AvrupaDin ve PolitikaFatih ŞahanYazarlar

Türkler Olmasaydı Reformasyon Olmazdı

Bugünlerde Almanya Protestan kilisesi Reformasyon’un 500.yılını kutlamaktadır. İlk defa bu yıl 500. Yıla mahsus olmak üzere Almanya’da bütün eyaletlerde resmî tatil ilan edildi.

Bugünlerde Almanya Protestan kilisesi Reformasyon’un 500.yılını kutlamaktadır. İlk defa bu
yıl 500. Yıla mahsus olmak üzere Almanya’da bütün eyaletlerde resmî tatil ilan edildi. Yeni
seçimlerden çıkan Aşağı Saksonya Eyaleti muhtemel koalisyon hükümetini oluşturacak olan
SPD ve CDU 31 Ekim’in resmî tatil olarak ilan edilmesi yönünde hükümet kurulmadan önce
görüş bildirdiler. Reformasyon sadece Hristiyan dünyasında değil aynı zamanda dünyada
birçok değişikliklere neden oldu. Agustin Keşişi Martin Luther (1483-1546) 31 Ekim 1517
tarihinde Hristiyanlarca kutsal atfedilen Azizler Günü (Allerheiligen)’den bir gün önce
kendisinin 95 tezinin Wittenberg’in Schloss kilisesinin kapısına çivilemişti. Martin Luther’in
bu eylemi birçok Hristiyan’ın Papalıktan ve Roma-Katolik kilisesinden ayrılma sürecini
hızlandırdı. Bunun neticesi olarak Protestan kilisesi ortaya çıktı. Martin Luther zamanında Avrupa’daki Hristiyan güçleri kendi aralarında parçalanmış ve birbirlerine karşı savaş yürütüyorlardı. Ancak onlardan bazıları ortak düşman olan, islami Osmanlı İmparatorluğu, daha doğrusu o zamanlar söylendiği gibi “Türkler” konusunda birdiler. Martin Luther bütün hayatı boyunca Türkler konusunda esaslı bir şekilde uğraş verdi.

Önceleri Martin Luther Türkler’e karşı bir Haçlı Seferini tasvip etmiyordu. Luther, Türkler’in
Tanrının bir cezalandırması, bir “kırbacı” olduğu konusunda emindi. Protestan Kilise tarihçisi
Thomas Kauffmann’ın ifade ettiği gibi: “Tanrı bu kırbacı Hristiyanlık üzerine vuruyor ve
Hristiyanlığı Türk tehdidi ile günah çıkarmaya (bağışlanmaya) çağırıyordu.
Luther bu tutumundan dolayı Katolik kilisesi tarafından Türk Dostu olarak aşağılanıyordu.
Bunun tersi olarak Luther’de Katolik kilisesine saldırmak için Türkleri kullanıyordu. Ona
göre Papalık öğretisi ile Türkler oldukça birbirine benziyordu. Her ikisi de İncili hiçe
sayıyordu. Luther şöyle yazıyordu: “Papalığın Antichrist olduğu gibi, Türklerin kendileri de
bir şeytan.” Dinlerinin vecibelerini yerine getirmede Türkler Katoliklerden daha tutarlıydı:
“Amel ile, dini vecibeleri yerine getirme olarak bilinen din anlayışı bakımından Türkler daha
güvenilir bir tutum sergiliyor, Türkler kendi zühd ameliyelerinde daha ikna edici, onlar
dervişlik ve zühdde daha etkileyiciler. Esasında Türkler daha iyi Katoliklerdir. Luther’in
tezleri herşeyden önce orta çağda yaygın olan bir ticarete dönüşmüş olan günahların kilise
tarafından affedilmesine karşı idi. Müminler kiliseden aldıkları bağışlanma belgeleri ile
günahlarını hafifletebiliyorlardı. Kilise bundan epeyce ekonomik çıkar sağlıyor, Papalık yeni
Peter Katedralini bununla finanse ediyordu. Luther Kilisenin kötüye kullanılmasını ve
dünyevileşmesini protesto etti ve başka yazılar da yayınladı. Luther’e göre sadece Tanrı’nın rahmetiyle inananlar kurtuluşa erebilirdi. 3 Hristiyan inanç öğretisinde bağlayıcı olan sadece
İncildir, geleneksel kilise öğretisi değildir.

Osmanlı İmparatorluğu Tehdidi

Kilise tarihçilerine göre Osmanlı İmparatorluğu tehdidi Reformasyonu elverişli hale getirdi.
Thomas Kauffmann’a göre “Türkler olmasaydı reformasyon olmazdı.” Birçok farklı neden bu
görüşü destekliyordu. Protestanların Türkleri savuşturma, karşı koyma eylemine dahil
edilmesi belirli bir derecede reformasyon öğretisinin muhafazasına karşılık satın alındı en
azından belirli bir süreye kadar. İddialara göre dış bir düşman olmasaydı Katoliklerin
herşeyden önce Katolik Kayzer Karl V.’in Protestanlara karşı savaşması imkansızdı. Böylece
Katolikler ve Protestanlar Türklere karşı ittifak etmek zorundaydılar. Bu bakımdan esasında
Türkler Reformasyonun yayılabilmesine katkı sağladılar.
Thomas Kaufmann’a göre bir üçüncü nokta ise şudur. “Türkler Reformasyonu elverişli hale
getirmişti. Dışarıdan gelen tehdit Reformatörlerin kiliseye olan eleştirisini daha da makul hale getirmiştir. Hristiyanlığın o duçar olduğu bu durum, Tanrının bir cezası olmak zorundaydı ve bir bakıma kiliseyi eleştirenlerden Reformatörleri haklı çıkarıyordu.
Osmanlı İmparatorluğunun askeri tehdidi Hristiyan Avrupa için gittikçe tehlikeli oluyordu.
1529 Viyana Kapılarında Türkler (die Türken vor Wien) ifadesi Avrupa bilincine kazınmıştı.
Böylesi bir durumda Martin Luther Türklere karşı savaşa olan tutumunu yeniden gözden
geçirdi. Luther Hristiyan güçlerinin Türklere askeri olarak karşı koyması için “Ordu Vaazını”
(Heerpredigt) kaleme aldı. Kaufmann’a göre: Böylesi bir ortamda Luther için Türk dünyanın sonuna dair bir unsur olduğu daha da tutarlı oluyor ve incilin apokaliptik yazılarında, somut olarak Daniel 7. Ayette bulunabilirdi. “Türk bazı Hristiyan güçleri boyunduruk altına alacak küçük bir boynuz, adeta kıyametin ön habercisi, yani deccalin ortaya çıkmasında ve Mesih’in dönüşünden önceki ön haberci.”

“Türkler İçki İçmiyor Ve Bizim Yediğimiz Gibi Yemek Yemiyor”
Bu arka plandan hareketle Luther Türklerin dini olan İslam ile her zaman iştigal etti. Thomas Kaufmann’ın açıkladığı göre esasında Luther tıpkı çağdaşları gibi İslam kavramını
kullanmıyor. “İslam kavramı yaygın değildi. Buna dair bir kanıtı Luther’de buldum. Luther, İslam’a tabi olanları (bizim de söylediğimiz gibi) “Müslüman” olarak nitelendiriyor. Bu kavram kullanılmakta. Ancak bunun dışında yaygın olarak kullanılan Muhammediler (Mohammedaner), yani Muhammed taraftarları. Muhammedilerin dinine dair Luther detaylı bilgiye sahip değil. Bu konuda Luther daha çok polemik tarzda yazılmış olan başkalarına yazılarına ve şayia olarak bilinenlere dayanmakta idi. Luther için İslam sapık bir öğreti ve Hristiyan bir mülhittik idi. Aynı zamanda Luther Muhammediler’in olumlu niteliklerinin de farkındaydı. “Türkler şarap tüketmiyor, içki içmiyor ve bizim yaptığımız gibi yemek yemiyor, hafif meşrep giyinmiyorlar, mutlular, gösterişli inşaat yapmıyorlar ve çalım satmıyorlar.” Luther İslami ibadetlere de gıpta ile bakıyordu: “Bunun dışında onların kiliselerinde çok sık biraraya geldiğini bulacaksın ve bu tür bir eğitim, ibadetin sessizlik ve ibadet ederken ki ahenk bizde, bizim kiliselerde bu tür bir eğitim ve sessizlik hiçbir yerde bulunmaz. Zira kadınlar ayrı bir yerde ve öyle örtünmüşlerdir ki, kimse onları göremez.” Görünüşte Luther’i hayran bırakmış olan bütün bu şeyler, onun için en nihayetinde şeytanın kötü bir ameliyesi idi. “Bütün bu şeytan ve başka sapkınlar tarafından ara sıra etrafa saçılmış olan pislikler (necaset), aynı zamanda Muhammed ile de tekrar saçıldı.” “Türkler’de etkili olan şey tam da nur meleğine dönüşen şeytanın niteliklerine benzemektedir. Yan, adeta bu çekici, etkileyici, aldatıcı güzellikte Şeytanın uçurumu kamufle edilmiştir ve bu din adeta Hristiyanlar için çekici bir hale getirilmiştir.

Luther Kur’an-ı Yaymak İstiyordu

Bununla birlikte Luther hayatının sonuna doğru Kur’an-ı Almanya’da yaymayı düşünüyordu.
Bu o zamanlar oldukça tartışmalı idi. Kısa bir süre önce kendisi Kur’an-ı Kerim’i Latince
tercümesinden okuyan Martin Luther, daha sonra şu tavsiyede bulundu: “Hristiyan
inancımızda güçlü olabilmek ve biz Almanların Muhammed’in inancının ne kadar utanç
verici bir inanç olduğunu öğrenmemiz için bu kitapçığın Almancaya tercüme edilmesini
faydalı ve gerekli görüyorum” “Luther şu görüşteydi: Bunun (Kur’an’ın) yaygınlaştırılması
gerekiyor, zira Kur’an kendi kendini çürütüyor. Onu okuyan herkes, onun nasıl bir çöp
olduğunu ve nasıl berbat bir şey (saçmalık) olduğunu fark eder ve bundan dolayı Kur’an ile
savaşmanın yolu tabiri caiz ise onun yayılmasıdır.”

Kilisenin kapısına çivilemiş olduğu 95 tezinde Martin Luther Katolik kilisesini ve papalığı
oldukça sert bir şekilde eleştiriyordu. Luther’in eleştirisinin çıkış noktasını Papalığın
günahları bağışlama (Ablasshandel) yetkisi oluşturuyordu. Papalığın bu uygulamasına
şiddetle karşı çıkan Martin Luther’in de adının yer aldığı bir günah bağışlama (Ablassbrief) belgesi ortaya çıktı. Küçük bir sansasyon olarak nitelendirilen bu belge İspanya milli müzesinde sergilenmektedir. Martin Luther’in bu belgeyi Erfurt şehrinde bulunan Augustin Manastırında bir keşişken satın almış olabileceği iddia edilmektedir. Diğer taraftan 1631 tarihinde verilen Ablassbrief (Tevbe Belgesinde)’te Martin Luther’in doğum adı olan “Martin Luder” ismi manastırdaki diğer keşiş kardeşleri ile birlikte yer almaktaydı. Papa Manastırlar için şahsa özel Ablassbrief (Tevbe Belgesi) düzenlenmemesi, aksine bütün bir manastır için Ablassbrief düzenlenmesini emretmişti. Martin Luther’in de isminin yer aldığı Erfurt şehrindeki Augustin Manastırı keşişlerine düzenlenmiş Ablassbrief’i Reformasyonun 500. Yılı münasebetiyle tekrar gündeme getirildiği, araştırmacıların 60 yıl önce bu belgeyi incelediklerini ve bunun yeni bulunmuş gibi haber yapılmasına eleştiriler getirildi.

Kaynak
Bu yazı DLF de çıkan haberin Almancasından tercüme ve değerlendirmedir.
Etiketler
Daha Fazla Göster

Fatih Şahan

1976 yılında Kayseri/Develi/Çaylıca’da doğan Şahan Aygözme Kur’an Kursunda Hafızlık yaptıktan sonra orta ve lise tahsilini Develi İmam Hatip Lisesinde tamamladı. 2001 yılında Ankara İlahiyat Fakültesinden mezun olan Şahan 2002 yılında Almanya’da eğitimine devam etti. 2008 yılında Freiburg Albert Ludwigs Üniversitesinde İslami Bilimler ve Katolik İlahiyatından mezun oldu. 2008 yılında Diyanet İşler Türk-İslam Birliğinde Bölge Koordinatörü olarak göreve başladı. 2015 yılında Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının desteğiyle Yıldırım Beyazıt Üniversitesinin Almanya’da Karma Evlilikler adlı Projenin Almanya Koordinatörlüğünü yaptı. 2016 yılında Türkiye Diyanet Vakfı Uluslararası Öğrenciler Sempozyumunda Almanya’da Selefilik ve Neo-Selefilik adlı makalesi ile sunum yaptı. Tübingen Üniversitesi İslam İlahiyat Merkezinde Doktorasını yapmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı