
Dünyanın en büyük İslami cemaatinde tehlikeli bölünme
Bangladeş’te ve cemaat mensuplarının kalabalık olduğu birçok ülkede, son üç yıldır iç bölünmeler nedeniyle irili ufaklı kavgalar oluyordu. Fakat, geçtiğimiz günlerde Bangladeş’te ilk defa can kaybı yaşandı.
Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara
1 Aralık Cumartesi günü Bangladeş’in başkenti Dakka’da İslam dünyasının nüfusça en büyük cemaati kabul edilen Tebliğ Cemaati’nin mensupları arasında kanlı çatışmalar meydana geldi. Bangladeş’te ve cemaat mensuplarının kalabalık olduğu birçok ülkede, son üç yıldır iç bölünmeler nedeniyle irili ufaklı benzer kavgalar oluyordu. Fakat ilk defa can kaybı yaşandı. Bir kişi hayatını kaybetti, 25’i ağır 200’den fazla kişi yaralandı. Çatışma cemaatin Tongi semtindeki meşhur Bişwa İçtiması’sının toplantı alanında vuku buldu. Cemaatin 1967’den beri her yıl Ocak ayında düzenlediği bu toplantıya dünyanın dört bir yanından gelen üç milyon kadar Tebliğci katılıyor ve bu, Hac ibadetinden sonra Müslümanların bir araya geldiği en kalabalık dini etkinlik olarak biliniyor.
Tebliğ faaliyetinin büyüklüğü ve tartışmalı yüzü
Tebliğ Cemaati, Hint İslam dünyasında eski usul medrese faaliyetleriyle tanınan bir buçuk asırlık Diyobendiyye teşkilatı içinden doğan bir organizasyon. Dini eğitimde medreseyi yeterli görmeyen, bir başka deyişle insanların medreseye gelmesini beklemek yerine onların bizzat ayağına İslam’ı götürmeyi hedefleyen bir Diyobend hocası olarak Mevlana İlyas Kandehlevi, Tebliğ faaliyetlerini 1926 yılında Hindistan’da başlattı. Pakistan, Bangladeş ve Hindistan’da siyasi faaliyetler içinde gördüğümüz Diyobendilerin aksine Tebliğciler siyaset yapmaya ilkesel olarak karşıydılar. Titizlikle uydukları bu kuralın bir sonucu olarak Tebliğ Cemaati mensupları, tebliğlerini gerçekleştirmek için Kuzey Kore gibi birkaç ülke dışında, dünyanın her tarafına rahatlıkla ulaşabiliyor. Hâlen 160 kadar ülkede faal olduğu bilinen cemaatin sadece Hint alt kıtasında 80 milyon kadar sempatizanının olduğu tahmin ediliyor. Bişwa İçtiması’nın yanı sıra Pakistan’daki Raiwand İçtiması’nda da 2 milyonluk bir kalabalığı senelerdir bir araya getiren Tebliğ Cemaati, bu yıl Hindistan Evrengabad’da 4 milyonluk bir içtimaı gerçekleştirmeyi başardı. Bu etkinlik, zor zamanlar geçiren cemaat için göz dolduran bir gövde gösterisiydi.
Barışçıl ve mutedil yüzüyle tanınan bir oluşum olmasına rağmen Tebliğ Cemaati, özellikle 11 Eylül sonrasında Batılı güvenlik kuruluşları tarafından izlenmeye alınmıştı. Bunun başlıca sebebi, cemaatin (Taliban benzeri örgütlerle yakın irtibat halindeki) Diyobend unsurlarıyla olan ilişkisiydi. Diyobendiler bazı dini meselelerdeki eleştirilerini mahfuz tutmakla birlikte, genel olarak Tebliğ faaliyetlerini destekliyorlar. Avrupa, Amerika ve Afrika’daki Tebliğ çalışmalarında bu yakınlık ve işbirliğini yakinen görmek mümkün. Tebliğcilerin vize sorunu yaşamadan ülkeler arası dolaşım imkanı bulmalarının, bazı uluslararası terörist unsurları bu kisveyi kullanmaya sevk ettiği düşünülüyor. Diğer taraftan, 2001’de ayakkabılarında sakladığı patlayıcılarla bir uçağı infilak ettirmeyi deneyen Richard Reid ile (Amerikalı Taliban olarak meşhur) John Walker Lindh’in, radikal gruplarla temas kurmadan önce Tebliğ Cemaati faaliyetlerinde bir süre vakit geçirmiş olmaları, bu endişelere kaynak teşkil etmişti. Ancak bu oluşum, geçmişte Afganistan, Bosna, Çeçenistan gibi alanlardaki bağımsızlık mücadelelerine bile kayıtsız kalan ve bu yüzden siyasal İslamcı yöntemleri benimseyen teşkilatlarca kıyasıya eleştirilen bir cemaattir ve bu ilkesel tavırda bugün de pek bir değişiklik gözlenmemektedir. Yazımızın başlığına yansıyan söz konusu tehlike bu konuyla ilgili olmayıp tamamıyla cemaat içi ihtilafların neticesidir.
Tebliğ Cemaati’ndeki bölünmenin nedeni
Mevlana İlyas Kandehlevi ile başlayıp oğlu Mevlana Yusuf Kandehlevi ile devam eden, ondan sonra da Mevlana İnam el-Hasan’a geçen Tebliğ emirliği, onun 1995’deki vefatı öncesinde teşkil edilen Yüksek Şura Heyeti’nin kararıyla sıradaki dördüncü bir emire tevdi edilmedi. Muhtemel bir ihtilafı önlemek kastıyla, Mevlana Yusuf’un torunu Saad Kandehlevi ve İnam el-Hasan’ın oğlu Zübeyir el-Hasan Şura Heyeti’nin kararı ve nezaretiyle beraberce Tebliğ çalışmalarının riyasetini üstlendiler. 19 yıl süren bu iki başlı liderlik belli ölçülerde bir rekabeti özünde taşıyor olsa da cemaat bu durumu kanıksamış, ciddi sorunlarla karşılaşılmadan 2015’e kadar gelinmişti. Mevlana Zübeyir el-Hasan’ın 2014’deki vefatıyla birlikte, Mevlana Saad’ın artık tek başına liderliği gündeme gelince, uzun süredir hasıraltı edilen iç sorunlar gün yüzüne çıkmaya başladı.
Hindistan Delhi’deki Nizamüddin Merkez Tebliğ Cemaati’nin küresel idare merkezidir. Pakistan Raiwand kasabasındaki külliye ise muhalif grubun merkezi haline gelmişti. Yirmi yıl önceki 13 kişilik ilk şuranın mütevellisinden Mevlana Saad’la beraber hayatta kalan tek kişi olan Hacı Abdülvehhab, bulunduğu Raiwand’da Yüksek Şura Heyeti’ni yeniden tesis etmek için harekete geçti. Hindistan, Pakistan ve Bangladeşlilerden müteşekkil 11 mütevelliyi tayin etmek suretiyle, 20 Kasım 2015’de Âlemî Şura (Dünya Şurası) adıyla yeni bir heyeti hayata geçirdi. 13 kişilik bu yeni heyetin, cemaatin tekrar üst karar mercii olması amaçlanmıştı. Heyetin bir üyesi olan Mevlana Saad’ın, fiili olarak 20 yıldır yürüttüğü emirlik yetkilerini bu yeni durumda Âlemî Şura’ya geri vermesi bekleniyordu.
Mevlana Saad’ın tek başına emirliğini önlemeye matuf bu adım, Nizamüddin Merkez’deki dengeleri altüst etti. Yeni şura heyetinde olup da Nizamüddin’de kalan Raiwand yanlısı üyeleri buradan çıkartmaya kalkışan Mevlana Saad, kendisine karşı başlatılmış tasfiye planını böylelikle bozmaya çalıştı. Fakat bunu bir darbe girişimi olarak anlayan Raiwand grubu bu oldubittiyi kabul etmedi. 2016 Haziran ayında Nizamüddin Merkez ciddi bir çatışmanın mahalli oldu. İki grubun öldürücü silahlarla birbirine saldırdığı olay, emniyet birimlerince güçlükle önlendi. Yaralı 15 Tebliğci hastaneye kaldırıldı. Nizamüddin’de artık duramayacaklarını anlayan Raiwand Merkez taraftarı Hindistanlı yöneticiler, güneydeki Bhopal şehrine geçerek oradaki külliyeyi kendilerine merkez edindiler.
Diyobend’in devreye girmesi dengeleri değiştirdi
Eğer Diyobend uleması bu gelişmelere müdahil olmasaydı, olaylar bugüne muhtemelen bu denli büyüyerek gelmezdi. Şüphesiz Diyobend ile Tebliğ Cemaati arasında organik bir teşkilat bağı bulunmuyor. Ancak Tebliğ hareketi 90 yıl önce Diyobend’in kucağında doğdu. Davet yöntemleri farklılaşsa da iki cemaatin fıkıh ve tasavvufa dayanan gelenekçi refleksleri birbirine çok benziyor. Tebliğciler Diyobend’i (tabir yerindeyse) tebliğ faaliyetini arkasına alıp çeken bir lokomotif olarak görüyorlar. Hint Diyobend cemaatinin genel merkezi olan Dârü’l-Ulûm, Tebliğ Cemaati’nin bu iç çekişmesinde tarafsız kalmaya çalıştı. Ama anlıaşılıyor ki Mevlana Saad’ın Şura Heyeti’ni dikkate almayan tek emirlik niyeti Diyobend’de kabul görmemişti. Bu rahatsızlık, zaman zaman gayri resmi biçimlerde, fıkhi nitelikli bazı ikazlar eşliğinde belli edilmişti; fakat bunun ötesine o güne kadar geçilmemişti.
Nizamüddin Merkez’deki iç darbenin ardından, Diyobend’in uyarı tonu da bir hayli yükseldi. Tehlikeyi sezen Mevlana Saad, yaptığı bazı yanlış ve hatalardan rücu ettiğine dair 30 Kasım 2016 tarihinde Diyobend’e bir mektup göndermek zorunda kaldı. Ancak Diyobend Dârü’l-Ulûm’u, zaten geç kalmış olan bu açıklamayı tatmin edici bulmadı. Tam bir hafta sonra, “Mevlana Saad’ın İslami açıdan sapkın bir şahsiyet” olduğuna dair, ulemadan aldığı ortak imzalı fetvayı resmi yayın organında yayımladı. Buna göre, Saad’ın bazı fikirleri Kur’an, Sünnet ve icmaya, ayrıca Tebliğ hareketinin Üç Ekâbir (Üç Büyük) denilen ilk liderlerinin yoluna aykırı düşmekteydi. Bazı peygamber ve sahabiler hakkında saygısız ifadeler kullanmaktaydı.
Devamı için lütfen Tıklayınız