliğin ilişkisini, moral yönünden ele alırsak, askeri başarı morale bağlıdır. Dini ibadetlerin yerine getirilmesinde gösterilecek sabır ve iradenin askerlikte ve harpte çok büyük önemi olduğunu unutmayalım. Osmanlı zamanını baktığımızda cihat aşkıyla yanıldığını görürüz. Hürriyet, istiklal, cihat, şehitlik, gazilik geleneği sadece dinden destek alır. Günümüzde bunun tam tersi olduğunu askeri alan içerisinde ibadet unsurlarının yapılmadığı ve izin verilmediğini çoğu zaman görmüşüzdür.
Din ile teknolojinin ilişkisi bütün anlattıklarımızdan çok farklıdır. Teknoloji; madde, makine, fabrika, laboratuvar âleminde insana sayısız faydalar sağlar, insan hayatına kolaylık ve zaman tasarruf etmemizi sağlar. Aynı zamanda da insanı bir yönden de robotlaştırmaktadır.
Millet kelimesinin tarifini yaparken dininde geçtiğinin unutmayalım. Ailede, okulda, camide, kışlada; doğruluk, dürüstlük, iyilik, tasarruf etmek, israf etmene, düzgün çalışma, yardımlaşma, başkalarının haklarına, düşünce ve inançlarına saygı göstermenin dini temelleri anlatılırsa, devlet de çeşitli kurumlarıyla uygulamada destek verirse sonuç mutlaka başarı olacaktır. Sanatın, çoğu defa dini ilham ve konulardan beslenip geliştiğini söyleyebiliriz. Musiki ve edebiyat örneğini verebiliriz.
Sorumluluk şuuru: “Her biriniz çobansınız ve eliniz altında olanlardan sorumlusunuz” hadisine baktığımızda, herkesin sadece sorumlu olduğu işlerden hesaba çekileceğini görmekteyiz. Burada toplumu kontrol etmek vardır. Bu kontrol hem ekonomik, hem siyasi, hem de sosyal işlerde insanın içten kontrolünü sağlar. Siyasi olaraksa devlete bağlı olmak gelir.
Din, çeşitli disiplinlerle her zaman etkileşim halindedir. Dilimiz de bunu görebiliriz: Dinle uzaktan yakından alakası olmayan bir kişi de bu deyimleri kullanmaktadır. “Allaha ısmarladık“, “Allah razı olsun”, “Allah şifa versin“. Savaşlarda hücuma kalkarken “Allah Allah” nidası da buna örnektir. Bunların hepsinin kökeni dine dayanmaktadır.
Bizim devletle ilgili olan hukuki yapımızda olsun, her ülkenin hukuki yapısında olsun ki bu ülkeler ne kadar laik olursa olsun, biz de dâhil olmak üzere dini inançlar ve kabullenişler kanunlardan etkilenmiştir. Resmi devlet geleneğinde tatillerin bir kısmı dinidir. Mesela: Kurban ve Ramazan bayramlarıdır. Yahudiler için cumartesi, Hıristiyanlar için pazar günleri yine bu örnektendir.
Din hayat demektir. Gördüğümüz gibi din hayatın her yerine girmiş ve hayatımızın her yönüyle farklı ilişkiler kurmuştur. Hem dünyada hem de ahirette din bize yol göstermiştir. İnsanoğlu dinden uzaklaştığında farklı sorunlar yaşamış ve toplum düzeni alt üst olmuştur. Tarih sahnesine baktığımızda dinsiz hiçbir millet olmamıştır. İnsan tekil anlamda buhran yaşayıp dinden uzaklaşabilir. Ama çoğul olarak bunu göremiyoruz. Dinin diğer disiplinlerle ilişkisine baktığımızda hemen hemen hepsi dinden etkilenmiştir. Edebiyat ve sanat dinden ilham almıştır. Bu ve bunun gibi örnekleri artırmak elbette mümkündür. Asıl önemli olan bugün biz dinimizi hayatımıza ne kadar sokabilmişiz. Kimi Müslüman yaşayışlarına baktığımızda bunu maalesef görememekteyiz. Din bu kadar hayatımızın içindeyken hem de…