AvrupaBatı AraştırmalarıDin ve PolitikaİslamofobiTR-AB ilişkileri

ALMANYA’NIN İSLAM POLİTİKALARI MÜSLÜMANLARI KUTUPLAŞTIRMAKTA

ALMANYA’NIN İSLAM POLİTİKALARI MÜSLÜMANLARI KUTUPLAŞTIRMAKTA

Alman İslam konferansı gelecek hafta İçişleri ve Yurt Bakanı Horst Seehofer’in ev sahipliğinde farklı Müslüman dini cemaatlerden, organizasyonlardan ve gruplardan Müslümanların katılımıyla gerçekleştiriliyor. Alman İçişleri Bakanı Seehofer 4. Dönem İslam konferansının gündemi olarak Müslüman cemiyetlerin organizasyon yapısı ve finansmanı konusu olarak belirledi. Seehofer konferansın sloganı olarak da Almanya’da, Almanya’dan ve Almanya için İslam olarak lanse etti.

 

Alman İslam Konferansı

Alman İslam Konferansı 2006 yılında dönemin İçişleri Bakanı şimdilerde Federal Meclis Başkanı Wolfgang Schäuble tarafından devlet temsilcileri ile Müslüman teşkilatları, organizasyonları ve bireysel temsilcilerin oluşturduğu bir platform olarak hayata geçirildi.

Alman İslam Konferansının gündemi ve ele aldığı konular er ne kadar bir devlet politikası olarak belirli bir çizgide devam etse de dönemin içişleri bakanları tarafından da konferansın gündemlerinde farklılıklar olmuştur.

İslam dini cemaatleri Almanya’da bugüne kadar devlet tarafından tanınmış dini cemaat değiller. Alman İslam Konferansının hedeflerinden birisi de Kamu tüzel kişiliğinin Müslüman cemaate tanınması idi. Konferans aynı zamanda Alman devleti ile Almanya’da yaşayan Müslümanlar arasındaki ilişkilerin temelini oluşturmak ve uyumu teşvik etmek gibi hedefler de belirlemişti

 

Alman İslam Konferansı ve Milli Güvenliğin Tehdidi Olarak İslam ve Müslümanlar

Başbakan Merkel’in Partisi CDU (Hristiyan Demokrat Birliği)’unun sadece Bavyera’da temsil gösteren kardeş Partisi CSU kontenjanından 2011 yılında Thomas de Maizière’in halefi içişleri Bakanı Hans Friedrich göreve başlama konuşmasında “İslam Almanya’ya ait değildir”, açıklamasında bulunmuştu. Bu açıklaması ve “Güvenlik” konusunu da Alman İslam Konferansının konuları arasında yer aldığını bildirmesi, sadece Müslüman teşkilatlar temsilcileri tarafından değil, sözde organize olmamış Müslümanları temsilen Alman İslam Konferansına çağrılan kişiler tarafından da eleştirilmiş ve İçişleri Bakanına “Din Politikaları ile Anti-Terör tedbirlerinin birbirine karıştırıldığı gerekçesiyle protesto mektubu yazılmıştı.”

Friedrich döneminde Alman İslam Konferansı ile İslam ve Müslümanlar milli güvenliğin bir konusu ve bir güvenlik sorunu olarak ele alındı.

Yine 4. Dönem Alman İslam Konferansına ev sahipliği yapacak CSU’dan İçişleri Bakanı, şimdilerde tartışmalı bir politikacı olarak Horst Seehofer’de görev gelir gelmez gazetelere vermiş olduğu röportajda “İslam Almanya’ya Ait Değildir”, ifadesini kullandı. 2006-2009 yılları arasında Wolfgang Schäuble’nin İçişleri Bakanlığı döneminde Alman İslam Konferansının gündemini ve aktörlerini belirleyen Markus Kerber Seehofer tarafından Alman İslam Konferansının yeni konseptini ve yönetimini tekrar üstlendi.

 

Avrupa İslamı, Alman İslamı, Liberal İslam, Seküler İslam, Konservatif İslam, Siyasal İslam…?

İslam Almanya’ya Ait Mi? sorusu akabinde “Hangi İslam” sorusu muhafazakâr siyasetçiler ve sözde İslam eleştirmenleri tarafından dile getirilmekte. Hangi İslam sorusuna siyasiler Alman anayasası ile uyumlu bir İslam cevabını vermektedirler. Bu durumda ise Alman devletinin seküler karakteri gereği böyle bir İslam’ın artık İslam olmayacağı eleştirisini beraberinde getirmektedir.

Devlet Müsteşarı Markus Kerber, bir Alman Protestanlığı, bir Alman Katolikliği ve bir Alman Yahudiliği var. Şayet Almanya’ya ait bir Alman İslamı olacaksa o zaman Alman Müslümanların bunu “Alman İslam’ı” ve hatta Alman Anayasası tabanında bunu olarak tanımlamak zorunda oldukları açıklamasında bulundu. Burada dikkat çeken hususlardan birisi de Alman İslamı tabiri daha önceleri İslam eleştirmenleri ve muhafazakâr siyasetçiler tarafından dile getirilirken, bu dönemde Alman İslam’ının ne olduğunu içeriğini Türkler, Araplar, Bosnalılar, Almanlar değil, Alman Müslümanlarının belirlemesi gerektiği yönünde bir strateji değişikliğine gidildi. Alman Müslümanlarının içeriğini ve tanımlamasını kendilerinin yapmasını istediği Alman İslam’ı Alman anayasasına uygun olması gerektiği devletin müsteşarı tarafından dile getirildi. Ancak uzmanlar hiçbir dinin anayasaya uygun olması gibi bir zorunluluğunun olmayacağını bu talebin daha çok İslam söz konusu olduğunda dile getirildiğini ve böylesi bir talebinde Alman anayasasının dinlere karşı seküler karakteri gereği dini cemaatin müntesiplerine inançla ilgili herhangi bir telkinde ve belirlemede bulunamayacağını belirtmektedirler. Zira Alman anayasası din özgürlüğünü temin altına almakta ve bu bütün dinler için geçerli. Din özgürlüğü, sadece bireyin bir dine veya herhangi bir dine aidiyetini kendisinin belirlediği değil aynı zamanda dini cemaatlerine kendi inançlarının içeriğini ve bundan mütevellit müntesiplerinden bir takım davranış talebinde bulunmasını kendisinin belirlemesidir.

Anayasal olarak devletin herhangi bir dini cemaate neye inanıp neye inanmayacağını belirleme hakkı yoktur. Yine bir dini cemaat kendi inancını tek hak (gerçek) buna karşın diğer dinleri de yanlış olarak değerlendirmede özgürdür. Hatta bu yanlış ile mücadelede dini olarak kendisine sorumluluk addedebilir.

Şayet dinlerin anayasaya uygunluğu söz konusu olsaydı, Katolikliğin de bununla birçok sorunu olacağı muhakkak. Papazlık müessesinin sadece erkeklere mahsus olması, papazların evlenmesinin meslekten ihraç olarak ortaya koymak gibi hususlar anayasal açıdan oldukça sıkıntılı bir durum arz etmektedir.

Seküler İslam İnisiyatifi

Hangi İslam Almanya’ya ait olacak sorusundan hareketle ortaya konulan Alman anayasasına uygun İslam cevabı Müslümanlara birçok farklı platformlarda Anayasaya sadakatinizi, bağlılığınızı ortaya koyun bunu dile getirin çağrısında bulunulmaktadır. Dahası Hristiyan Birlik Partisi (CDU) Milletvekili Veronika Bellmann kendi partisinden daha önce uyum bakanlığı yapmış Aygül Özkan (CDU)’ın Hamburg Belediye Başkanlığı adaylığı gündeme geldiğinde böyle bir açıklamada bulundu. Bellman’a göre İslam inancı ile CDU üyeliği birbiri ile bağdaşmaz. Bu hususun dinini yaşamayan seküler Müslümanlar için de geçerli olduğunu savunuyor. Ayrıca ona göre Müslümanların Anayasaya bağlılıklarını, sadakatlerini dile getirmeleri yetmez, onlardan bunun yazılı talep edilmesi gerekmektedir. Spiegel’in haberine göre Bellmann CDU’daki aşırı kanadı temsil etmekte ve CDU ile AfD’nin muhtemel bir koalisyonunu ihtimal dışı bırakmadığını belirtmektedir.

Alman İslam’ı kavramına öncülük eden “Avrupa İslam’ı” kavramını ortaya atan ve büyük ölçüde içeriğini belirleyen ilk defa “Medeniyetler Çatışması” (Krieg der Zivilisationen) tezini 1995 yılında yayınladığı kitapla ortaya koyan İslambilimci Bassam Tibi uzun bir süre İslam’ın Avrupa kıtasından hareketle reform edilebileceği tezini savundu.

Siyasi bir proje olarak “Alman İslamı”

 

Bassam Tibi bundan ümidini kesmiş olacak ki, kendisi bu süreci hızlandırma adına sözde “Seküler İslam İnisiyatifi” oluşumunda yer almıştır.

İslam ve Demokrasi Eş Başkanlığı döneminde Türk siyasetini Almanya’ya taşıyarak buradan prim yapmak isteyen ve Yeşiller Partisini yüzde 10’un altına düşüren Özdemir’in başını çektiği seküler İslam inisiyatifi İslam düşmanlığının önüne geçmek için kendilerinin iddia ettiği muhafazakâr cami teşkilatlarında olmayan kadın-erkek eşitliği, çocuk haklarının tanınması ve eşcinsellerin kabul görmesi gibi değerleri savunduklarını yayınladıkları bildiri de açıkladılar.

Daha önce Alman Hür Demokrat Parti (FDP) Genel Başkanı Christian Lindner Mesut Özil’in başlattığı ayrımcılık ve ırkçılık tartışmaları çerçevesinde birçok göçmenin sosyal medyada gündelik hayatta, toplumda karşılaştıkları ayrımcılıkları ve ırkçılığı dile getirdikleri #MeTwo tartışmalarına yönelik #MeTwo tartışmalarının tek taraflı olduğunu belirtmiş ve şunu söylemişti: “Özellikle Türkiye’den gelenler olmak üzere ülkemizdeki yabancı kökenliler uzun zamandır ayrımcılığa maruz bırakılıyor.” Lindner ancak bu tartışmanın bir de öteki yüzü olduğunu ve “Türk kökenli toplum içinde özgürlükçü değerlere yeterince önem verilmediğini ve uyum çabalarının ihmal edildiğini” söyledi.

Sonja Thomaser, Christian Lindner’in aslında Türklere karşı şunu demek istediğini belirtti: “Şayet ayrımcılığa maruz kalıyorsanız buna çok şaşırmamanız gerekiyor bu sizin suçunuz, çoktandır daha iyi entegre olmalıydınız, o zaman biz de size ayrımcılık yapmak zorunda kalmazdık.” 

Cem Özdemir ve Seküler İslam insiyatifine göre İslam ve Müslüman düşmanlığının asıl müsebbibi yine Müslümanların kendisi. Prof Schirin Amir-Moazami Zeit gazetesinde Alman İslam Konferansını ele aldığı yazısında sözde seküler İslam inisiyatifinin asla nötr bir tavrının olmadığını ve kendi versiyon İslamlarını sosyal çatışmaların ölçüsü yapmakla, iyi ve kötü Müslüman tasavvuru oluşturduklarını iddia etmekte.

Almanya’da Bertellsmann Vakfı her yıl düzenli olarak Din Monitörü araştırması yayınlamaktadır. 2015 yılında yayınlamış olduğu Religions Monitor araştırması Almanya’da var olan klişeleri yıkan sonuçlara ulaşmıştı. Araştırma sonuçlarına göre dini inancın yoğunluğundan bağımsız olarak demokrasinin temel prensiplerinin Müslümanlar tarafından oldukça yüksek değer verilmektedir. Ayrıca Müslümanların toplumda var olan dini çoğulculuğa esas itibariyle açık oldukları ve yüksek oranda diğer dinleri tanıdıkları bu araştırma ile ortaya konmaktaydı.  Yine bu araştırmaya göre Müslümanlar bulundukları ülke içinde ve içinde yaşadıkları toplumla ile kendilerini bağlı hissediyorlar.

Seküler İslam inisiyatifinin İslam düşmanlığı ile ilgili ortaya atmış olduğu tezler esasında Alman toplumunda var olan ön yargılardan hareketle kendilerine meşruiyet, toplumsal anlamda popülarite kazandırmak, uzun yıllardır her anlamda bir sermaye edinme alanına dönüşen “İslam Endüstrisi’nde kabul görmek için ortaya atılmış tezlerdir. İslami Cemaatlerin veya Müslümanların beklentilerinden daha ziyade Alman çoğunluk toplumunun beklentilerinden hareketle ortaya atılmış tezler olup, bu inisiyatifte yer alanların birçoğu bizatihi İslam’ın kendisini sorunlu gören kişilerden oluşmaktadır.  

Cem Özdemir’in de yer aldığı Seküler İslam inisiyatifinin unuttuğu bir husus var. CDU Milletvekili ve partide aşırı sağ kanadı temsil eden Veronika Bellmann’a göre Cem Özdemir ve ekibinin Din-Devlet ayrımını kabul ettiklerini ve anayasaya sadık olduklarını belirtmeleri yetmez, ayrıca bunu yazılı bir şekilde tescil etmeleri gerekmektedir. Mamafih bu oluşumun kendilerini seküler olarak kabul etmeleri yeterli değil hatta Bellmann’a göre gerçekçi değil. Zira seküler olduğunu iddia eden Müslümanlar da daha sonra çok katı dindar oluyorlar.

Alman İslam Konferansının 4. Dönem konuları ve katılımcıları 2018 Mart ayında yapılan ön görüşmelerde belirlendi. Alman İslam Konferansının 4. Dönemi oturumu yaklaştığında Seküler İslam İnisiyatifi adlı oluşum bir deklarasyon ile kuruluşunu açıkladı ve akabinde Alman İslam Konferansına katılacaklarını açıkladılar. Bu oluşumda yer alan kişilerin profillerine bakıldığında daha önce İslam eleştirmenleri olarak aktif olan kişilerin Alman İslam konferansına katılmak ya da katılmalarını sağlamak amacıyla böyle bir inisiyatif oluşumuna gidildiği anlaşılmaktadır.

 

İSLAM’INIZI NASIL ARZU EDERSİNİZ!

 

Alman İslam Konferansı çerçevesinde tartışılan Alman İslamı kavramına ve devletin bu yöndeki politikalarına dair Fabian Goldmann şu eleştiride bulunmaktadır: Ona göre, Alman İslamı değil Alman Müslümanları, devlet kendine uygun bir Din anlayışı İslam anlayışı oluşturmak için değil, topraklarında yaşayan Müslüman vatandaşları ile onların ve devletin kendi beklentilerini görüşmek için oluşturulan bir diyalog platformu ancak İslam Konferansının şimdiki geldiği aşamada, devlet adına hareket eden kişilerin açıklamalarından Alman devletinin sözde bir Alman İslam’ı kendi belirlemiş olduğu bir İslam Anlayışı oluşturmak istediği anlaşılmaktadır.

Goldmann, devletin (eyalet hükümetlerinin) Müslümanlara yönelik birleşip gelin sizi öyle tanıyalım demesinin anayasal olarak doğru olmadığını, Almanya’da var olan Müslüman çeşitliliğine rağmen devletin Müslümanları tek tip haline getirmek istediğini ve bunun da devletin görevi olmadığını açıkladı.

Siyasilerin Alman İslam’ı çağrısında bulunmaları anlamsız. Dinler kendilerini tanımlamalarının gereği olarak (dinin kendisi) hiçbir zaman devlet yasasının temellerinde durmaz. (durması gerekmiyor). Durmak zorunda değil.

Alman İslam Konferansının gündemi tamamen Devlet tarafından belirlenmekte. Süreçte Devlet teşkilatları nerede görmek istiyorsa orada olacaklar. Müslüman Dini Cemaatleri, kurumsal din özgürlüğünden kaynaklanan hakları ve alanları tanzim etmede ortak bir platform ve söylem geliştirmeleri gerekmektedir.

Teolojik, politik ve uyum tartışmalarından uzak bir alan olan, birinci derecede bütün Müslümanlara ulaşma imkânı sunan vakıf ve manevi destek hizmetleri alanlarında Müslümanlar kendi tarih, kültür ve medeniyet tecrübelerinden hareketle içinde yaşadıkları toplumda daha da aktif olabilme ve hayırda yarışma imkânı elde etmiş olacaklardır.

2006 yılında Alman İslam Konferansını hayata geçiren dönemin içişleri bakanı Wolfgang Schäuble, kurulan bu platformda Almanya devleti Müslümanlarla bir araya gelmekte olduğunu ve gerek Almanya açısından gerekse de Almanya’da yaşayan Müslümanlar açısından tarihi bir dönüm noktası olduğunu zira artık Müslümanların Alman Müslümanlar olarak algılanacağını ifade ediyordu.

Almanya İslam Konferansı ya da Alman İslam Konferansı, bunlardan hangisinin tercih edildiği devlet tarafından belirlenmiş durumda. Müslümanlar da hangisini tercih ettiklerine 90 yılların sonunda karar verdiler. Şimdilerde toplumda daha görünür olmak istiyorlar. Katolik, Protestan ve Yahudiler den farklı, belirli bir inancın müntesipleri olarak kurumsal anlamda din özgürlüklerini daha yüksek sesle talep ediyorlar.

28 Kasım tarihinde 4. Kez oturumu yapılan Alman İslam Konferansı Müsteşar Kerber ve medya tarafından yeni bir başlangıç olarak lanse edildi. Her ne hikmet ise Alman İslam konferansının bütün oturumları yeni bir başlangıç olarak nitelendirilmekteydi.

 

OTTO VON BİSMARCK’IN KÜLTÜR SAVAŞI VE ALMANYA MÜSLÜMANLARI

Otto von Bismarck zamanında uzun bir süreçten sonra sağlanan ulusal birliğe Katolikler bir tehdit olarak görülmekteydi. Bütün Papazlar, Papa’nın emrinde ona itaat eden ve onun sözünden çıkmayan kişiler olarak onların devlete olan sadakati sorgulanmaktaydı. Bu durum Almanya tarihinde “Kulturkampf” (Kültür savaşı) olarak görülmekteydi. Bu durum sürdürülebilir olmadığından ve devletin mevcut vatandaşlarının yaşam gerçekliğine uymadığı için Bismarck başarılı olamamıştı.

Kulturkampf ve Almanya Müslümanları

Kilisenin hakları 1870’li yılların başından itibaren Otto von Bismarck tarafından bir takım İmparatorluk ve Prusya eyalet yasalarıyla kesildi. Bir tarafta Prusya’da ve Alman İmparatorluğundaki sekülerleşmeyi teşvik eden yasalar bulunmaktaydı. Ana hedefi Katolik kilisesinin ve onun siyasi kolunu zayıflatmaktı, bunlar aynı zamanda Protestan Kilisesini ve din adamlarını, devletin yararına olmak üzere dini eğitim güçlerini (örneğin, eğitim ve evlilik) keserek de etkilemiştir. Diğer taraftan sadece Katolik kilisesine yönelik yasalar vardı. Bununla manastırlar yasaklandı ve maddi olarak devlet teşviki sadece Katolik kilisesine yönelik askıya alındı.

DİTİB ve Türkiye kökenli Müslüman dini cemaatler etrafında yapılan tartışmalar, din görevlilerinin İthal İmamlar (importierte Imame), nefret vaizleri (Hassprediger) vb bir takım olumsuz vasıflarla nitelendirilmesi, Müslümanların yarım yüzyıldan fazladır Almanya’da olmalarına karşın hala Anayasaya, ülkeye ve devlete olan sadakatinin sorgulanması bütün bu tartışmalar Bismarck’ın Almanya’nın ulusal birliğini sağlama adına Katolik Kilisesine ve Katoliklere karşı yürütmüş olduğu Kulturkampf (Kültür Savaşı) siyasetine benzemektedir.

Alman İslam Konferansının içeriğini belirlemekle görevli devlet müsteşarı Kerber, Konferans öncesi yapmış olduğu açıklamalarda “Alman Müslümanları korumak için “Türkiye’nin etkisine karşı olduklarını açıkladı. Konferansa çıkan haberlerde Alman hükümetinin ülkede yaşayan Müslümanlar üzerinde başka ülkelerin nüfuz kurmasına karşı harekete geçtiği ifade edildi ve Kerber’de bunun muhtemelen Ankara’nın hoşuna gitmeyeceği ifadesinde bulundu.

Alman İslam Konferansının 4. Dönem oturumunun en önemli sonuçlarından birisi Devletin yıllardır İslam Dini Cemaatlerine yönelik getirmiş olduğu onların Müslümanların çoğunluğunu temsil etmediği iddiasına yönelik vermiş olduğu yüzdelik oranındaki artış oldu. Alman İslam Konferansı 2006 yılında ilk oturumunu gerçekleştirdiğinde İslam Dini Cemaatlerin Müslümanların yüzde 10’unu temsil ettiğini iddia etmişti. Daha sonraki dönemlerde bu oran yüzde 15, yüzde 20 olarak belirtildi. Alman İslam Konferansının içeriğini ve katılımcılarını belirleyen Markus Kerber Müslüman İslam Dini Cemaatlerinin Müslümanların sadece yüzde 20 ila yüzde 30’unu temsil ettiğini açıkladı.

Almanya’da Eyaletlerde Müslüman dini cemaatlerin tanınması için artık somut adımların atılmadı gerektiği Yeşiller eş başkanı Katrin Göring-Eckardt tarafından da dile getirilmekte. Zira bugüne kadar adı konulmamış süreçlerden bahsedilmekte, eyalet hükümetleri Müslüman dini cemaatlerle bu sürecin nasıl olması gerektiği, hangi şartların yerine getirilmesi gerektiği yönünde somut birlikte bir süreç başlatmamışlardır.

Almanya’da Müslüman dini cemaatlerin tanınmaması İslam ve Müslümanlarla ilgili sağlıksız ve kutuplaştırıcı tartışmaları beraberinde getirmektedir. Bununla birlikte İslam Almanya’ya ait değildir, Hangi İslam, Anayasaya uygun, liberal, Avrupa, aydınlanmış, reforme edilmiş, seküler Anayasaya uygun Alman İslam’ı tartışmaları Almanya’nın İslam politikalarının Müslümanları kutuplaştırıcı bir enstrümana dönüşmüş olduğunu göstermektedir.

 

Fatih ŞAHAN M.A.

İlahiyatçı ve İslambilimci

Etiketler
Daha Fazla Göster

Andcenter Editör

Çankırı İli, Orta İlçesi Kalfat Kasabası’nda 1993 yılında dünyaya geldi. İlköğretimi kendi köyünde tamamladı. 2007 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip lisesine kayıt oldu. 2011 senesinde Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Aynı sene Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. 2016 yılında Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Aynı sene Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi bölümünde yüksek lisansa başladı. Yüksek Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümü’nde tamamladı. Şuan aynı enstitüde doktora eğitimine devam etnektedir. Gaziantep ili, Şahinbey ilçesinde 2017-2018 Eğitim-Öğretim yilinda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği görevini yaptı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında Arş. Gör. olarak çalışti.Suan Ankara Yıldırım Beyazit Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı