Halit AteşYazarlar

Yoksulluk mu Yoksunluk mu? Sosyoloji ne der?

Giddens’in ifadesine göre yoksulluk iki türlüdür. Mutlak yoksulluk, sağlık ve bedensel işleyişi sürdürmek için gereken temel kaynakların yoksunluğu.

Göreli yoksunluk ise nüfusun çoğunluğunun faydalandığı yaşam koşullarından faydalanamama.

Mutlak yoksulluk kavramı, evrensel geçerliliği olan bir kavramdır. Her nerede yaşıyorlarsa yaşasınlar aynı yaş ve fizikteki bütün insanlar için az çok aynı temel ihtiyaçlar vardır. Bu şekilde ifade edilen standartların altına düşen kimse yoksul olarak nitelendirilmektedir. Bununla birlikte bazı kimseler böyle bir standardı belirlemenin olanaksız olduğunu ifade etmektedir.

 İnsanların ihtiyaçlarını her yerde aynı olduğunu ifade etmek yanlıştır. Onlar toplumdan topluma değişmektedir. Örneğin bir toplumda ihtiyaç olan bir şey başka bir toplum için lüks olabilir. Bu manada mutlak bir yoksulluk tanımı yapmak imkansızdır. Hem mutlak hem de göreli yoksulluğun dile  getirilmesinde güçlükler vardır. Bunları belirlemek için tek bir ölçüt olamaz. Çünkü böyle tanımlar toplumların içindeki ve arasındaki insan ihtiyaçlarının farklılıklarını açıklamada başarısız olmuştur. 

Örneğin ülkenin bazı bölgelerinde yaşam diğer yerlerine göre çok daha pahalıdır; temel ihtiyaçlar bölgeden bölgeye farklılaşmaktadır. Başka bir örnekte ise, dışarda kol gücüyle çalışan bireylerin günlerini içerde geçiren ofis çalışanlarından daha çok beslenme gereksinimi duyacaklardır. Toplumlar gelişirken, göreli yoksulluk anlayışları da değişmektedir. 

Örneğin bir zamanlar buzdolabı, telefon, televizyon lüks eşya iken ve her yerde bulunmaz iken günümüzde her evde bulunmaktadır. Eskiden bu ürünler belli başlı yerlerde, kamuya açık alanlarda mevcut değildi. Şimdi var olan yoksullar bile önceki zamanlara göre daha iyi durumdadır. 

Yoksulluğu açıklamak

Yoksulluğu iki şekilde açıklayabiliriz. 

  1. yoksul kişileri kendi yoksullukları için sorumlu tutan genel kuramlar
  2. Yoksulluğun toplumdaki yapısal güçler tarafından üretildiğini düşünen kurumlar.                                  

1)Yoksulluğun bireylerin yetersizliği ya da patolojilerinden kaynaklandığı inancına dayanmaktaydı. Yoksullar, toplum içinde beceri yoksunluğu, ahlaki yada fiziksel zayıflık, güdü eksikliği yada ortalamanın altında yetenek yüzünden başarıya ulaşamayan insanların yoksulluğu kendilerinden kaynaklanmaktaydı. İnsanın kendi üşengeçliğinden, bir şeylerle yüzleşme korkusundan, sürekli yatmaya alıştığından dolayı bir şeyler üretmiyor ve topluma hitap edecek yanı olmadığından kendi kendini çukura atmaktadır!

2)Toplumsal konum, bir kişinin yetenek ve çabasını toplum içinde hissettirmesidir.  hak edenler başarıya ulaşırken daha az yetenekli olan ötekiler başarısızlığa mahkumdu. İnsanların çalışmamasından kaynaklı olarak toplumda bir konumu olmayıp yoksul olarak nitelenmesi.

Bireysel eksiklikleri azaltmak amacıyla, girişimci ve hırslı olan kimselerin başarılarını ödüllendirerek yeniden bir canlanma meydana getirdiler.

Murray’ın bağımlılık kültüründe ifade ettiğine göre; 

İnsanlar işgücü piyasasına girmek yerine hükümetin sosyal güvenlik yardımına güvenen yoksul insanları anlatmaktadır. Refah bağımlıları, geleceğe yönelmek ve daha iyi bir yaşama erişmeye çabalamak yerine, sadakaları kabul etmekle yetindiler. Onlar devletin sağladığı gelirle belli bir yaşam biçimine sahip olduklarından dolayı daha fazlasını elde etme gibi niyetleri yoktu. Devletten alınan küçük bir miktar bile onlara yetiyor, onların ek bir yapması ihtiyacı doğurmuyordu. 

Murray, refah yardımlarının insanların çalışma teşviklerini kırdığını öne sürmektedir. Ancak dul yetim ve engelli insanları bunun dışında tutmaktaydı. Murray, yoksulları kendi yoksulluklarından sorumlu olduğunu ifade ederek ve hükümet sadakalarıyla bedava yaşayan bu insanlara karşı kuşku duymaktadır. Pek çok insan, refah yardım alan kimselerin kararlı olduklarında iş sahibi olacağını ifade ediyordu. Onlar az da olsa çaba sarfederek bir şeyler elde edeceklerine inanıyordu. 

Ancak durum böyle değildi. Birleşik Krallıkta yoksulların 1/4 ünün işi vardı ancak bunlar çok az kazanmaktaydı. Murray’ ın ifade ettiği gibi değildi olay. Çünkü bu yoksullar arasında çalışanlar da vardı. Ancak bu çalışanlar çok düşük bir miktar için çalışıyorlardı. Bu yüzden belki geçimlik ihtiyaçlarını bile karşılayamıyorlardı. Dolayısıyla bunlar da haklı olarak devletin vermiş olduğu imkandan yararlanmak istiyorlardı. 

Buradan Murray’a sesleniyorum. Kendini hiç o yoksulların yerine koyup derdini anlamaya çalıştın mı? Düşünsene, sen çalışıyor, çalışıyor , emek sarfediyor, yol katetmek istiyorsun ama bilmiyorsun ki yolun sonu kapalı tünel. O yüzden emeklerim boşa gideceğine belli bir aylıkla yaşam mücadelemi sürdürürüm daha iyi! Bir de siz kendinizi aynı durumda düşünün ve ne yapardınız?

Etiketler
Daha Fazla Göster

Halit Ateş

1995'de Adıyaman/Merkez'doğan Ateş, ilköğrenimini köyünde, orta öğrenimini de Adıyaman Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde 2012'de bitirdi. 2012 yılında girdiği Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nde şu anda öğrenimi devam etmekte olup 4. sınıf öğrencisidir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı