AvrupaBatı AraştırmalarıDin ve PolitikaFatih ŞahanTR-AB ilişkileri

Avusturya’nin Cami Kapatma Kararı Nasıl Anlaşılmalı?

Fatih ŞAHAN M.A
İlahiyatçı/İslambilimci
Avusturya’nın Cami Kapatma Kararı Nasıl Anlaşılmalı?
Avusturya’nın sağ popülist koalisyon hükümeti, Avusturya İslam yasası çerçevesinde Avusturya’da 7 caminin kapatılacağını ve 60 imamın sınır dışı edileceğini basın yoluyla kamuoyuna duyurdu.
Uzmanlar bu girişimi İslam’a karşı büyük bir güvensizliğin göstergesi olarak yorumlamaktadırlar.
Avrupa’da Müslümanlar ilk defa 11 Eylül 2001 tarihinden itibaren değil genel olarak günlük yaşamlarında ötekileştirmeye maruz kalmaktalar, problemin ortaya çıktığı alanlarda ise sadece dinlerinin bir temsilcisi olarak algılanmaktadırlar. Müslümanların sosyal, ekonomik ve siyasi vb alanlardaki problemleri onların dinleri ve kültürleri üzerinden okunmakta değerlendirilmektedir.
Avusturya, Avusturya-Macaristan Krallığı sınırları içerisindeki Bosnalı Müslümanlara eşit haklar tanıma amacıyla 1912 yılında İslam yasası çıkarmıştır. 1912 yılında çıkarılan bu yasa ile birlikte İslam imparatorluk sınırları içerisindeki diğer inançlar ile eşit muameleye tabi tutuluyordu. Ancak 2015 yılında Avusturya’da yürürlüğe giren yeni İslam yasası ise, Anayasa’da yer alan bütün inançların eşit muameleye tabi tutulması eşitlik prensibine dayanmamaktadır. Yeni İslam yasası ile birlikte diğer din yasalarından farklı olarak bir yasa oluşturulmuştur. Bu yeni İslam yasası ile Müslümanlar genel zan altında bırakılmıştır. Avusturya devleti tarafından şimdilerde gündeme gelen 7 camiyi kapatma ve 60’a yakın Müslüman din görevlisini sınır dışı etme girişimi çıkarılan bu yasa ile ne amaçlandığını açığa çıkmıştır. Tamamen güvenlik kaygısı ve siyasi kaygılarla hazırlanan yeni İslam Yasası Anayasanın ön gördüğü eşitlik ilkesinden uzaktır. Sebastian Kurz İsrail seyahati öncesi basına verdiği demeçte cami kapatma ve bazı imamları sınır dışı etme girişimini şu şekilde açıklıyordu. „Burada söz konusu olan dürüst Müslümanları siyasi İslam’dan korumaktır. “Bir hukuk devleti olarak belirli gelişmelere öncelikle dışarıdan gelen etkilere tahammül edemeyiz.”
Bu cümledeki sihirli kelime “Siyasal İslam”. Zira oldukça muğlak olan bir kavram dışarıdan İslam’a ve Müslümanlara bakışı yansıtmakta, Avrupa devletlerinin elinde İslam’a ve Müslümanlara karşı politikaların, baskı unsurlarının kendisiyle meşrulaştırıldığı bir araca, bir argümana dönüşmüş durumda. Güvenlik çevreleri ve aşırılıkla mücadele ve önleme kuruluşları ve inisiyatifleri tarafından bile tam olarak anlaşılmayan ya da bununla tam olarak ne kastedildiği çok da açık olmayan “Islamismus” (İslamcılık-Siyasal İslam) kavramı İslam ile bir araya getirilmekte, aşırı grupların yapmış olduğu eylemlerden dolayı bütün Müslümanlar genel şüphe altında tutulmaktadır. 2010 yılında Almanya’nın Dresden iehrinde bir mahkemede öldürülen Mısırlı Müslüman Marwa al-Sherbini’nin katili, Marwa el-Sherbini’i “Islamist” (İslamcı) ve terörist olarak itham etmişti.
Avusturya din işlerinden sorumlu başkanlığa göre Avusturya’da yaklaşık 350 cami bulunmaktadır. Bunlardan 7 si mevcut İslam Yasasına aykırı faaliyetlerde bulundukları için kapatılması gündeme getirildi.
Devletin İslam Politikası Müslümanları Ötekileştirme Üzerine
Avusturya hükümetinden Başbakan Sebastian Kurz (ÖVP), Başbakan Yardımcısı Heinz-Christian Strache (FPÖ), İçişleri Bakanı Herbert Kickl (FPÖ) ve Avusturya Din İşlerinden Sorumlu Bakan Gernot Blümel (ÖVP), hükümet yetkililerin katılımıyla Cuma günü alışık olmadık bir şekilde oldukça erken bir basın toplantısı ile 7 Caminin kapatılması ve 60 a yakın Müslüman din görevlisinin sınır dışı edilmesi için gerekli çalışmaları başlattıklarını açıkladılar. Yapılan basın açıklamasının tam bir tiyatro olduğu ve tamamen propaganda amaçlı olduğu yorumlarını beraberinde getirmektedir. Kapatılması gündeme gelen camilerden birisi aşırı sağcı olduğu iddia edilen Avusturya Nizam-ı Alem Ocağına bağlı bir cami olup diğer 6 cami’de Arap Müslümanlarının kurmuş olduğu cami dernekleri olup selefi eğilimlerin olduğu iddiası gerekçe gösterilmektedir. Avusturya Nizamı Alem derneğine ait cami yasal olarak işletilmediği gerekçesi ile kapatılacak. Avusturya Nizamı Alem Teşkilatı Camii, Avusturya İslam Cemaati (İGGÖ) çatısı altında faaliyet göstermek için başvurduklarını ancak İGGÖ Başkanı İbrahim Olgun’a ulaşamadıklarını ve kendilerine herhangi bir cevap verilmediğini gündeme getirmektedir. Kapatılması gündeme gelen Arap Müslümanların kurmuş olduğu camiler Avusturya İslam Yasasının ön gördüğü “Devlete ve topluma karşı olumlu bir tutum mevcut olmalı” (Es muss eine positive Grundeinstellung gegenüber Gesellschaft und Staat bestehen.) gibi son derece keyfi olarak yorumlanacak bir prensibe dayanmaktadır. Kapatılması gündeme gelen bu camilerden bazıları devlet yetkililerine kendilerine itham edilen “Devlete ve Topluma Karşı Olumsuz bir tutum sergiledikleri iddiasının ne olduğunu, bunu somut bir şekilde ortaya koyma talebinde bulunmalarına karşın devlet yetkililerinden kendilerine herhangi bir cevap verilemediğini açıkladılar. ATİB’e bağlı 60’a yakın din görevlisinin İslam Yasasının ön gördüğü yabancı finansman yasağına aykırı bir yapı oluşturdukları gerekçesi ile sınır dışı edileceği bu gerekçe ile iki din görevlisinin vize başvurusuna olumsuz cevap verildiği belirtilmektedir.
ATIB sözcüsü Yaşar Ersoy, birçok imamın Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığının çalışanı olduğunu ve bu nedenle İmamlarının finansmanın yabancı bir ülke tarafından ödeneceğini belirtti ve Avusturya’da yeterli uygun eğitim verilmediği için, bir geçiş dönemi talebinde bulundu.
Arap Cemiyetleri kendilerinin yaklaşık 1000 üyelerinin olduğunu bunların genel olarak Mısır ve Çeçenistan’dan gelen Müslümanlardan oluştuğunu bildirmekte.
61 İmamın inceleneceğini, bunlardan 40 vakada yasal sürecin beklemede olduğu, 11 imama karşı da yasal işlem başvurusunda bulunuldu. 5 vakada ilk defa yapılan vize başvurusu reddedildi, diğer 5 vakada ise vizelerin uzatılmasının geri çekildiği hükümet yetkilileri tarafından açıklandı.
Diğer taraftan Avusturya İçişleri Bakanı Herbert Kickl (FPÖ), imamların oturum vizesi için yasal maaşlarını göstermeleri gerektiğini belirterek “Şayet finansman yasal değil ise, maaş da yasal değildir” açıklamasını yaptı.
Yasa ile ilgili en büyük çelişkilerden birisi de Müslüman Dini Cemaatlerine diğer dini cemaatlerden farklı olarak yabancı finansman yasağının getirilmesidir. Yabancı finansman konusunda sadece din görevlilerin maaşı gündeme gelmekte, cami teşkilatları bunun dışındaki bütün faaliyetlerini daha çok fahri çalışmalarla ve tamamen kendi üyelerinin aidatları ve bağışlarıyla finanse etmektedirler. Bu anlamda Avusturya Devleti finansman konusunda Müslüman cami teşkilatlarına alternatif sunamamaktadır.
İslam yasası taslak olarak sunulduğu dönemde birçok farklı disiplinden uzmanlar yasayı eleştirmişlerdi. Avusturya Viyana Kardinali Christoph Schönborn’da yasayı eleştirenler arasındaydı. İslam Yasası Müslümanlara diğer dinlerin müntesiplerine göre eşit muamelede bulunulmadığı, yabancı ülke finansmanı ve devlet hukukunun dini öğretilerden önce gelmesi gibi açık talepler eleştirilen hususların başında gelmektedir.
Devlet yetkilileri Cami kapatma konusunda İGGÖ nün iş birliğine teşekkür ettiler. Bu durum İGGÖ başkanı İbrahim Olgun’un Arap camilerinin kapatmasına onay verdiği şeklinde yorumlandı. (İGGÖ) Başkanı İbrahim Olgun, hükümetin camilerin kapatılmasına ilişkin alınan kararlarda İGGÖ ile birlikte hareket edildiğine yönelik açıklamalarının gerçek dışı olduğunu söyledi. Ancak İGGÖ’nün yapmış olduğu basın açıklamasında kapatılması gündeme gelen camilere daha önce İslam yasası kapsamında eksiklikleri belirtilmiş bu eksiklikler İGGÖ tarafından zamanında bilinmesi ve buna uygun olarak da eksikliklerin giderilmesi için din işlerinden sorumlu başkanlığa (Kultusamt) a iletildiği İGGÖ’nün basın açıklamasında vurgulanmaktadır. İGGÖ cami kapatılmasına dair asla bir başvurularının ve önceden de cami kapatılması ve imamların sınır dışı edilmesine dair kendilerinin bir bilgisinin olmadığını açık bir şekilde beyan ettiler. Cami kapatılmasının en son başvurulması gereken yöntem olduğu birtakım iddialar ve formalitelere veya mesnetsiz bir takım çağrışım zincirleri ile temellendirilemeyeceği İGGÖ tarafından basın açıklamasında dile getirildi.

İslam Yasası Avusturya’lı Müslümanlar Tarafından Tartışmalı Bulunmakta
Avusturya’da İslam yasası gündeme geldiğinde Müslüman dini cemaatler arasında da yasaya karşı farklı tavırlar ortaya çıkmış, çıkarılacak İslam yasasının Avusturya’da yaşayan Müslümanları genel zan altında bırakılacağı, Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerden gelen din görevlilerinin yeni yasanın ön gördüğü yabancı finansmanın yasak olduğu prensibinden hareketle engelleneceği dile getirilmişti. İslam yasasını hazırlık aşamasından itibaren eleştirenler Cami kapatma ve Müslüman din görevlilerinin sınır dışı edilmesinin gündeme gelmesini Avusturya’daki Müslüman dini cemaatlerin çok da yadırganmaması gerektiğini belirtiyorlar. Onlara göre perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. 2015 yılında yürürlüğe giren ve ilk defa uygulanan İslam yasasının iptali için Müslüman teşkilatlardan bazıları Anayasa mahkemesine başvurdular. Ancak anayasa mahkemesi sadece şekil açısından başvuruları reddetmişti.
2015 yılında İslam Yasası yürürlüğe girdiğinde aynı dönemde Avusturya Dışişleri Bakanlığı her yıl düzenli olarak ATİB imamlarına yönelik vermiş olduğu eğitim kursunu sonlandırmıştı. İmamların Avusturya’da göreve başlamadan önce, buradaki görevlerine bir hazırlık olarak bir bölümü Ankara’da verilen iki gün süren hukuk ve ikinci bölümü Avusturya’ya göreve başladıklarında Avusturya’ya dair genel kültür derslerini içermekteydi.
Avusturya İslam Yasasının Tarihi Arka Planı
Esas çerçevesi itibariyle 1912 yılında oluşan Avrupa’nın en eski İslam yasası günümüzdeki Avusturya İslam yasasına temel teşkil etmektedir. Avusturya İslam Yasası tarihi olarak nev-i şahsına münhasır bir modeldi. O zamanki Avusturya’da oldukça homojen bir grup olarak Bosnalı Müslümanlar dikkate alınmıştır. Bosnalı Müslüman cemaate dini cemaat olarak kendilerini yönetme ve orduda Müslüman askerlere manevi rehberlik etme imkânı tanınmaktaydı.
Avusturya hükümetinde dönemin içişleri bakanı şimdi Avusturya başbakanı Sebastian Kurz 2014 yılında İslam Yasası taslağını gündeme getirdi. Bundan bir yıl sonra 2015 yılında İslam Yasası yürürlüğe girdi. Bu yeni düzenleme ile Rohe’ye göre bir Avusturya İslam’ı ve gençlerin radikalleşmesini engellenmesi hedefleniyordu. Bütün bunların yanında Cami derneklerinin dışarıdan finansmanına yasak getiriliyordu. İslam yasası yürürlüğe girdiğinde şimdiki hükümetin ortağı Başbakan yardımcısı FPÖ lideri Heinz-Christian Strache İslam’ın Avusturya’ya ait olmadığı açıklamasında bulunmuştur. Bu yeni yasa ile birlikte bir „Avusturya İslamı” oluşturulmak istendiği vurgulanmaktadır.
İslam yasasının uyum ve dışlanmanın bir karışımı olarak, bir yandan Müslümanlar Avusturya’nın bir parçası olarak tanınmakta, Katoliklere ve Protestanlara verilen benzer haklar kendilerine de kısmen verilmekle birlikte, diğer taraftan da bir şekilde Müslümanlar eşitlikçi olmayan bu yeni İslam Yasasına göre kontrol altına alınmak istenmektedir. Böylesi bir durum Kiliseler veya şirketler tarafından asla sineye çekilmeyeceği dile getirilmektedir. Bunun doğal bir neticesi olarak da Müslümanlar eşitlikçi olmayan bu yasaya karşı Anayasa mahkemesine başvuruda bulunmaktadırlar.
Erlangen Üniversitesi Profesörlerinden ve aynı zamanda Almanya’da İslam’ın hukuki statüsü alanında çok sık görüşlerine başvurulan Mathias Rohe Avusturya’daki cami kapatma ve imamları sınır dışı etme girişimlerinin tehlikeli ve vahim olarak nitelendirmektedir. Ona göre Avusturya da 2015 yılından beri var olan İslam Yasası Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine aykırı olabilecek bir kanun, bir düzenlemedir. Bu İslam yasasının arkasında İslam’a karşı büyük şüphenin siyasi temel yönü bulunmaktadır.
Almanya’da İslam Yasası Mümkün mü?
Avusturya’daki bu gelişmeler Almanya’da da başta aşırı sağcı popülist parti AfD olmak üzere söylemleri itibariyle AfD’nin argümanlarını kullanan CDU ve kardeş Partisi CSU’dan ayrıca sözde İslam eleştirmenleri ve Almanya’da İslam ilahiyat fakültesinde görevli bazı kültür bilimci ilahiyat kürsü sahiplerinden de benzer talepler gelmeye başladı. 2015 yılında Avusturya’da İslam yasası yürürlüğe girdiğinde Almanya’da ki bu kesim de büyük bir heyecan ve coşkuyla Almanya için de İslam Yasası talebinde bulunmuşlardı. Bütün bu grupların yanında Almanya Müslümanlar Merkezi Konseyi (ZMD)’nin de Avusturya benzeri bir İslam Yasasının Almanya’da da desteklemesi oldukça ilginç bir durum arz etmekteydi.
Zira Almanya Başbakanı Angela Merkel kendi partisi içerisinden Almanya için Avusturya modeli bir İslam yasası ile İslam’ın kontrol altına alınması taleplerini reddederek parti yönetim kurulundaki bazı üyelerin “İslam yasası” çıkarılması şeklindeki taleplerine de karşı çıktı. Angela Merkel dini cemaatler için özel yasa çıkarılmasını doğru bulmadığını söyledi. Anayasa mahkemesi eski hakimlerinden devlet hukuku uzmanı Udo Di Fabio CDU’dan gelen İslam Yasası taleplerinin yanlış olduğunu devletin tarafsızlık ile zorunlu olduğunu belirtmişti. Devlet bütün dinlere ve dünya görüşlerine karşı tarafsız olmalı. Belirli gruplar için güçlendirilmiş hakların ve görevlerin, hukukun üstünlüğünün “klasik düzeyini” tehlikeye sokacağını ileri sürdü. Anayasa Mahkemesi eski hakimlerinden Di Fabio, Almanya’daki kilise hukukunun Müslümanlar için de geçerli olduğunu, tıpkı Hristiyan kiliseleri ve Yahudi Cemaatleri gibi kamu tüzel kişiliğini elde edebileceklerini belirtmişti. Alman İslam Konferansını hayata geçiren devlet ile Müslüman dini cemaatler arasında ilk defa bir platform kuran dönemin içişleri bakanı ve şimdinin Almanya Federal Meclis Başkanı Wolfgang Schäuble‘de federal düzeyde bir İslam yasasına karşı olduğunu açıklamıştı.
Mathias Rohe, Avusturya’daki sürece benzer bir sürecin Almanya’da olacağına ihtimal vermiyor. Avusturya’daki gelişmelerin prensip olarak Alman hukuksal durumu ile kıyaslanamayacağını belirtmektedir.
Rohe, Avusturya’nın cami kapatma girişimin oldukça cömertçe alınmış bir karar olduğunu ve Almanya’da yabancı ülke finansmanının asla engellenemeyeceğini ifade etmektedir. Bununla ilgili yasal düzenlemelerin olmadığını Roma-Katolik kilisesinden hareketle Almanya Katolik kilisesinin asla ulusal bir organizasyon olmadığını örnek vermektedir.
Yeşiller Partisi Avrupa Milletvekili Michel Reimon Avusturya hükümetinin zamanlamasına şaşırdığını „Siyah-Mavi“ koalisyonun basın açıklamasının zamanlamasını bilerek seçtiklerini, zira Başbakan Kurz’un kendi Anti-İslam kampanyası için güçlü bir Türk Başkana ihtiyaç duyduğu açıklamasında bulundu.
Avusturya hükümetinin cami kapatma kararına en ilginç yorum Gazeteci ve aynı zamanda Mediendienst İntegration da Proje menejeri olan Daniel Bax’dan geldi. Bax Avusturya hükümetinin cami kapatma kararına dair kişisel twitter hesabından şu yorumu yaptı. “ATİB’i sevmeyebilirsiniz, ancak bu kararda söz konusu olan askeri ve milliyetçi ideolojiye karşı mücadele değil. Bilakis otoriter araçlarla Hristiyan Beyaz Avusturya’lının üstünlüğünün hayata geçirilmesi söz konusu. Sağcı Katolikler ve aşırı sağcı gençlik yapılanmaları ATİB’den daha az reaksiyoner değiller. Aradaki fark onlar sadece Müslüman değiller ve Viyana’da hükümetteler (iktidardalar). Avusturya’da Müslümanlara yönelik kısıtlayıcı özel bir yasa olması ve bu yasanın bizatihi kendisinin kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanması tam bir skandal.”
Aşırı Sağ Avrupa Siyasetini Esir Aldı
Avrupa Birliği Temel Haklar Komisyonunun Azınlıklar ve Ayrımcılık adlı araştırma sonuçları azınlıkların karşılaşmış oldukları ayrımcılığın bütün toplumu ilgilendirdiği vurgulanmaktadır.
Avrupa’nın hala bir azınlıklarla ilişkisinde problemi olduğu ve bu problem mücadele edilmesi gerektiği araştırmada vurgulanan bir başka husus olarak yer almaktadır. Ayrımcılıklar azınlıkları mağdur etse de bu çoğunluk toplumunu da ilgilendirmektedir. Ayrımcılıklar çoğunluğun bir problemi ve çoğunluk toplumunda çözülmesi gerekmektedir.
Müslüman göçmenlerin sosyal ve siyasi uyumu, katılımı Dieter Oberndörfer’in de ifade ettiği gibi, demokratik Anayasal Avrupa devletleri için bir sınava dönüşmüş durumda. Burada söz konusu İslam’ın değil, İslam inancına sahip Müslümanların uyumu olmalıdır. Zira son yıllarda İslam’ın uyumu konusunda ısrar edilmekte, Müslüman dindarlığı sorunlu olarak gösterilmekte, Müslümanlar genel olarak “Homoreligiosus” varsayılmakta. Bu çerçevede İslam kavramı ile sembolik sınırların çizilmesine, sosyal problemlerin din üzerinden okunmasına, çatışmaları kolaycı bir şekilde İslam’a hamledilmesine neden olmaktadır.
İslam düşmanlığı Avrupa genelinde gittikçe güçlenen aşırı sağcı popülizmi bir arada tutan en yüksek güç olarak gösterilmektedir. Müslümanlara karşı yapılan ve kayıt altına alınan saldırıların çoğu aşırı sağcılar tarafından işlenmektedir. Aşırı sağcı gruplar ve partiler kendi politikalarını toplumun merkezine taşıyabilmek için İslam ve Müslüman düşmanlığını bir strateji olarak kullanmaktadırlar. Bu anlamda Avusturya’da ve Hollanda’da hükümet ortağı olmaları, Almanya’da önce eyalet meclislerine, sonra da Federal Meclise girmeleri onların kullandıkları İslam ve Müslüman karşıtı retoriğin oldukça başarılı olduğunu göstermektedir. Toplumda varolan yabancı düşmanlığı, İslam ve Müslüman düşmanlığına evrilerek Müslümanlar sağlıklı bir bünyede ortaya çıkan yabancı bir organ (Fremdkörper) olarak değersizleştirilmektedir.
Avusturya’daki Müslüman dini cemaatler yaklaşık 50 yıldan fazladır din hizmetlerini tamamen kendi imkanları çerçevesinde, kurmuş oldukları derneklerle yerine getirmektedirler. Bulundukları ülkelerin sistematik bir şekilde geliştirdiği ve uygulamaya koymuş olduğu İslam politikalarına hazırlıksız yakalandılar. Genelde Avrupa’da özelde Avusturya’daki Müslüman dini cemaatler kendilerinin çoğunluk toplumunda dini azınlık olduklarının bilincinde olarak çalışmalarında daha da profesyonelleşmeye gitmeliler. Avusturya’nın ve toplumun bir parçası olarak eşitlikçi hak taleplerinden asla vazgeçmemeliler.

12.06.2018

Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı