AYASOFYA, DÖNEMSEL TEO-STRATEJİ NESNESİ OLABİLİR Mİ?
Habib KARTAL- AYBÜ Sosyal Bilm. Enst. Felsefe ve Din Bilimleri Din Sosyolojisi Dr. Öğrencisi
Herhangi bir dine ait sembol, simge ve temsillerin o dini çağrıştırmasından ve anlam dünyasına seslenmesinden kaynaklanan etki ve nesnelerin kutsallaştırılması olayı, tarihten bugüne sürekli karşılaşılan bir durum olmuştur. Hatta bu dini sembol, temsil ve simgeleri elde etmek için savaşlara girişilmiş, kazanan tarafın elindeki bu dini temsil, simge ve semboller bir güç işareti veya kaynağı olmuştur. Tarihteki örneklerini detaylı bir şekilde açmadan örnek verilecek olursa, Küdüsü, Ka’beyi, Ayasofyayı, Vatikanı, Musa’nın Asasını, Kutsal kaseyi, Süleyman mührünü, Barnabas İncili hikayesini ve buna benzer birçok temsili kanıt göstermek mümkündür. Bu bağlamda piyasada dolaşan ‘’Barnabas İncili Türkiye’nin elinde, Mersin’deki pembe evde Kutsal Kase Bulundu, Kutsal Tabut gelecekteki lidere teslim edilecek’’ gibi cümlelerin, ya komploların ya da haber programlarının içinde sık sık geçtiğini görmek mümkündür. Bu durum, dini etkinin toplumda azaldığını veya tekrar yükseldiğini dile getiren analizler din hakkında hangi söylemi kullanırsa kullansın, kutsalın her dönemde bir güç olarak kullanıldığını göstermektedir. İnsanların anlam dünyasında bir yer edinen ve kutsallaştırılan dini temsil, sembol, simge ve mabed yerleri kutsallaştırılmaları ve bu kutsallaştırma toplumları harekete geçirici etkiye sahip olduğu için güç olgusuyla kaçınılmaz bir ilişkiye sahip olmuştur. Böylece din ve güç, din ve sosyoloji, din ve uluslararası ilişkiler iç içe geçmiştir.
İşte bu şekilde Hristiyanlar için önemli bir kutsal, güç, muharrik olan Ayasofya’da da aynı durumu görmek mümkündür. Olaya dışardan hiçbir dine inanmayan biri gibi bakıldığında absürd görünen ve Ayasofya etrafında dönen hadiseler, anlam dünyası ve kutsallaştırma dikkate alındığında anlamlı olmaktadır. Bu bağlamda Bizans dünyası için anlamlı olan ve bir güç sembolü olan Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmed tarafından 1453’teki fethinin ardından Camiye çevrilmesi, yine güce ve kutsala yapılan bir vurgu hamlesidir. Artık güç, Türklere geçmiştir. Ayasofya fethin hakkıdır. İstanbul Fatih’ten sorulmaktadır. Kudüs’ün çok fazla el değiştirmesi ve yine Kurtuba Camisinin de Katedrale çevrilmesi olayına bakarak böyle hamlelerin geçmişteki toplumlar için çok önemli olduğu görülmekte ve yapılan uygulamalar anlamlı olabilmektedir. Tabi ki bu durum kutsalın günümüzde etkisini kaybettiği ve bir nişane olarak kullanılmadığı anlamına gelmemektedir. Lakin kutsal olana tarihin herhangi bir döneminde yüklenen anlamın, her dönemde aynı kalacağını düşünerek yapılan diplomasi yeni sorunların kapısını açabileceği gibi herhangi bir devletin güçlü bir zamanında aldığı bir kararın da gelecekte sorunların kapısını açabileceği hesap edilmelidir. Ayasofya özelinde meseleye bakıldığında, ibadet edilen bir yerin kapatılması, ibadetin sürüp gitmesinden daha büyük bir sorun doğurmuştur. Ayasofya’nın artık Türklerin elinde olduğu kabulü yüzyıllar öncesinden gelen ve zor da olsa yerleşmiş bir kabul haline gelmesine rağmen kapatılması yani müze haline çevrilmesi, bundan sonra açılırsa nasıl açılacağı konusunda bu dini güç sembolü için farklı tarafların açıktan ya da gizli bir şekilde mücadele etmelerine neden olmuştur.
O halde Ayasofya açılmalı mıdır? Açılırsa Hristiyan dünya için önemli bir sembol olan bir yer, Türklere karşı nasıl bir kışkırtmanın ve Teo-Stratejinin nesnesi olacaktır? 11 Eylülden sonra dünyanın her yerini özellikle Batıyı kuşatmış olan İslamofobi, Covid sonrası etkisini kaybetmeye ve Batının birçok şehrinde ezan okunmaya başlamışken, tekrar Ayasofya’nın açılması İslamofobiyi kışkırtmak isteyenlere hizmet edebilir mi? Özellikle Uluslararası alanda İsrail lobilerinin Batı dünyası içinden Türkiye aleyhine kararlar çıkmasındaki etkisi dikkate alındığında, Ayasofya kararı lobilerin işini ne kadar kolaylaştıracaktır? Gibi sorulara tam olarak cevap verilmeden sadece şu anki durumumuza bakarak alınmış yanlış bir Teo-Stratejik kararın daha sonra devletin ne şekilde zarara uğramasına neden olacağını bilmek mümkün görünmemektedir.
Bazı bilim insanları ve din adamları, Türkiye’nin, Ayasofya’da hem Müslüman hem de Hristiyanların ibadet edebilmesini sağlaması gerektiğini söylemektedir. Böyle bir hamle dışardan bakıldığında ve meseleye objektif yaklaşıldığında Türkiye’ye Batı dünyası üzerinde çok olumlu bir imaj kazandırabilir. Kur’an’ın ifade ettiği ‘’Ehl-i Kitap’’ ruhunun Batı’da canlanmasının yolu açılabilir. Böyle bir Teo-Strateji güneyde ve Batı toplumları içinde İsrail lobilerinin Türkiye aleyhindeki faaliyetlerini dumura da uğratabilir. Fakat Teo-Stratejilerin şöyle bir kuralı vardır:
Bugün yapılan bir Teo-Stratejinin gelecekte ne gibi olumsuzluklara yol açacağı düşünülmeden, Teo-Stratejiler, sadece içinde bulunulan zamanı kurtarmak için yapılan siyasi hamlelere göre olmamalıdır. Yine bir Teo-Strateji devletin güçlü olduğu bir zamanda çok işe yarayabilir. Lakin güçten düştüğü zamanda çok daha büyük sorunların kapısı aranabilir.
Buna Kanuni’nin güçlüyken Fransız dünyasına Habsburglara karşı yardımını örnek verebiliriz. Fakat devlet güçten düşünce Fransızların Osmanlı devletinden elde ettiği hakların devletin yıkılışını hızlandıran etkisi de dikkate alınmalıdır. Osmanlı devleti içinde her dinin özgürce yaşaması önemli bir Teo-Stratejidir. Fakat bu Teo-Strateji, devletin güçten düştüğü ve milliyetçilik hareketlerinin ortaya çıktığı bir dönemde Osmanlıyı içerden yıkan bir elma kurduna dönüşmüştür.
O halde Ayasofya’nın açılmasının ve iki dine has kılınmasının önemli bir Teo-Strateji olduğu söylenebilir. Lakin bunu gerçekleştirenlerin, faaliyetin başladığı zamanda, tarihin herhangi bir döneminde Ayasofya’nın el değiştirmesi durumunda yine aynı şekilde kalacağı şeklinde bir taahhütle bunu gerçekleştirmesi gerekmektedir. Böyle bir sözleşme, Teo-Stratejinin bugün etkili olmasını sağlayacak, yarın tehlikeli olmasını engelleyecektir.
Diğer taraftan bir İslam toplumu olan Türk milletinin, Ayasofya’yı iki dine has kılacak bir dini anlayışa sahip bir tarihi ve kültürel altyapısı vardır. Fakat her toplumda var olan radikal dini gruplar ve politik muhalefetin de böyle bir duruma nasıl tepki vereceğinin hesap edilmesi gerekir.
Türk toplumu böyle bir uygulamayı cedde (Fatih’e) ihanet olarak da görebilir. Böyle bir uygulama tüm partilerin ittifakı ile de gerçekleştirilebilir. Toplum kendisine açıklama yapacak mahfillerce böyle bir durumu anlayışla da karşılayabilir. Tarih yeniden yazılabilir. Ya da kaldığı yerden devam eder ve kutsal din savaşlarının tahrik edicisi de olabilir.
Esasında problem orayı zamanında Fatih’in camiye dönüştürmesi değil, müzeye dönüştürülmesi yani bir nevi tekrar kapatılması olmuştur. Artık batı toplumları tarafından haksız görülse de Türklere ait olduğu içselleşen ibadet yeri, gelecek yıllara bir çatışma nesnesi olarak kalmıştır. Fakat tarihi dövmek yerine artık var olan duruma çare bulmanın Teo-Stratejiyi bir güvenlik fenomeni olarak iyi bilmekle ve uygulamakla ilgili olduğu görülmektedir.
Bu yüzden yazımızın başlığına tekrar dönersek Ayasofya bugünün bir Teo-Stratejisi nesnesi olabilir mi sorusuna verilecek cevabın, alınan kararın ne şekilde olacağıyla bağlantılı olduğu görülmektedir. Fetih hakkı olarak alınacak bir kararın da ikili dini ibadete has kılınarak alınacak bir kararın da sadece bugün düşünülerek alınmaması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Abuzar, C. (2011). Dinin Toplumsal Yaşam Üzerindeki Etkisi. Harran Üniversitesi İlahiyat Uludağ, S. (2017). İbn Haldun Mukaddime. (14. Baskı). İstanbul: Dergah Yayınları.
Fakültesi Dergisi, 26, 143-153.
Asrar, A. N. (1971). Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı Devletinin Dini Siyaseti ve İslam Alemi. İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, 4(3), 83-90.
Arı, K. (2016). Büyük Millet Meclisi’nin Açılışına Giden Yolda Fetva Savaşları. Bütün Dünya Dergisi, 4, 53-56.
Genç, N., Yalçıntaş, M., İyigün, N. Ö. (2015, Kasım). Güç Kaynakları Açısından İbn-i Haldun(Mukaddime) ve Machiavelli(Hükümdar) Karşılaştırılması. https://www.researchgate.net/publication/286878963_GUC_KAYNAKLARI_ACISINDAN_IBN-I_HALDUN_MUKADDIME_VE_MACHIAVELLI_HUKUMDAR_KARSILASTIRMASI (Erişim: 18.08.2018).
Güler, İ. (2012). Dinlerin ve Mezheplerin Teolojiden Stratejiye Kayışı. Eskiyeni, 25, 81-83.
Gültekin, H. (2015). Türk Dış Politikasında Kamu Diplomasisi ve Yumuşak Güç Kavramı (Yüksek Lisans Tezi). Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Keser, U. (2010). Milli Mücadele Döneminde Ayrılıkçı Faaliyetlerde Kilisenin Rolü ve Hrisostomos-Hrisantos Girişimlerine Kesitsel Bir Bakış. Turkish Studies, 5(3), 1632-1676.
Kızanlıklı, M. M., Koç, H., Kılıçlar, A. (2016). Örgütsel Güç ve Gücün Kaynakları Üzerine Kavramsal Bir İnceleme. İAD İşletme Araştırmaları Dergisi, 8(4). (doi:10.20491/isarder.2016.229).
Kodaman, T., Akçay, Y. E. (2010). Kuruluştan Yıkılışa Kadar Osmanlı Diplomasisi Tarihi ve Türkiye’ye Bıraktığı Miras. SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 22, 75-92.
Okumuş, E. (2001). Din-Toplum İlişkilerinde Dini Meşruiyet ve Dini Meşruiyet Bağlamında Geçen Yüzyılın Sosyal Görünümü. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3(1), 81-94.
Özkaya, Ö. (2015, 19 Kasım). Teostrateji ve Ortodoksluk. www.güneş.com
Payam, M. M. (2018). Güvenlik Bağlamında Güç Kullanımı ve Algı(lama) Yöntemi. Mecmua Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 5, 15-25.
Ruelland, G. J. (2004). Kutsal Savaşlar Tarihi. (Teoman Tunçdoğan, Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.
Tekin, T. (2017). M.Ö. 5000-M.S. 1967 Arası Kudüs’ün El Değiştirmesi. Akademik Bakış Dergisi, 60, 324-336.
Yükselen, H. (2018). Strateji Kavramını Çalışmak. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 14(27), 1-38.